Ekrem HATAYLI lakabını alıyor-Bölüm 29

84 9 4
                                    

Manolya-Bölüm 29




Otobüs İskenderun'dan hareket ettikten sonra uyumaya başlayan Ekrem, İstanbul'a varmadan önce son mola yeri olan Düzce'deki Hamit Kaplan Dinlenme Tesisleri'nden sonra uyumadı, zira uykusunu almıştı. Yaklaşık on sekiz saat süren bir yolculuktan sonra, öğleye doğru Harem Otobüs Terminali'ne vardılar. Koçanını verip, valizini aldıktan sonra, kendisine gönderilen mektupta olması gereken yer olan İTÜ kamp yerini öğrenmek için orada gördüğü bir polise yolu sordu, önce Beşiktaş'a, oradan da Taksim troleybüsü ile Gümüşsuyu'na gitmesi gerektiğini öğrendi. Sorarak önce dolmuşla Üsküdar'a, oradan da "Beşiktaş l" adlı bir vapurla Beşiktaş'a geçti. Vapurla karşıya geçerken Kuleli Askeri Lisesi'nin muhteşem Boğaz manzarası onu çok etkiledi ve Ekrem yaşamı boyunca gördüğü en güzel görüntü- nün bu olduğunu, yıllar geçse de hep hissetti. Gümüşsuyu'nda İTÜ'nün önünde indiği troleybüs yoluna devam ederken, Ekrem temkinli bir şekilde okulun kapısına yöneldi. Her öğrencinin kapısından girmek istediği İTÜ karşısındaydı. Ama o, öğrenci olarak değil sporcu olarak giriyordu. Kapıdaki görevliye kendini tanıttıktan sonragörevli elindeki listeye ve Ekrem'den aldığı kimliğe bakarak onun listede olduğunu gördü. Sonra spor salonunun yerini tarif ederek, onu spor salonuna yolladı.

Ekrem oldukça heyecanlıydı. Kafasından neler konuşacağını geçirerek, salona kadar geldi. İçeriden sesler geliyordu. Muhtemelen idman yapılıyordu. Temkinli bir şekilde içeriye girdiğinde kalbi duracak gibi oldu. Radyolardan isimlerini duyduğu, gazetelerde resimlerini gördüğü yenilmez armada İTÜ takımı Kemal'i, Necati'si, Zeki'si, dev gibi Hüseyin Alp'ı ve diğer büyük basketbolcuları ile oradaydılar. Salonun uzak bir köşesindeki bankta oturan birkaç kişi vardı ve bazılarını tanıyor gibiydi. Aralarından nispeten kendisinden büyük olduğu anlaşılan sempatik biri kalkarak yanına geldi.

"Hoş geldin Ekrem, ben yardımcı antrenör Funda!"

Adamın kendisini tanıması hoşuna gitmişti. Ama sonra zaten kendisini seçenlerden biri de Funda Hoca olduğunu düşündü. Genç Milli Takımı yardımcı antrenörü olarak çok genç bulduğu sempatik adama gülümseyerek:

"Hoş bulduk hocam."

"Bana Funda ağabey diyebilirsin. Gel önce seni yatacağın yere yerleştirelim."

Ekrem'in aklı salonda kalmış durumda dışarıya çıktılar. Daha sonra yatılı talebelerin kaldığı anlaşılan ve salona en yakın bölümde bulunan İTÜ'lü ve Milli Takım oyuncularının kaldığı bölüme geldiler. Funda ağabeyi yolda yolculuğu hakkında soru sordu. On sekiz saat otobüs yolculuğunu duyunca yorgun ise bugünkü idmana çıkamayabileceğini belirtti. Ekrem yolda uyuduğunu, bu nedenle idmana çıkabilecek gücünün olduğunu belirtti. İskenderun'dan buraya yatmaya değil, Milli olmaya gelmişti. Üç kişilik odaya girdiklerinde odanın beton zemini ve genişliği Ekrem'in hoşuna gitti. Diğer iki ytak dağınık ve üzerlerinde eşyalar olduğuna göre, son boş yatak ona kalmıştı. Funda Hoca ona eşyalarını yerleştirmesini ve biraz dinlenmesini önerdi. Zira İTÜ'nün idmanı bitmeden idmana başlamaları mümkün değildi. İTÜ idmanının bitmesi de en az bir buçuk saat sonra gerçekleşecekti.

