Manolya-Bölüm 50
Bakalım Manolya'nın planı neymiş ve tutacak mı?
Bu, olmasını hiç istemediği bir şey olurdu. Neyse ki bir kaza olmadı ve Yeliz onları hiç bir arada görmedi. Zaten onları görmesi neredeyse imkânsızdı, zira zavallı kız yediği büyük darbeden sonra kendisini derslerine vermiş, evden dışarıya çıkmıyordu.
Muhteşem geçen on iki günün sonunda, hüzünlü bir şekilde ayrıldılar. Otobüs terminalinde otobüs kalktık- tan sonra Manolya'nın kendilerine hüzünlü bir şekilde devamlı el sallamasını pek anlamlı bulmayan, ama bundan da mutlu olan akrabaları hemen arkalarında bulunan Ekrem'in varlığından haberdar değillerdi. Yoksa genç kızın hüzünlü el sallayışlarının kendilerine değil, ona olduğunu anlarlardı.
Manolya yol boyunca başı kâh Sevda'nın omzunda, kâh pencere kenarında ağlayıp durdu. Sürekli beraber olduğu "Hayatı"ndan ayrılmıştı, kim bilir bir daha ne zaman görüşeceklerdi. Bu kadar kısa sürede, Ekrem'le bu kadar yoğun bir beraberlik yaşayacağını hayal bile edemezdi. Neredeyse bir haftayı dolu dolu, aynı evi evli çiftler gibi paylaşmışlardı. Sadece geceleri ayrılmışlardı, ama zaten gece uykuyla geçiyordu, onlar beraber uyuma eksikliğini öğleden sonra seviştikten sonra birbirlerine sarılıp, uyuyarak gideriyorlardı. Bir an Ekrem'i ne kadar çok özlediğini hissetti, hâlbuki ayrılalı daha iki üç saat olmuştu. Onun elleri için derhal koşarak eczaneden krem alışı ve kremi ellerine itina ile sürüşü gözlerinin önüne geldi. Sinemadan döndükten sonra kucağına oturtup, sanki çocuğunu teskin eden bir baba gibi sabır
Ekrem'in, egemen bir erkek gibi görünse de asla öyle olmadığını tespit etmişti. Onun bu görüntüsünün nedeni beraberlikte çok başlılığı önlemekti, yoksa karşısındakini dinleyen ve haklıysa ona hakkını veren saygılı ve korumacı bir kişiliği vardı "Hayatı"nın. Ekrem'in kendisi için her türlü fedakârlığı yapabileceğine emin olan Manolya, böyle bir erkek tarafından sevilmenin ve onun kanatlarının altında olmanın çok, ama çok özel bir ayrıcalık olduğunu anlamıştı İstanbul'da. Ağlamasının nedeni, böyle özel biriyle bu güzellikleri uzun süre tekrar yaşamayacak olmasıydı, yoksa böyle bir erkeğin kadını olacak olması onu mutlu ediyordu. Kendisinin çok şanslı bir kız olduğunu düşünen Manolya, Ekrem'in gerçekten hayatı kadar önemli olduğuna karar vererek uykuya daldığında, otobüs İskenderun'a iki saatlik yoldaydı.
Artık Genç Milli Takımının değişmezi olan Ekrem, zaman zaman A Milli Takımı Kamplarına çağırılan birkaç gençten biriydi. A Milli Kampına çağrılış nedenleri oradaki havayı yaşamaktı. Yoksa o kadar kaliteli ve tecrübeli basketbolcunun arasına girmeleri mümkün değildi. Ama bu davet bile, onun ileride Türk basketbolunda en önemli yerlere geleceğinin göstergesiydi.
