- 96. Kesik -

6 2 7
                                    

Acıyla yere yığıldım.

Ege'nin adımlarını duyuyordum. Yaklaşıyordu. Elimde makas olmasını belki avantajıma çevirebilirdim. Ama onun elinde silah vardı. Ve hiç acımadan ateşlemişti. Hiç çekinmeden. Beni bacağımdan vurmuştu. Elimle baskı yapmaya çalıştım ama canım daha çok yandı. Pes ettim. Ege'nin gelmesini bekledim.

Yüzümde hissettiğim parmaklarıyla gözlerimi araladım. İfadesini inceledim, ne hissediyordu acaba? Mutlu muydu, benden intikam almaya çalışırken zevk mi alıyordu?

"Şuna bak, acınacak hâldesin. Senin kaçmana izin vereceğimi mi sandın?" dedi dalga geçer gibi. Sanki çocukla konuşuyordu!

"Allah belanı versin!" dedim kesik nefeslerimin ardından. Bu onu gülümsetti.

"Verdi zaten, sensin ya." dedi. Bana doğru eğildi ve parmakları bu kez çenemde dolaştı. Bu bana en yakın olduğu andı.

Makas, arkamda tuttuğum elimdeydi. Hızla savurup Ege'ye vurmaya çalıştım. Elimi tutmaya çalışsa da geç kalmıştı. O an ne düşünüyordum bilmiyorum ama makası en son beline saplı hâlde gördüm. Acıyla bağırırken onu kendimden ittim. Ayağa kalkmaya çalıştım. Kaçmam lazımdı. Arabayı susturmamıştı, hâlâ çalışıyorken tek şansım buydu.

Yerden destek alıp kalkacakken bir kuvvet beni geri çekti ve yere düştüm. Bacağım artık acımıyordu, kendini parçalıyordu. Ege beni çevirip üzerime çıktı ve beni boğmaya başladı. Dediği gibi, buradan sadece birimiz çıkacaktık. Beni öldürmek istiyordu. Ve onu şu an yapıyordu.

Nefes nefese çırpınırken göreceğim son yüzün onun yüzü olacağını düşündüm. Bu berbattı. Buna izin vermemeliydim. Ellerimi etrafa savuştururken makas yine elime ulaştı. Buradaki tek yüzüme gülen şanslı şey oydu. Makası daha derine batırmak istedim ama gücüm yoktu. Ne yaptığımı bilmiyorum ama makası yerinden oynatmıştım. Ege ellerini üzerimden çekmek zorunda kaldı ve ben derin bir nefes aldım. O orada kıvranırken yerde sürünmeye başladım. Arabaya gitmem lazımdı. Hemen. Bir an önce.

Ayağa kalktım. Tüm ağrılarıma ve kanayan bacağıma rağmen ayağa kalktım ve tek bacakla sekerek arabaya ulaştım. Nereye giderdim bilmiyordum ama arabaya binip gaza bastım. Ege arkamdan birkaç el ateş etse de bir şey olmasına izin vermeden hızla uzaklaştım.

Ve yine devamı karanlıktı. Hiçbir şey hatırlamıyordum. En son hatırladığım ise kaçmayı başarmamdı.

Uyandığımda gözlerime hücum eden beyaz ışıklar beni kör edecek cinstendi. Gözlerimi kırpıştırdım. Evde olduğumu umdum ama tabii ki değildim.

"Hasta uyandı doktor bey." dedi bir kadın sesi. Hastanede miydim?

Şükürler olsun ki ölmemiştim ve hastanede olduğuma göre artık eve gidebilirdim. En azından tanıdıklarıma haber verilmiş olması lazımdı.

Gözlerim ışığa alışınca etrafa baktım. Kalkmaya çalışınca az önce sesini duyduğum kadın beni engelledi ve geri yatırdı.

"Sakin olun, kalkmayın. Güvendesiniz, dinlenmeniz lazım."

"Buraya nasıl geldim?" dedim çatlak çıkan sesimle. Kendim gelmiş olabilir miydim? Ama ötle olsa hatırlardım.

"Bir araba kazası geçirmişsiniz. Çarptığınız arabadakiler ambulansı aramışlar. Şikayetçi olmadılar ama yine de ifadeniz alınacak. Getirildiğinizde bacağınızda kurşun yarası vardı. Neler olduğunu hatırlıyor musunuz?"

Araba kazası mı? Bilincim kapanmış olmalıydı. Çünkü hiçbir şey hatırlamıyordum.

"Evet. Polisler nerede? İfade verip çıkmak istiyorum."

"Memurları çağırabilirim ama çıkmanız mümkün değil hanımefendi. Birkaç gün istirahat etmeniz gerekiyor."

