Değerli arkadaşlar CNR kitap Fuarıbdaki İmza Günüm keyifli geçti, beni mutlu ettiniz.
Gelen, gelmeyen tüm okuyucularıma teşekkür ederim. Yarın ve öbür gün Müjde, Esra, Rukiye ve Sena kızlarım aynı stand'da olacaklar onları da yalnız bırakmayın. Sevgiler.
Manolya-Bölüm 20
Ekrem sonsuz gibi görünen denizin azametini o gün çok iyi anladı. Ayrıca denizin içinde neleri barındırdığına da bizzat şahit oldu. Soğuyan gece boyunca pompalı lüks ışığına gelen mercan, çipura, iri istavrit, kayış balığı, yerel halkın "imtiyaz" dedikleri akya, yine yerel halkın "kaya balığı" dedikleri lagos tuttular. Kalkan balığı ebat- larında olan, ancak onunla hiçbir alası olmayan domuz balığının daire çizerek gelmesi ve küçük ağzından oltanın zorlukla çıkartılması en ilgisini çeken şey oldu.
Sabah gün ağarırken, küçük bir mercan balığı tutan Ekrem, bunu sepete atacakken, Suat Hoca denize dikkatle baktıktan sonra Ekrem'den balığı istedi. Ekrem ve balıkçı da denize baktıklarında, birkaç iri balığın pırıl pırıl sularda salındığını gördüler. Ekrem ilk kez bu kadar büyük bir balık görüyordu. Suat Hoca çırpınan mercan balığını iri bir iğneye taktıktan sonra onu usulca denize bırakarak misinayı Ekrem'e verdi ve dipten bir metre yukarıda tutmasını söyledi. Heyecanlanan Ekrem, önce bunu reddetti, zira balığı kaçırmaktan korkuyordu. Ama iyi bir balıkçı olan Suat Hoca ısrar ederek, oltanın onda kalmasını sağladı. Üçü de aşağıda olanları izleyebiliyorlardı. İri balıklardan biri, çırpınan yemin etrafında bir tur attıktan sonra tek bir hamle ile onu ağzına aldı.
Suat Hoca:
"Bir saniye bekle ve sonra bütün gücünle asıl evlat."
Ekrem söyleneni aynen yapınca, iğne koca balığın damağına saplandı. Bir anda elindeki misinanın büyük bir güçle çekildiğini hissetti, kendisinden güçlüydü ve karşı koyarsa misina kopabilirdi. Soru soran gözerle karşısındakilere baktı.
Balıkçı:
Misinayı yavaşça sal, ama gerginliğini kaybetmeden. Eğer gerginliğini kaybedersen kaçar" deyince Ekrem, adamın söylediği gibi misinayı yavaş yavaş salmaya başladı. Ama yüz metrelik misina bitmek üzereydi. Bunu gören balıkçı yeni bir yüz metrelik misinayı Ekrem'in elindeki mantara bağlayarak, özenle Ekrem'e verdi. Balık pes etmek nedir bilmiyordu. Yaklaşık yarım saat sonra yeni misina da mantara kadar bitmişti. Ekrem ve balık arasında iki yüz metrelik kalın misina ve iki büyük mantar vardı. İkinci misina da bitince yine karşısındakilere soru soran gözlerle bakınca, balıkçı:
"Mantarı denize bırak" dedi.
Ekrem tereddüt geçirince:
"Haydi, çabuk yoksa misinayı koparacak."
Genç çocuk, tereddüt ve üzüntü ile mantarı denize bıraktı. Mantar da o bırakır bırakmaz, balık tarafından denize çekilerek gözden kayboldu. Balıkçı onun bir şey söylemesine fırsat vermeden:
"Merak etme, o kadar ağırlıkla en fazla bir saat dayanır. Bir saat içinde çatlar" dedi.
Gerçekten de yaklaşık bir saat sonra güneşin hafifçe yükseldiği saatlerde durgun denizin üzerinde üç karaltı vardı. İki mantar ve bir adet orkinos.
Kayık, öğleye yakın döndü. Köprünün altından geçerken koca balığın köy sakinleri ve tatilciler tarafından görülmesi üzerine kayığın yanaştığı yer, kısa sürede me- raklı bir kalabalığın toplanmasına neden oldu. Herkes balığın büyüklüğü karşısında şaşırmış, ilgiyle balığı in- celiyorlardı. Bir el arabasına konan balık, insanların şaşkın ve hayran bakışları arasında okulun bahçesine geldi.
Testereyle kesilerek okulda tatil yapan ailelere üç günziyafet çektiren balığın bir bölümü, çay bahçesinin buzdolabına koyularak muhafaza edildi.
Ekrem ve annesi için gerçekten güzel geçen Arsuz tatili, Sevimlerin gelmesi ile bitti. Bu muhteşem geçen bir ay süresince Ekrem para kazanmış, her gün koşarak ve okulundan hocasından izin alarak aldığı basketbol topuyla çalışarak formunu korumuş, hem de Esin ab- lasından aldığı tercümeleri okuyarak, basketbol konusunda hocasından bile daha bilgili bir hale gelmişti. Bu derslerden en önemlisi olarak, topla bütünleşmek adına sürekli topla beraber olması gerektiğini anladı. Bu nedenle Ekrem yemek yerken, kitap okurken, arkadaşları ile beraber yürürken, hatta yatarken bile topu yanından ve elinden düşürmüyordu. Bu da topa daha rahat hükmetmesini sağlıyordu. Bu davranışı çevresinde önce yadırganmış olsa da o, bunlara aldırış etmeden topu elin- den düşürmedi. Zaten kısa bir süre sonra da herkes bu duruma alıştı.
Evlerine döndüklerinden birkaç gün sonra hocalarından izin alarak, tüm takım olarak hemen her gün okulun basketbol sahasında çalışma yapıyorlardı. Esin ablasından aldığı yazılardan birkaçını hocasına gösteren Ekrem, tüm arkadaşlarına birer top verilmesini sağlayarak, onların da topla bütünleşmesi için ilk adımı atmış oldu.
Bir öğle vakti okul idmanından eve döndüğünde, Vasil ağabeyinin muhteşem evinin önünde iki büyük kamyon gören Ekrem, evin kiraya verildiğini anladı. Evin önündeki iki kamyonun da şimdiye kadar gördüğü en büyük boy kamyon olması, evin eşyalarının ne denli fazla olduğunu gösteriyordu. Kendi eşyaları bir kamyonun yarısını bile doldurmazdı. Bu düşüncelerle eve girdi. Annesini öptükten sonra:
"Vasil ağabey evi kiraya vermiş galiba."
"Evet, Kütahya'dan gelmişler. Adam doktormuş, biz Arsuz'da iken evi temizletip, boyatmışlar. Mutfakta bir hanım gördüm. Birazdan yaptığım pilav ve türlüyü götüreceğim. Bu curcunada yemek yapmaya vakit bulama- mışlardır. Zira çok eşyaları var.
48
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya
RomanceO, inanılmaz bir aşkın, inanılmaz başrol oyuncusuydu ve Manolya bize bu kitapta aşkın ne olduğunu hüzünle öğretiyor...