Manolya-Bölüm 38
Sezon bittikten sonra Ekrem, annesini çok özlediğinden Anneciğine ve arkadaşlarına birçok hediyeler alarak, İskenderun'a gitti. Yaz sezonu olduğundan başta Yurdakul Bey olmak üzere birçok arkadaşını göremedi, ama Arsuz'a birkaç kez günübirlik giderek anılarını tazeledi. Annesinin yaptığı yemekleri afiyetle yedi. Esin ablası dâhil, samimi birkaç komşularının onun gelişini kutlamak için bahçede yemek davetlerine katıldı. Arkadaşları ile özlediği sahile gidip, hasret giderdi. Sahilde seyyar arabada satılan garibanların kebabı "suni kebap" yedi. Suni kebap et yerine haşlanmış nohut konan ve diğer malzemeleri aynı olan etli dürüme göre çok ucuz bir dürümdü. Genellikle öğrenciler ve garibanlar yerdi. Ekrem de Rasim ağabeyinin suni kebabına bayılırdı.
Akşamların serinliğinde, Karayolları Sahası'nda okul takı- mından arkadaşları ile maç yaptıktan sonra parkta, Ahmet, Sevda ve diğer arkadaşları ile geç vakitlere kadar sohbet edip, eğleniyorlardı. Bu sohbetlerin çoğuna Manolya da geliyor, ama hemen hemen hiç konuşmuyordu.
Konuşan genellikle Ekrem'di, zira arkadaşları hem İstanbul'u, hem lig takımını, hem de Ekrem'in yaşamını detaylı bir şekilde öğrenmek istiyorlardı. Ekrem de, tespitlerini en ince detayına kadar arkadaşlarına anlata- rak, onların durumu tam olarak kavramalarını sağlama- ya çalıyordu. Erkek arkadaşları, kız arkadaş durumunu sorduklarında
Ekrem:
"Oluyor tabii, zira geniş bir çevredeyiz" diye yanıt- larken, ona bakmadığı için Manolya'nın yüzündeki üz- gün ve çaresiz ifadeyi fark etmedi. Zaten etmesi de beklenemezdi, zira ona olan kızgınlığı da geçmişti. Yani, Manolya onun için herhangi biriydi ve onun için pek bir şey ifade etmiyordu. İskenderun'da kaldığı sürede Yeliz ile birkaç kez mektuplaştılar, kırk beş gün kaldığı güzel memleketinde idman yapıp, kendini geliştirdi. Daha sonra da memleketinden ayrılarak İstanbul'a döndü.
İstanbul'da onu bu kez Yeliz karşıladı, genç kız terminalde sevdiği adamı hasretle kucaklayıp öptükten sonra eve gittiler. Yeliz bu kez, annesinin ona yaptığı sürprizi yapmış, evi yemeklerle doldurmuştu. İki genç birbirlerine sarılarak hasret giderdikten sonra, Ekrem duş yapmak üzere banyoya girdi. Bir dakika sonra da Yeliz kapıyı açarak içeriye girdi...
Ekrem, Aydan Hocadan aldığı program doğrultusunda her sabah erkenden kalkıp, Yoğurtçu Parkı'na gidiyor ve koşu idmanı yapıyordu. Birkaç sabah çok erken gidip, sokak köpeklerinin hedefi olunca, Ekrem de bir saat daha geç gidip, onların uykuya yatmasını bekliyordu. Zira tüm gece sokaklarda dolaşan köpekler sabah saat altı yedi gibi uykuya yatıyorlardı. Bunu tespit ettikten sonra deneyime olan inancı daha da arttı. Koca şehirde köpeklerin kaçta yattığını kaç kişi bilebilirdi. Ama önemsiz de olsa Ekrem, bunu deneyimleriyle öğrenmişti.
Koşudan geldikten sonra ballı sütünü içip banyo yapıyor, daha sonra da kısa bir süre dinleniyordu. Daha sonra kalkıp, gazete okuyor ve okul zamanı es geçtiği derslerine çalışıyordu. Bazen de bu süre, İskenderun'daki arkadaşlarına ya da ailesinin ısrarıyla onların yanına giden Ankara'daki Yeliz'e mektuplar için ayrılıyordu. Akşam yemeğini hazırladıktan sonra, akşamüstü Kadıköyspor'un idman sahasına giderek, sıçrama, gevşeme, sut, turnike çalışmaları yapıyordu. Sonra tekrar eve gidip dinleniyor, akşam yemeğinden sonra genellikle Moda Çay Bahçesi'ne gidiyordu. Funda yazlıkta, Apostol ise Bulgaristan'da dedesinin yanında olduğu için tek başına kalmıştı. Ekrem'in İskenderun'dan dönüşünde, onu karşılamak ve bir müddet beraber olmak için Ankara'dan gelen Yeliz, o geldikten on gün sonra, yani sevdiği adamla hasret giderdikten sonra, ailesinin ısrarı ile tekrar Ankara'ya dönmüştü. Bu gidişler Ekrem'in Yeliz'e olan hasretini arttırıyordu, ama yapacak bir şey yoktu.
