Bölüm 64

45 6 1
                                    

Manolya-Bölüm 64


İki bayanın acele ile topladıkları evden çıktıklarında, saat on beş civarıydı. O geceyi İstanbul'daki evde geçiren Ekrem, ertesi gün sabahın erken saatlerinde, sevgili dostu Funda ve biricik eşi Yeliz ile beraber İstanbul'un en kapasiteli özel hastanelerinden birinde, Dr. Cengiz Cambazoğlu'nun muayenehanesindeydiler. Doktor Cengiz, çok sevdiği ve saydığı bu insan için ne yapılması gere- kiyorsa yaptı. Tüm tahlil ve incelemeleri, özel olarak çağırdığı meslektaşlarına yaptırdı. Öğle vakti ise onları, iki gün içinde bağlantıya geçeceğini söyleyerek, eve yolladı.

İki gün sonra eve gelen Dr. Cengiz'in yüzü pek gülmüyordu. Bunun nedeni alınan tahlil sonuçlarıydı. Ekrem'in bir böbreği tamamen iflas etmiş, diğeri ise yüzde yirmi beş oranında görev yapıyordu. Eğer bu oran yüzde on beşe düşerse Ekrem diyalize bağlı olarak yaşayacaktı. Ekrem'in ilk sorusu Milli Takımı çalıştırmaya devam edip, edemeyeceği oldu. Aldığı yanıt tokat gibiydi:

"Biz yaşam mücadelesi vereceğiz Ekrem ağabey! Salonlara gitmen bile mümkün olmayabilir" Sonra da Ekrem'e ilk etapta uygulayacağı diyeti bildirdi. Buna göre Ekrem, içeriğini bilmediği kek, çörek, pasta, konserve ürünler, turşu, sakatat, sucukgiller, çikolata, kuruyemiş, meşrubatlar, kahve, kakao, nescafe, muz, kavun ve daha birçok şeyi yiyemeyecek ya da içemeyecekti. İlk iş olarak Basketbol Federasyonu'na sağlık nedenleri ile istifasını sundu. Tabii bu, basında büyük yankı buldu.

"Basketbolumuzu en üst noktaya taşıyan Hataylı, ağır hasta."

"Basketbolumuzu en üst noktaya taşımak için dünya ile mücadele eden büyük Koç Hataylı, bu kez canı için mücadele ediyor."

Avrupa'yı dize getiren Hataylı, böbrekleri için yaptığı mücadeleyi kazanacak mı?"

Ekrem'in rahatsızlığı ülkeye işte bu başlıklarla duyuruldu ve bu haberler tüm ülkede büyük bir karşılık buldu. Hemen hemen tüm takımların yönetici ve oyuncuları, Ekrem'i ziyaret için sıraya girdiler. Yeliz emekliliğini isteyerek, işini bırakıp, doktorların direktifleri doğrultusunda kabul edilecek ziyaretçilerin randevu saatlerini ayarlıyordu. Bu ayarlamaları mümkün olduğu kadar açık aralıklarla yapıyordu. Böylece, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, yurt dışından gelen basketbol adamlarının acil ziyaretleri için de boş saatler kalıyordu.

Dr. Cengiz, çayından bir yudum aldıktan sonra mu ayenehanesinde kendisini ziyarete gelen Yeliz ve Funda'ya üzgün bir ifade ile:

"Çok üzgünüm, ama bu günler ne yazık ki arayacağımız günler olacaktır. İleri ki günlerde büyük bir olasılıkla böbreğin süzme oranı düşecektir."

"Tehlike sınırı nedir Cengiz?" diye sordu Yeliz.

"Yüzde on beşe düştü mü böbrek işini tam yapamaz demektir."

"Peki, o zaman ne yapacağız?"

"Diyalize bağlı kalacak."

"Ne kadar süre için?"

"Yaşamı boyunca. Haftada üç gün, dörder saatlik seanslarla. Ama ne yazık ki bu nihai çözüm değildir."

"Nasıl yani?"

"Diyaliz ile yaşamak sonsuza kadar sürmeyebilir, zira böbreklerin çalışmaması, kalp yetmezliği başta ol- mak üzere birçok hastalığa yol açar ve hasta yaşamını bu hastalıklardan kaybeder."

Yeliz başını öne eğdi ve sessizce ağlamaya başladı. Neydi bu başlarına gelen. Biricik kocası, aslan gibi adam gözlerinin önünde eriyordu ve daha da eriyecekti. Bunun bir çaresi olmalıydı. Ama doktorun söylediğine göre bir çare de görünmüyordu. Başını yavaşça kaldırarak kısık bir sesle sordu:

"Bir çaresi yok mu bu işin Cengiz?"

"Var tabii, böbrek nakli."

"Yani tek böbrekle hayatını normal olarak devam ettirebilir mi?"

"Evet."

"Peki, böbreğini ona verecek olan da hayatını aynen devam ettirebilir mi?"

"Hı hı."

"O halde benim böbreklerimden birini ona nakledelim."

İki adam birbirlerine baktılar. Karşılarında duran kadın, gözünü bile kırpmadan sevdiği adama böbreğini verecek kadar yürekliydi. İkisi de ona sessizce saygı duydular. Doktor Cengiz:



211


ManolyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin