Manolya-Bölüm 63
Zorlu bir şampiyonadan çıkmış olan Ekrem hem bedenen, hem de fikren oldukça yorgundu. O nedenle çift, iyi bir tatil geçirmek için Çanakkale'nin sayfiye kasabası olan Geyikli'ye yakın bir yerde, denize sıfır villalarına gittiler. Villaya gitmeden önce yol üzerindeki Kumburun Köyü'ne uğrayarak, köyün tek bakkalından odun ateşinde pişmiş köy ekmeği aldılar. Bakkalın oğlu onu görür görmez, ekmek dolabının üzerinden eski birkaç gazete alarak, Ekrem'in yanına geldi:
"Hoş geldiniz Hataylı ağabey, rica etsem şunları imzalar mısın?"
Ekrem çocuğun uzattığı gazeteye baktı. Avrupa Şampiyonu olduklarını birinci sayfadan, "HATAYLI'NIN FENDİ, AVRUPA'YI YENDİ" başlığı ile veren bir gazeteydi. Altta ise başarının büyük bir bölümünün, rakip takımın oyun sistemini çözen Koç Hataylı'ya ait olduğunu yazıyordu. Ekrem, birçok gazete görünce bu nun nedenini sordu. Aldığı yanıt gülümsemesine sebep oldu:
"Sınıftan arkadaşlar da rica etti hocam."
Ekrem, sabırla tüm gazeteleri arkadaşlarının isim- lerini sorarak, tek tek imzaladı. Sonra, köyde gördüğü dostlarına selam vererek, villasına gitti.
İkisi de burada çok mutlu oluyorlardı. Ekrem sabah erkenden kalkarak, akşam attığı küçük ağını toplar, son- ra da demiri atılmış sandalında balıkları keyifle ağdan çıkarırdı. Bazen Yeliz de ona eşlik ederdi. Daha sonra çift serin suda yüzdükten sonra eve dönerek, evlerinin geniş balkonunda iyi bir kahvaltı yaparlardı. Kahvaltı bitip biraz sohbet edildikten sonra, Kumburun Köyü'ne bisiklet ile gider, günlük gazeteleri alırdı. Bunu yapmak Ekrem'i çok mutlu ediyordu. Böylece kendisini çok eskiden Arsuz'da yaşamış olduğu, daha az gelişmiş bir dönemin parçası gibi hissediyordu.
Yeliz de sevgili hayat arkadaşının tuttuğu balıkları tasnif ederdi, o gece yiyecekleri balıkları ayıklayıp, buzdolabına, yemeyecekleri balıkları ise ayıklamadan derin dondurucuya koyardı. Bazı sabahlar erken kalkan Ekrem, Yeliz'i uyandırmadan balıkçıların gelmelerini beklemek üzere köyün limanına giderdi. Ama genellikle geç kaldığından, balıkçıları ağlarını temizlerken bulurdu. Onu gören balıkçılar, sevinçle teknelerine biraz sonra yapacakları kahvaltıya çağırırlardı. Kahvaltıları, ufak piknik tüpünün üzerine iki kanatlı saplı ızgarada pişirdikleri balıklardı. Genelde fiyatı ucuz balıkları pişiren balıkçılar, Ekrem'i görünce barbun, çipura gibi pahalı balıkları ızgaraya koyarlardı. Ekrem bunu fark edince, böyle yaparlarsa bir daha kahvaltıya gelmeyeceğini söy- leyince, bir daha pahalı balık koymamaya özen gösterdi- ler. Gazete kâğıdının üzerine dökülen balıklar, dünden kalan ancak ızgarada ısıtılmış ekmekle afiyetle yenirdi. Ekrem'in hayatta en zevk aldığı kahvaltılardan biri buydu. Ama o, fazla doymamaya özen gösterirdi. Zira döndüğünde Yeliz'le de kahvaltı etmekten hoşlanıyordu.
Balıkçılarla Ekrem'in yakınlığı sadece bu kadarla kalmıyordu. Ekrem, onlara İstanbul'da iken telefon eder, bir ihtiyaçları olup olmadığını sorardı. Önceleri çe- kinerek bir şey söylemeyen balıkçılar, daha sonra bu asil adamın kendilerinden biri olduğunu hissedip, gereksi nimlerini söylemeye başladılar. Ekrem de onları mahcup etmemek için, getirdiklerinin karşılığında tuttukları balıklardan alırdı. Bazen onlara sürpriz yapar, satamadıkları balıkları muhafaza etsinler diye eski buzdolabı ya da telefonunu denize düşürenlere ikinci el telefon alırdı. Kısaca, Ekrem balıkçılarla ağabey kardeş gibi olmuştu.