Bir akşamüstü evde otururken kapı çaldı. Kapıyı açan Ekrem kendisi için büyük bir sürprizle karşılaştı, karşısında elinde bir paketle Hilmi duruyordu. Samimi görünmeye çalışarak:
"Ooo! Hilmi hoş geldin, buyur gir" dedi. Aslında onu gördüğüne hiç memnun olmamıştı.
Hilmi gülümseyerek:
"Ekrem kardeşim tek başına yemek yapmakta zorlanıyordur, bari bugün yemek yapmadan bir akşam geçirsin dedim. Hem de sohbet ederiz" diyerek, elindeki paketi Ekrem'e uzattı. Ekrem paketi masaya koyarken de devam etti:
"Ekremciğim istersen soğumadan yiyelim."
Bunun üzerine Ekrem paketi açınca Çömce'den paketlenmiş iki kişilik kebap olduğunu gördü, yanında da dört adet Tekel birası ve kuruyemiş vardı.
Ekrem biraları görünce:
"Kebaplar için zahmet etmişsin, ama yanına keşke ayran alsaydın" dedi.
"Koca adamlarız, iki biranın ne etkisi olacak be Ekrem! Ayrıca takımdaki oyuncular arasında içilen en hafif içki bira. Millet votka, cin, şarap demeden ne bulsa götürüyor" diye üsteledi Hilmi. Ekrem Hilmi'nin, bira içmediğini takıma söylemesi halinde küçük duruma düşmüş olacağını düşünerek üstelemedi ve masayı hazır hale getirdikten sonra sofraya oturarak yemeklerini yiyip, biralarını içtiler. Sohbet ilerledikçe Hilmi kendi yaşamından bahsederek, ailevi bazı sorunlarını Ekrem ile paylaştı, ağabeyinin iyi bir futbolcu olduğunu, kendisinin de ağabeyi kadar şöhretli bir sporcu olmazsa babasının kendisi ile utanç duyacağından bahsetti. Ekrem, sırlarını kendisi ile paylaştığı için Hilmi hakkında yanlış fikre kapıldığını düşündü, belki de Hilmi sandığı kadar kötü biri değildi, sadece dışlanma korkusu ile kendini korumaya çalışıyordu. Ama Ekrem'in onun için yapabileceği bir şey olamazdı, zira kendisinin de büyük hedefleri vardı.
Hilmi ondan sonra takım idmanları başlayana kadar birkaç kez daha geldi, kiminde bira, kiminde ise cin ya da votka getirerek geç saatlere kadar oturdular ve soh- bet ettiler. Ekrem temkinli olmasına karşın Hilmi'yi eskisi kadar kötü görmüyordu.
Monoton geçen bu günlerin birinde, Sevda'dan bir mektup aldı, açıp okumaya başladı.
Merhaba Kaptan,
Yolculuğunun rahat geçmesine sevindim. Hele idmanlarını eksiksiz yapmana daha da sevindim. Buralar oldukça sıcaklaştı, ama verdiğin programı uyguluyoruz ve kız takımı istediğin seviyeye geliyor. Ahmet ne yazık ki üniversite sınavını bu yıl da kazanamadı. Gelecek yıl sınava beraber hazırlanmayı planlıyoruz, ben, Ahmet ve Manolya. Biliyorsun Manolya süper çalışkan bir kız, zaten onunla arkadaş olduktan sonra ben de ikmale kalmadan geçer oldum.
Kaptan, Manolya'dan söz etmişken sana bir şey söylemek istiyorum. Ben tamamen elçiyim, sakın bana kızmaya kalkma. Bana söylediğine göre Manolya seninle mektuplaşmak istiyormuş, ancak bunun için ilk adımı kızın atmasının doğ- ru olmayacağını söylüyor, rica etsem ona bir mektup yazar mısın? Bak! Bunları yazdım diye sakın bana fırça atma. Ben kaptanımdan asla vazgeçmem bilesin. Ahmet'imin selamı var.
Sevgiler.
Kardeşin Sevda.
Ekrem okudukları karşısında şaşırdı, Manolya ona ne yazabilirdi ki! Kızla daha bir kez bile baş başa konuş- mamışlardı. Hem kendisi niye yazacaktı. Mektuplaşmak isteyen, efendi gibi adresi ister, yazardı.
Hemen mektubun yanıtını yazdı.
112
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya
RomanceO, inanılmaz bir aşkın, inanılmaz başrol oyuncusuydu ve Manolya bize bu kitapta aşkın ne olduğunu hüzünle öğretiyor...