Merhaba 💚
Bölüm şarkımız;
*Karsu - Bırak Beni Böyle*Bu bölümü mutlulukaynasi 'na hediye ediyorum. Tatlı yorumlarına çok gülüyorum, eşlik ettiğin için teşekkür ederim. İyi ki aramızdasın 😍
Oy sınırımıza 1000 diyelim.
Yorumlarla eşlik etmeyi de unutmayalım lütfen. 🙏🏻
Keyifli okumalar 🌸
1 Hafta Sonra, Uludağ
Henüz vardığımız otelin bana ayrılan odasında, nihayet tek başıma kaldığımda son bir haftadır olduğu gibi içimde saklanan mabedleri uğrak noktalar olarak seçmiştim yine kendime. O berbat barın lavabosunda Ryan aracılığıyla kendi içimdeki uçuruma ittirilmiş, tepetaklak olmuştum. Fakat, o an ve sonrasında idrak edebilmiştim olanları. Kurak bir toprak gibi olan kalbimin yüzeyi yarıklarla doluydu ve o yarıklardan nefret sızıyordu... Ancak o toprağın altına gömdüğümü düşündüğüm kişinin aşkı hala canlıydı. Derinlerde bir yerlerde hala o vardı. İçimdeki dinmek bilmeyen fırtına, bundandı. Nefretimi pişiren hatta besleyen ne yazık ki aşkımdı. Kulaklarımı kapatmam, kör kesilmem işe yaramamıştı...
O geceden beri anlamlandırmaya başladığım şeyler arasında, yerli yerine oturan tek şey buydu. Bir zamanlar azalarak biteceğine inandığım nefret hissi, ona olan aşkımdan kaynaklandığı için dinmemiş ve dolayısıyla da bitmemişti. Zehirli bir örümcek ağı gibi sarmıştı benliğimi. Bunu biliyordum artık.
Ancak cevap bulamadığım ve bir haftadır yana yakıla cevabını aradığım bir şey vardı?
Bana yaşattıklarına rağmen nasıl oluyor da onu hala sevebiliyordum? İşte bu, maalesef ki cevap vermediğim zor bir soru, çözmekte yetersiz kaldığım çok bilinmeyenli bir denklemdi. Aşk gibi girift bir duygunun, kolay çözümlenemeyeceğini hatta denetlenemeyeceğini biliyordum. Lakin yine de iyi ve güzel alt hislerle beslenmesi gerekmez miydi? Aşkım nefretimi beslemişse, aşkımı ne beslemişti?
İnanç ve güven zaten dibi boylamıştı.
Geriye ne kalmıştı? Tazeliğini daima koruyan güçlü bir nefret ve karanlık, yapayalnız, bayatlamış bir aşk!
Rengarenk ya da yeşeren bir aşk değildi içimdeki, artık olamazdı da. Kendimden kaçmama sebep olacak kadar karanlık, utanç verici ve yaralayıcıydı. Benimle yaşayan ve artık küntleşmiş bir kanser kitlesi gibiydi sanki.
İstemiyordum, karanlıkta da kalsa içimde hala ona dair bu duygunun bulunmasını asla istemiyordum. Ama nasıl söküp atacağıma dair de tek bir ipucu yoktu elimde. Ruhumun ya da zihnimin sokaklarında dolaşıp, ipucu aramaya da yüzüm yoktu zaten. Bunca yaşanana, verdiği onarılamaz hasara rağmen içten içe onu sevmeye devam etmiştim, hangi ipucu içimdeki aşkı darağacına çıkarıp sandalyesine tekme savurabilirdi ki? Böylesine yüzsüzdü işte kalbim...
Ancak bu yüzsüzlüğe pabuç bırakmayacak kadar güçlü bir öz denetim mekanizması geliştirmiştim. Bunu Barış, Burak ve annem el ele verip hediye etmişlerdi bana. Aşka da nefrete de kafa tutabilecek kadar güçlüydüm!
Kendimle cebelleşmekten vazgeçmek, sanırım artık yapacağım en mantık şey olacaktı. Zira bir girdaba kapılmaktan veya güçlü dalgalara karşı boşa kulaç atmaktan farksızdı yaptığım şey. Bu doğrultuda geldiğim an kendimi cansız bir çuval gibi bıraktığım ve üzerine oturup kukumav kuşu gibi düşündüğüm yataktan kalktım iç çekerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gece
RomanceGörevini aşk ile perdeleyen bir adam ve o aşka yalnızca yüreğiyle kanat çırpan bir kadın. *** "Gözlerin dünyanın en güzel, en ihtişamlı masalını anlatıyor ve ben o masalda bana yer olmamasından deli gibi korkuyorum...'' dedi sarhoşluğuna rağmen keli...