Funda Hoca gittikten sonra, kısa bir dinlenmenin ardından valizinden spor giysilerini çıkartarak yatağın üzerine koydu. Diğer eşyalarını da kendisine ait dolaba acele ile yerleştirdi. Sonra da spor kıyafetlerini giydi. En son olarak lisenin eşofmanlarını giyerek, bir an önce orada olmak istediği için, süratle salona doğru seğirtti.

Funda onu görünce kolunu kaldırarak, yanlarına çağırdı. Ekrem grubun yanına gittiğinde Funda Hoca, birçoğunu Türkiye Şampiyonasından hatırladığı, tüm arkadaşları ile tek tek tanıştırdı. Üzerinde okul eşofmanı olan tek sporcu Ekrem'di, diğerlerinin hepsi bir takımda oynuyordu. Tanışma faslı bittikten sonra banka oturarak, idmanı seyretmeye başladı, zaten sonları yaklaşan idman şut çalışmasının ardından idman seremonisi ile bitti. Ekrem'in dikkatini en çok çeken şey, sporcuların hocalarına karşı davranışlarındaki rahatlığı, hatta laubaliliğiydi. Bunu çok yadırgadı ve onaylamadı. İTÜ yıldızları salonu terk edince herkes doğal olarak ayaklandı ve Funda Hocaya bakarak ne yapacaklarını merakla beklemeye başladılar. İTÜ seremonisi bittikten sonra takımı çalıştıran hoca yanlarına geldi. Bu kişi İTÜ'yü şampiyon yapan, aynı zamanda Genç Milli Takımının baş antrenörü olan Mehmet Baturalp'tı. Çocukların yanına gelerek: 

"Merhaba çocuklar, hepiniz hoş geldiniz. Yoldan gelip yorgun olanlar bu günkü idmana çıkmayabilir" diye-rek, Ekrem ve hemen yanında bulunan iki gence baktı, ama üç genç de idmana çıkmak istediklerini belirttiler. Bunun üzerine Mehmet Hoca:

"Ben Mehmet Baturalp, sizin baş antrenörünüzüm, bana Batur ağabey diyebilirsiniz. Bu yakışıklı ağabeyiniz de Funda Tokgöz, benim yardımcım, elim ayağım. Aslında sizi büyük bir oranda o çalıştıracak, bazı bölümlerde ben ona destek olacağım. Birçoğunuz birbirinizi ta-nıyorsunuz, ancak yeni gelenler olduğundan herkes or- taya çıkıp kendini tanıtacak" diyerek, ilk sözü Ekrem'e verdi. Ekrem doğumunu, kaçıncı sınıfta okuduğunu, mevkii ve memleketini söyledi. Diğerleri de kendilerini tanıtınca, takımın dokuz sporcusunun İstanbul, birinin İzmir, birinin de Ankara kulüplerinden geldiği anlaşıldı. Kulübü olmayan tek oyuncu Ekrem'di. Ayrıca İzmir Altınordu kulübünden gelen bir sporcunun da adı Ekrem'di. Batur Hoca buna hemen bir çözüm üretti:

"Komutları şaşırmamanız için bu dönem birinize 'İzmirli', diğerinize 'Hataylı' diye hitap edeceğiz" diyerek, Ekrem'in tüm yaşamı boyunca anılacağı lakabını yaratmış oldu. O günden sonra Ekrem, basketbol camiasında asla adıyla anılmayıp hep "Hataylı" olarak anıldı.  

79

Yazarın notu: 28. Bölümün okunma sayısı çok az sayıda kalmış! Bir problem mi var.




ManolyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin