Manolya-Bölüm 33
Yorucu çamur havuzu idmanından sonra hafif koşup, sonra da kaslarını gererek dinlendirici ve gevşetici idmana geçen Ekrem, bir okul sporcusu ile bir lig takımı oyuncusu arasındaki güç farkının bilincine varıyordu. Takımın güç seviyesine gelebilmesi için çok çalışması ve iyi beslenip dinlenmesi şarttı. İdman bittikten sonra kulüp tarafından iki sporcu için tutulan, idman sahasına çok yakın olan Bahariye Caddesi'ndeki küçük dairesine gitti, içeriye girip kapıyı kapattıktan sonra acele ile idman eşyalarını çıkartıp, terlerinin kuruması için balkona astı. Annesi bunu yaptığını bilse kesin olarak ona kızardı. Ama Ekrem'in hayatı o denli yoğundu ki, idman eşyalarını haftada bir kez yıkıyordu, o da idman sonrası yıkandığı zamanlarda alelacele bir şekilde...
Bir oda, bir salondan oluşan küçük dairenin ikinci sporcusu daha gelmemişti ve büyük bir olasılıkla da gelmeyecekti. Ekrem ile bu dairede kalması önerilen sporcu daireyi ufak bulmuş, maddi durumu iyi olduğu için başka bir dairede kendi parası ile kalmayı planlıyordu.
Bu, Ekrem'in memnun olduğu bir durumdu, zira kendi başına yaşamanın nasıl bir şey olduğunu öğrenecekti. Mutfağa gidip, Funda ağabeyi ve Apostol ile beraber, Kadıköy'deki eskiciden diğer birçok eşya ile beraber aldıkları en az otuz yaşındaki İngiliz malı buzdolabını açarak bir şişe süt çıkardı ve şişeyi ağzına dayayarak kana kana içti, sonra şişeyi yerine koyup, arkada bulunan yatak odasına giderek, yatağına uzandı. O gün olanları gözünün önünden geçirirken uyuyakaldı...
Disiplinli bir yapıya sahip olan genç sporcu, kısa süre de kendisine bir düzen kurdu. Sabahları kalkar kalkmaz ilk kez İstanbul'da karşılaştığı şişe sütünden birini bü- yük bir kâseye boşaltıyor, içerisine bir ya da iki yumurta kırıyor, onları iyice karıştırarak, bir yemek kaşığı balla içiyordu. Daha sonra da bir dilim ekmeği kızartarak onu, annesinin verdiği kekik ve kimyonlu kırma Hatay zeytini ve peynir ile tüketiyordu. Üniversite sınavını kazanamadığı için, Özel Şişli Ticari İlimler Akademisi'nde gece bölümünde okuyordu. Bu tercihteki sebep, okulun devam mecburiyeti olmaması ve isterse boş vakti oldu- ğunda geceleri devam edebilmesiydi. Ekrem'in hayalindeki okul Siyasal Bilimler'di, ama o okul onun için hayalden öteye gidemezdi, zira yoğun bir yaşamı vardı.
Ev, okul, eşyalar gibi temel problemler halledildikten sonra, yaşamı daha rutin hale gelmişti. Artık programlı bir yaşamı vardı ve Ekrem bundan hoşlanıyordu. Sabahları kalkıp, kahvaltısını yapıyor, daha sonra sabah idmanına gidiyor, idmandan sonra eve gelip biraz din- lendikten sonra derslerine bakıyordu. Daha sonraki idmana kadar Funda ve Apostol mutlaka eve gelir, sohbet ederlerdi. Neredeyse üçlü bir takım olmuşlardı. Diğer ikisi, kız arkadaşları ile buluşmadıkları zamanlarda akşam idmanından sonra yine eve gelir, biraz sohbetten sonra dağılırlardı. Eğer ertesi gün sabah idmanı yoksa ya Moda Çay Bahçesi'ne gider çekirdek yiyip, çay içerek sohbet ederler, ya da yazlık sinemaya giderlerdi. Adresi belli olunca Ekrem, başta annesi olmak üzere herk se adresini yazmıştı ve kısa bir süre sonra başta Ahmet olmak üzere arkadaşlarından mektuplar gelmeye başlamıştı. Ekrem de onlara yanıt vermekte gecikmedi.
Ekrem, İstanbul'daki ilk bayan arkadaşını geldikten iki ay sonra edindi. Bu hanım, aynı sokakta küçük bir butik işleten, eşinden boşanmış ve Ekrem'den sekiz yaş büyük biriydi. Ekrem'e yatakta oldukça deneyim kazandıran ve maddi durumu iyi olan bu bayanın tek hatası sürekli sigara içmesi ve aralarında geçenleri sağda solda anlatmasıydı. Bu, Ekrem'in katlanabileceği bir durum değildi. İki ay sonra ayrılık kararını bildirdiğinde, kadın bu işe çok üzüldüğünü, ama sigaradan da vazgeçemeyeceğini söyleyerek bir yerde ayrılığa onay vermiş oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya
RomansaO, inanılmaz bir aşkın, inanılmaz başrol oyuncusuydu ve Manolya bize bu kitapta aşkın ne olduğunu hüzünle öğretiyor...