Sabah yoğun böğürme sesleri ile uyanan Yeliz, Ekrem'in yanında olmadığını görünce, sesleri onun çıkardığını anladı. Biraz düşününce, kocasının akşam midesini bozacak bir şey yemediğini hatırladı. Ancak hatırladığı kadarı ile gereğinden fazla su içer olmuştu. Üstelik her zaman çok kolay yaptığı bazı işleri yaparken çabuk yoruluyordu. Acele ile yataktan kalkarak, yatak odasının hemen yanındaki banyoya girdi. Ekrem, iki eli lavaboda sürekli öğürüyordu. Yeliz onu rahatsız etmemek için öğürmesinin bitmesini bekledi. Ekrem bir süre sonra, biten öğürmelerin ardından kirlenen lavaboyu ve yüzünü yıkayarak geri döndü. Ekrem'in gözlerinin akı dahi kızarmış bir halde görünce Yeliz'in yüreği daraldı. Sevgili kocası hasta mı olmuştu acaba?
"Ne oldu sana aşkım?"
"Galiba hastalandım. Bir süredir başım ağrıyor, halsizlik ve iştahsızlık çekiyorum, ayrıca sana çaktırmamaya çalışıyorum, ama uyku da uyuyamıyorum. Sonra gece tuvalete daha sık kalkıyorum, sanırım prostatım var."
"İçeri gidelim, bir de tansiyonunu ölçelim, sonra konuşuruz, olmazsa İstanbul'a döneriz hayatım."
Yatak odasına döndüler, Ekrem halsizliği nedeniyle yatağa adeta düştü. Yeliz de tansiyon aletini alarak, ya- tağa geldi. Kocasının düşük tansiyonunu görünce telaşlanan Yeliz, bunu ona belli etmemek için tansiyon aletini yerine bırakmak bahanesi ile geri döndü. Tansiyonun bu kadar düşük olması moralini bozmuştu. Ekrem'e bir şeye ihtiyacı olup, olmadığını sorması ve olumsuz yanıt almasından sonra aşağıya salona inerek, vaktin erken ol duğuna aldırmadan Funda'nın numarasını çevirdi.
Yeliz'in kendisini bu saatte aramasını pek normal karşılamayan Funda, merakla sordu:
"Efendim Yeliz, bir şey mi oldu?"
"Funda ağabey, sanırım Ekrem hasta zira..."
Ertesi gün Funda, eşi Canan ve Ekremlerin aile doktoru Cengiz'i taşıyan jeep, villanın önünde durdu. Va- kit öğleye geliyordu. Onları gören Ekrem, Dr. Cengiz'in gelişine şaşırdı. Zira Fundalar ile birbirlerine habersiz gider gelirlerdi. Hatta her iki ailenin yazlıklarında birbirleri için ayrılmış odaları bile vardı. Ama Dr. Cengiz niye gelmişti. Belki buralarda bir işi vardır diye düşündü. Ama sonra dün olanları ve karısının duyarlılığını hatırlayınca, doktorun kendisi için çağrıldığını anlamakta gecikmedi.
Dostlarını kapıda karşılayan çift onları balkona aldılar, kısa bir sohbetin ardından Dr. Cengiz:
"Evet Ekrem ağabey, dün olanları Yeliz abla anlattı, bir de senden ne tür rahatsızlık yaşadığını öğreneyim istedim" diyerek, geliş nedenini açıklamış oldu.
Ekrem, doktora gece sık idrara çıktığını, çok su içmeye başladığını, baş ağrısı ve uykusuzluk çekmeye başladığını, halsizlik, sabahları kusma olduğunu anlattı. Doktor, ellerini ve ayaklarını kontrol ettiğinde Funda'ya dönerek:
"Sen de şişmiş olduklarını görüyor musun Funda ağabey?"
"Evet, epeyi şişkin görünüyorlar."
Yeliz:
"Ama ben neden bu şişkinliği fark etmedim?"
"Zira sen sürekli yanındasın, onun için şişkinlikleri fark edememiş olabilirsin."
"Ekrem ağabey, durum ciddiye benziyor, derhal hastaneye gidip çok iyi bir muayene ve kapsamlı tahlil- ler yapmamız gerekecek" dedi Dr. Cengiz, endişeli bir şekilde.
209

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya
RomanceO, inanılmaz bir aşkın, inanılmaz başrol oyuncusuydu ve Manolya bize bu kitapta aşkın ne olduğunu hüzünle öğretiyor...