DEĞERLİ ARKADAŞLAR
Kendisiyle yanyana kitap imzalamaktan herzaman keyif aldığım, kibar, yetenekli ve sempatik yazarımız Müjde Aklanoğlu kızım ile birlikte 25-26 Nisan tarihlerinde, saat 12.00-16.00 arasında Fuar alanında düzenlenen, İZMİR 20. TÜYAP KİTAP FUARI'nda Parola Yayınlarının 2. Salon 716/B Standında olacağız, bekleriz. Sevgiler.
MANOLYA-Bölüm28
Coğrafyacı Gülçin Hanım bu sevimli, pozitif ve ba-şarılı bir sporcu olan öğrencisinin gitmesine üzülmüştü. Sınıfta kısa bir uğultu oldu. Uğultu bitince Gülçin Hanım üzüntü ile sordu:
"Nereye gidecekmişsin oğlum? Bunun bir çaresi yok muymuş?"
"Hayır, hocam mutlaka gitmem gerekiyor." "Nereye oğlum?"
"Genç Milli Takımı Kampına hocam,"
"Nereye, nereye?"
"Genç Milli Takımı Kampına hocam, Genç Milli Takımına seçilmişim de."
İlk tepki sporculardan geldi, hepsi sevinç ile bağırdı, Ekrem'in etrafını sarıp onu kutladılar.
Gülçin Hanım eline geçirdiği cetvelle bir yandan Ekrem'i kovalıyor, bir yandan da söyleniyordu:
"Ben de okuldan sürüldün diye kahrolmuştum. Seni gidi mendebur gel! Kaçma..."
Tüm gün, okulda hemen herkes bu büyük olayı konuştu. Yurdakul Bey, onu öğretmenler odasına götürerek tüm öğretmenlerin onu tebrik etmesini sağladı. Teneffüslerde etrafını saran arkadaşları ile bu büyük mutluluğu paylaştı. Bunların arasında kız takımının oyuncuları ve onların arkadaşları da vardı. Okul çıkışında arkadaş-ları sahile gitmeyi teklif ettiğinde, Ekrem bu mutluluğu annesi ile paylaşmak istediğini, ondan sonra sahile gelebileceğini söyledi. Sonra da son sürat evin yolunu tuttu. Annesine söylediğinde kadıncağız oğluna sarılarak mutluluğunu onunla paylaştı, sonra biraz mahzunlaştı ve sedire oturarak sessiz bir şekilde ağlamaya başladıEkrem:
"Anneciğim, bu bizim en mutlu günümüz. Neden ağlıyorsun?"
"Keşke bu mutluluğu baban da görseydi yavrum. Seninle gurur duyardı. Onun tüm hayali çocuğunun iyi bir sporcu olmasıydı. Arkadaşları, "Sporcu olup da ne olacak" dediklerinde hep, "Spor, insanın ruhunu yüceltir ve paylaşımcı yapar" derdi.
Ekrem, babasının duygularını öğrenince o da duygulandı. Annesinin yanına oturdu ve elini omzuna atarak:
"Canım annem! Eminim ki o bizi görüyor ve benimle gurur duyuyordur. Ben de tüm hayatım boyunca sana ve ona gurur duyacağınız şeyler yapacağım, bundan emin ol bir tanem" diyerek onu sevgiyle öptü.
Ekrem'in Milli Takıma seçilmesi kente bomba gibi düştü. Daha önce sadece Genç Milli Futbol Takımına Sami Uygur adlı bir futbolcu seçilmişti ve herkes onu "Genç Milli Sami" olarak bilirdi. Ekrem'in de sevip saydığı Sami ağabeyinden sonra Genç Milli olması onu çok gururlandırmıştı. Aslında Ekrem'in başarısı çok daha büyüktü. Zira futbol çok yaygın olmasına rağmen, basket- bol Anadolu'da fazla yaygın değildi, yani Anadolu'daki kentlerde bir basketbolcuya en az elli futbolcu düşüyordu. Bu nedenle buradan Milli Takımlara seçilmek im- kânsız gibi bir şeydi ve Ekrem imkânsızı başarmıştı.
Yerel gazetelerin dışında, bölge gazeteleri ve Hürriyet, Akşam gibi o dönemin büyük gazeteleri Anadolu'dan çıkan bu Milli Basketbolcuya bol bol yer ayırdılar. Ekrem'in yarım sayfa fotoğrafının yer aldığı ve büyük puntolarla, "İskenderun'da basketbolun çıtasını yükselten Güneş" manşetiyle çıkan İskenderun Sahil Gazetesi'nin o sayısı tüm şehirde çok beğenilirken, hem Ekrem'i, hem de annesini çok duygulandırdı. Ve annesi gazetenin bu yarım sayfasını çerçeveletti, Ekrem'in tüm itirazlarına rağmen küçük salonlarının duvarına astı.