İçeri giren doktorla konuşmamız bölündü. Hemşire kadın dışarı çıkarken başıyla selam verdi doktora.

"Adınızı sorabilir miyim sakıncası yoksa?" dedi genç adam. Beyaz önlüğüne küçük bir defter çıkardı ve tüm dikkatini bana çevirdi.

"Alya." dedim sakince. İsmimi unutmadığıma şükrediyordum.

"Üzerinizde kimlik bulamadığımız için soruyorum, kusuruma bakmayın. Alya Hanım, kafatasınızda darbelere rastladık. El ve ayak bileklerinizde morluklar vardı, bacağınızda kurşun yarası. Kurşunu çıkardık, merak etmeyin. Şanslıymışsınız, kurşun damarı sıyırıp geçmiş. Arayabileceğimiz bir yakınınız var mı?"

Gözlerime akın eden yaşları durdurdum. Ağlanacak bir şey yoktu. Güçlü olmalıydım.

Başımı olumlu anlamda salladım. Yanımda ne kimliğim ne telefonum ne de başka bir şeyim vardı. Ezberimde olan tek şey babamın numarasıydı, o da çocukluğumdan ezberlediğim içindi.

Doktora numarayı söyledim. Doktor polislere ifademi vermek için onları çağırıp kendisi çıktı. Tekrar kontrole geleceğini söyledi. Teşekkür ettim.

Polislere olan her şeyi anlattım. Sonuçta benim bir suçum yoktu. O beni kaçırmıştı. Ve hâlâ peşimde olabileceğini, beni aradığını söyledim. Pek inanmışa benzemiyorlardı ama yine de birkaç polis ben taburcu olana kadar bekleyecekti. Teşekkür ettim ve odadan çıktılar. Tek başıma kalmıştım yine.

☆☆☆

Tekrar uyandım. Birkaç gündür aniden uyandırılmaya alışmış hâldeydim ve yine öyle uyanmıştım.

Koluma değen soğuk, sivri bir şey vardı. Gözlerimi koluma çevirince birinin bıçakla koluma çizikler attığını gördüm. Kıpırdayamıyordum. Çırpındım ama bağlıydım. Yine. İpler bu kez karnımı da sıkıyordu. Ve hatırladığıdan daha sıkı iplerdi bunlar, beni boğmak için yapılmıştı.

Koluma çizikler atan kişiye baktım. Hiç şaşırılacak bir şey yoktu. Ege'ydi. Her zamanki gibi.

Koluma derin olmayan ama kanatan çizikler atıyordu. Ve ben acı çeksem de sesimi çıkaramıyordum. Sanki bir şey dersem her şey daha kötü olacakmış gibi...

"Demek uyandın." dedi itici bir sesle. Tekrar başa döndüğüme inanamıyordum. Kaçtım sanıyordum, en son hastanedeydim. Babamı arayacaklardı, çıkacaktım, kurtulacaktım buradan. Ama hayır. Olmamıştı. Tekrar başa dönmüştüm. Yine aynı metal odadaydım. Bu kez sadece bileklerim değil kollarım, bacaklarım, karnım bile bağlıydı. Sandalyeyle özdeşleşmiş bir durumdaydım.

"Neden buradayız?" dedim. Yanıma sandalye çekmiş oturuyordu. Çizik atmaya devam etti. Bunu dikkatle yapıyormuş gibi bir hâli vardı.

"Sana hata yapmayacağını söylemiştim. Ve bir hata daha yaptın. Artık beklemenin anlamı yok."

"Ege..." diye başladığım cümlemi bıçağın pürüzsüz yatay kısmını dudaklarıma bastırarak böldü. Sivri kısmına denk gelmediğim için şanslıydım.

"Seni dinlemeyeceğim Nehir. Artık seni dinlemeyeceğim." dedi başını iki yana sallayarak. Kaşlarını kaldırıp huzur dolmuş gibi gülümsedi. Bıçağı dudağımdan çekti ve koluma çizdiği çiziklerin üzerinden dolaştırıp havaya kaldırdı.

Kendisi de ayağa kalkınca beline saplanmış bir makas olduğunu gördüm. Hızla kendi bacağıma döndüğümde bacağımın mahvolmuş bir hâlde olduğunu gördüm. Yaram açıktı. Ama kanamıyordu. Garip bir şekilde yaram hâlâ açıktı. Ama en son hatırladığımda hastanedeydim. Bu nasıl mümkün olabilirdi?

Başımı tekrar kaldırdığım an gördüğüm tek şey silahtı. Alnıma dayanmasıyla patlama sesini duymam bir olmuştu. Her yer bir anda karardı.

Kıyımızdaki DalgalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin