Muhteşem başarı Bölüm 25

93 7 2
                                    

Manolya-bölüm 25

Takım Adana'daki finallere bir minibüsle sessiz bir şekilde gitti. Yurdakul Hoca son maça kadar Mişel'i oynatmayarak, bir yıl önce kendisine ve takımına yapılan sürprizi bu kez kendisi rakip takımın hocasına yaptı. Takımın tüm maçlarını izleyen rakip takımın hocasının hesapları son maçta, hiç tanımadığı ve Ekrem tarafında yönlendirilerek, inanılmaz bir atletik performans sergileyen bu oyuncu ile bozuldu. Mişel'in savunmada, Ekrem'in hem oyun kurucu, hem de skor er olarak sergiledikleri müthiş oyunları ile geçen yılın rövanşını alarak, Türkiye Finallerine gitmeye hak kazandılar. Ekrem başarıda kendisi kadar Mişel'in de payının olmasını biraz kıskansa da mutluluktan uçuyordu.

Dönüşleri muhteşem oldu. Yurdakul Beyin organizasyonu ile tam öğle zamanı, yani sabahçı ve öğlenci öğrencilerin aynı anda birlikte oldukları bir saatte, okulun önüne gelen minibüsü yüzlerce öğrenci okulun kapısında karşıladı. Hepsi hep bir ağızdan önce okula, sonra da sporculara tezahürat yapıyorlardı. En çok tezahüratı alan Ekrem, bundan çok mutlu olmasına rağmen utanarak minibüste kalmayı tercih etti.

Ancak Yurdakul Bey:

"Çık el salla oğlum, yoksa ayıp olur" deyince minibüsün kapısına çıkarak okul arkadaşlarına acemice el salladı. Ekrem'in içinde fırtınalar esiyordu, ama belli etmek istemiyordu. Aslında bu duyguyu sadece o taşımıyordu. Tüm takım aynı duyguları paylaşıyorlardı. Geçen yıl kendilerini ezerek yenen takımı aynı şekilde yenmişlerdi. Bunu başardıkları için gururluydular. Ama bu başarının asıl mimarının Ekrem olduğunu hepsi biliyordu. O, onlara azmin ve çalışmanın neler yapabileceğini öğretmiş ve bunu kanıtlatmıştı. Şimdi hedefleri Liselerarası

Türkiye Şampiyonasıydı.

Bölge Şampiyonluğundan sonra şehir, takıma inanılmaz şekilde sahip çıktı. İskenderunspor yönetimi kapalı salonunu liseli gençlere tahsis etti. Ayrıca bir minibüs, okul bitiminde hazır vaziyette okulun önünde bekliyor, okuldan çıkan sporcuları salona götürüyordu. Dönüşte de evlerine bırakıyordu. Kapalı salonda gerçek soyunma odalarında kendi dolapları vardı. Artık sahildeki çay bahçesinde içtikleri çaylar için de para alınmıyordu. Yerel gazetelerin onların hakkında yazdığı yazılar nedeni ile tüm şehir onları tanıyordu. Neredeyse şehrin futbol takımı oyuncuları kadar popüler olmuşlardı. Ekrem o dönem anladı ki, spor inanılmaz bir güçtü ve başarılı olan bir sporcunun açmayacağı kapı olamazdı.

Tüm bu ilgi, takımı daha da motive etti ve bir aysonra Ankara'da yapılacak Türkiye Şampiyonasına çok daha iyi hazırlanmalarını sağladı. Yurdakul Hocanın müdürden aldığı maddi yardım ile takım oyuncularına her gün bal, süt ve muz vermesi takımın fiziksel açıdan güçlü bir hale gelmesini sağlamıştı.

Bu kez iki otobüsle, yani taraftarlarıyla birlikte Ankara yolundaydılar. Kaldıkları otel daha kaliteliydi. İdmanları Ankara'nın en büyük salonunda yapıyorlardı. Hatta birkaç gazete takımla röportaj bile yaptı. Tüm bunlar takımın kendisini daha önemli hissetmesini sağladı. Bunların sonucu olarak, önce gruptan çıktılar sonra da çeyrek final, ardından da yarı final maçlarını kazandılar. Final de rakipleri İstanbul'dan Saint Joseph Lisesi'ydi. Zorlu geçen maçın ardından maçı kaybederek, Türkiye İkincisi oldular. Ama bu mağlubiyet hiçbirini üzmedi. Zira rakip okulun hemen hemen tüm oyuncuları, o yıl birinci basketbol liginde oynayan Kadıköyspor'un oyuncularıydı ve hemen hepsi ileride adı Efes Pilsen olacak takımın oyuncuları olacaklardı.

Şampiyona sonunda Ekrem en değerli oyuncu seçildi. Ayrıca en iyi oyun kurucu, en iyi teknik oyuncu ve şampiyona ilk beşine seçildi. Ahmet ve Mişel gümüş karmaya seçildiler. Bir rüya mutlu bir şekilde bitmişti. Ekrem bir düşünürün, "Acılar bize olgunluk kazandırır" sözünü hatırladı. Gerçekten de geçen yılki yenilginin acısı, bu yılın başarısının mimarı olmuştu.

65

ManolyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin