Buraya kadar gelmeyi başaran okuyucularımıza mucuk mucuklar. Sizleri seviyoreeee ve çok güzel bir Can Ozan parçası bıraktım buraya. Bu iyiliği herkese yapmam:)
Birkaç günümüz Kerem'in evinde geçti. En son babam beni aradı, en sonunda gururunu yenebilmişti. Bana bu ilişkiyi açıklamadığı için özür diledi. Ve bu bir ilkti, neden mi? Çünkü babam şu ana kadar bir kez olsun benden özür dilememişti. Çok ağır kavgalar etmemize rağmen ben odama çekilmiş kafayı yerken yine de gelip benden özür dileyip sırtımı sıvazlamamıştı. O yüzden bu duruma biraz şaşırsam da kızgınlığım ağır bastığından dolayı pek belli edemedim. Affettiğimi söyledim fakat içimde hâlâ kırık parçalar duruyordu ve düzelmesinin zaman alacağını biliyordum. Bunu babam da az da olsa fark etmiş olmalıydı.
Nerede olduğumu sordu, Kerem cevabını verdiğimde derin bir nefes aldı. Kızacak diye düşündüm fakat beni şaşırttı ve bir şey demedi. Sadece eve gelebileceğimizi söyledi.
"Hadi kalk Kerem!" dedim omzunu dürterken. Aynı anda gözlerimi de ovuşturuyordum. Sabahın 9'unda uyandım ve 1 saat de zaman tanıdım ona uyanması için. Ben de o sırada biraz telefonla uğraştım ama yok , Kerem kalkmıyor ve ben acıkmaya başladım.
"Kereeeem?" dedim, artık tüm bedenini sarsıyorum.
"Kereem?"
"Hmm?" diye bir ses çıkararak mırıldandı.
"Hadi kalk, saat 10. Ben acıktım."
Yine mırıldadı.
"Kerem?"
Bu kez bir şey demedi bile. Eğilip yanağına öpücük kondurmak istedim. Ama pis şeytan birden gözlerini açıp bağırarak beni korkuttu. Biraz çığlık kaçırmış olabilirim ağzımdan.
"Of ya!" dedim kızarak ve karnına vurdum. Arkamı döndüm. Gidecektim ki beni tişörtümden çekti.
"Ya bırak oğlum! Kahvaltılık bir şeyler hazırlayalım." dedim elini çekmeye çalışırken.
"Önce bi gel!" dedi gülümseyerek. Gözleri o kadar tatlı görünüyordu ki... Böyle yeni kalkmış insan gözlerini bilirsiniz, şiş şiş. Ama nasıl oluyorsa bu çocuğa acayip yakışıyor!
"Kereeeeem..." dedim sonunu uzatarak. Yanına doğru gittim. Beni üzerine çekti.
"Efendim güzelim?" dedi, gözümün önüne gelen saçlarımı geriye attı.
O güzel yüzüne baktım. Minik minik çıkmaya başlamış sakalları vardı çenesinde. Ela gözleri, pencereden giren güneş ışığıyla parlıyordu. Bana bakarken gözlerini kısıyordu ve ben bunu son 1 haftadır fark ediyordum. Belki de uzun zamandır yapıyordu? Kim bilir? Tabii ki kankam bilir. O yakalamıştır bunları, evet evet, bunu sormalıyım Gamze'ye.
Elmacık kemiklerine birer öpücük kondurdum. Geri çekildiğimde gülümsediğini fark ettim.
Yine beni izlemeye başladı ve ben bu durumda utanıyordum her zaman olduğu gibi. Konu açmaya çalıştım o yüzden.
"Babam aradı." dedim ciddiyetle.
"Neden?" dedi, bir anda yüzü düştü. Beni sıkmayı bıraktı. Elleri hâlâ belimdeydi ama sıkmıyordu. Üzerinden kalkıp elimi uzattım. Tutup doğruldu, sırtını yaslayarak oturdu koltukta. Yanına gelip ona döndüm. Bir bacağımı altıma aldım.
"Nasıl neden? Özür diledi işte." dedim. Neden sorusuna şaşırarak cevap verdim.
"Hımm, Egeler?" diye sordu. Kafasında hâlâ o kısım vardı, uzaklaşmak istese de konu kapanmadıkça, halledilmedikçe unutamayacaktı. Bir an önce aralarını ne yapıp ne edip düzeltmeliydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyımızdaki Dalgalar
RomanceBelki de tüm yaşananları unutmak... Kendini bir şeye kaptırıp hayatını mahvetmek... Hayır, bu yolu tercih edenlerin sonunu görmüştüm. Bu yolu seçemeyeceğimi biliyordum. Devam etmem gerekiyordu. Nehir'in serüvenine hazır mısınız? Kemerleri bağlayın...