Ekrem, okuldan sahile giderken onunla konuşmak isteyen ve onu tebrik eden insanlarla sohbet etmek zorunda kaldığından dolayı beş dakikalık yolu artık bir buçuk saatte gider olmuştu. Eve gelenler eskiden sadece annesini ziyaret eden bayanlar iken, artık bu bayanların eşleri de ziyarete gelerek bu mutluluğu onlarla paylaşıyor ve yapabilecekleri bir şeyler var mı diye soruyorlardı. Komşuları Nuran Hanım, kocası, kızı ve Sakine de gelip, onu tebrik edenler arasındaydı.
Ekrem kafasını yastığa koyduğunda düşünceleri tamamen değişmişti. Artık üniversite kadar basketbol da hayatında önemli bir yer alacaktı. Hâlbuki iki gün önce basket takımı olan bir üniversite kazanmaktan başka bir dilekte bulunamıyordu. Ama şimdi öyle değildi. Bu yaşta Genç Milli olduktan sonra büyük şehirdeki basketbol takımlarından biri onu mutlaka transfer ederdi. Belki de özel okula yerleştirirlerdi. Böylece İstanbul, Ankara ya da İzmir'de yaşayabilir, daha güzel kızlarla çıkabilir, daha güzel giysiler giyebilirdi. Tabii annesini de çalıştırmazdı. Bu düşünce onun hoşuna gitti. Zira sınavı kazanamazsa bile üniversiteye girmiş olacaktı. Düzenli bir hayat yaşadığı ve Esin ablasından o notları aldığı için ne kadar iyi ettiğini düşündü. Artık çok daha ağır sorumluluğu vardı. Hayatını iyi yönlendirebilirse hem kendisine, hem de annesine iyi bir gelecek sağlayabilirdi. Basketbol notlarını daha da iyi okuması ve idmanları sadece okul takımı için değil, kendisi için de yapması gerektiğine karar vererek uykuya daldı..
Artık günler eskisi gibi geçmiyordu. Ekrem'in önünde yirmi beş günü vardı ve kampa hazırlıklı gitme konusunda Yurdakul Hoca ile ortak karar vermişlerdi. Bunun için de teneffüsler dâhil, tüm boşluklarda idman yapıyordu. Hocasının en büyük tavsiyesi şut çalışması yapmasıydı. Zira şutu iyi olan sporcunun durdurulması zordu ve maça doğrudan etki yapabilirdi. Ekrem de te- neffüslerde sürekli şut çalışıyordu. Tüm takım arkadaşları her şeyi bırakıp, onun çalışmalarına yardımcı oluyorlardı.
Zaman çabuk geçti. Okul müdürü ve Yurdakul Hoca ona bir jest yaparak bir takım yeni eşofman, birkaç şort, idman atleti, birkaç beyaz çorap ve gıcır, gıcır "kes" dedikleri bir basketbol ayakkabısı hediye ettiler. O dönem herkesin daha soğuk iklimler için giysileri yoktu. Zira İskenderun sıcak bir kentti. Bu nedenle eksik olan bazı giysilerini arkadaşlarından geçici olarak aldı. Annesi İstanbul'un havasının soğuk olacağını düşünerek, biraz kalın bir şeyler koydu. Ve neredeyse bir valiz doldu. Ekrem ve annesi daha önce seyahat etmedikleri için valizi, Genç Milli Sami ağabeyinden aldılar. Biletini de Yurdakul Hoca aldı. Gazanfer Bilge Seyahat'e gitmek için tüm arkadaşları ve hocası eve kadar gelerek, ona eşlik ettiler. Ekrem rüyada gibiydi. Oldukça heyecanlıydı. O dönemlerde İskenderun'da taksi yok denecek kadar az olduğundan, Ekrem, annesi ve hocası bir faytonda, diğer refakatçiler de dört faytonda, atların bazen ritim tutturan, bazen de ritmi bozulan nal sesleri arasında sahildeki Gazanfer Bilge bürosuna doğru yola çıktılar. Yolda onları görenler el sallayarak, başarı diliyorlardı.
Valizi arkadaşları tarafından itina ile görevliye teslim edilip, teslim koçanı Ekrem'e verildikten sonra arkadaşları ile vedalaştı. Önce hocasının, sonra da annesinin elni öperek sevgi ile sarıldı ve otobüse binerek pencere kenarındaki yerine oturdu. Tüm grup, onun olduğu tarafa gelmişti.
Kimi el sallıyor, kimi tezahürat yapıyordu. Onlara gülümseyerek bakan Ekrem'in gözü uzaktaki parka iliştiğinde, biraz önce ona sarılarak veda eden Sevda'nın parkta olduğunu gördü. Yanında sessizce kendisini izleyen Manolya vardı.
***
76

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya
RomanceO, inanılmaz bir aşkın, inanılmaz başrol oyuncusuydu ve Manolya bize bu kitapta aşkın ne olduğunu hüzünle öğretiyor...