Genç Milli Takımı Kampında iken Manolya, yazdığı mektupta beraber geçirdikleri o güzel günlerden uzun süre bahsettikten sonra, on gün sonra İskenderun'a gelmesi halinde çok mutlu olacağını yazıyordu. Bu, genç kızın daha önce hiç bulunmadığı bir istekti. Hiçbir zaman Ekrem'den gelmesini talep etmemişti. Ekrem ne zaman uygun olursa o zaman gidiyordu. Genç adam önce me
İskenderun'da otobüsten inen Ekrem, her zamanki gibi doğruca eve gitti. Daha sonra geldiğini belirtmek için Manolyaların mutfak penceresine baktı, ama kimseyi göremedi. Mutfağın avluya bakan kapısının açık olduğunu görünce oraya yönelerek kapıyı biraz daha aralayıp, sessizce:
"Sakine abla" diye seslendi. Ama yanıt alamadı. Meraklanmıştı, evden hiç ses gelmiyordu, sanki bomboştu. Bu kez sesini yükselterek:
"Sakine abla" yine ses gelmeyince endişelendi ve:
"Kimse yok mu? Nuran teyze!" diyerek, mutfağa girdi. O anda mutfak kapısı genç adamın arkasında ka- pandı, kapının kapanması ile arkaya dönen Ekrem, Manolya ile burun buruna geldi. Muzip bir ifade ile sırıtmakta olan genç kız, Ekrem'in boynuna sarıldı ve:
"Sürpriz!" diyerek genç adamı öpücüklere boğdu. Genç kızın evlerinde bu denli rahat hareket etmesi Ekrem'i şaşırtmıştı.
"Annenler yok galiba."
"Bir haftalığına Mersin'deki akrabalara gittiler. Babam ancak birer haftalık izinler alabiliyor da..."
"Gerçekten iyi sürpriz yaptın. Ben şimdi senden intikamımı alırım" diyerek, genç kızı hasretle öptü.
"Hayatım, sana bir şey sorabilir miyim?"
"Evet!"
"Böyle büyük bir sürpriz için tek intikam sence yeterli mi acaba?" Ekrem sevgilisini tekrar coşkuyla öptü.
Hadi! İçeri gel."
Beraber içeriye girdiler. Sürprize katılan Sakine, salondaki üçlü koltukta oturuyordu. Onları görünce aya- ğa kalkarak yanına gelen Ekrem'in öpücüğüne karşılık verdi.
"Hoş geldin, benim aslan kardeşim."
"Hoş bulduk Sakine abla, nasılsın? Demek birlik olup bana sürpriz yaptınız."
"Bütün fikir Manolya'nın, ben sadece ona uydum."
"Peki, benim geldiğimi nasıl bildiniz de kapıyı açık bıraktınız?"
Manolya gülümseyerek:
"Hep aynı saatte gelirsin, son iki gündür, geldiğin o saatten yarım saat önce pencerede nöbet tuttum aşkım" dedi.
Ekrem, genç kıza gülümseyerek baktı:
"Seninle başa çıkılmaz."
Ekrem daha önce de eve gelmişti, ama annesi bab sı olduğu için sadece koca salonu biliyordu. Evin dört odası vardı. Bir odada annesi ve babası, birinde Sakine, diğerinde ise Manolya kalıyordu. Büyük oda ise oturma odası olarak kullanılıyordu. Çok büyük olan salon, oturma ve yemek olmak üzere iki bölümden oluşuyordu. Salondaki konsolun üzerinde, o dönemde birçok evde olmayan telefon, üzerinde oyalı bir örtü ile duruyordu. Manolya, elinden tuttuğu Ekrem'i ikili koltuğa oturttuktan sonra, yanına oturdu ve ona doğru dönerek:
"Yorgunsundur, sana ne hazırlamamı istersin hayatım?"
"Fark etmez, iki lokma bir şey yiyebilirim, ağzımın içi zehir gibi."
Manolya onları salonda bırakıp adeta ceylan gibi sekerek mutfağa gitti. Birkaç dakika sonra elinde tep- siyle geldi. Tepside taze sıkılmış portakal suyu ve tabakta ise üç adet Hatay'ın meşhur Kaytaz Böreği vardı. Ekrem, börekleri görünce:
"Bunlar bana çok!" dedi.
"Ben sana yardım ederim aşkım" diyerek, böreklerden birini ısıran genç kız kalan parçayı Ekrem'e uzattı. Ekrem de sevgilisinin ısırdığı yerden bir parça ısırdıktan sonra portakal suyundan bir yudum içti. Sakine onları yalnız bırakmak için kalkınca, Manolya heyecanla Ekrem'e doğru dönerek, genç adamın elini elleri arasına aldı. Güzel gözleri ışıl ışıldı:
"Bu gece seni yemeğe davet ediyorum, kendi yap- tığım yemeklerle salonda sadece sen ve ben olacağız. Yemekten sonra da bu gece benim yatağımda beraber yatarız. Beraber sabaha kadar aynı yatakta uyumak ne güzel olacak."
"Kızım sen deli misin? Ya annenler gelirlerse? Hem Sakine ablayı da zor durumda bırakırız."
"Ben kimin güzel Manolya'sıyım? Ekrem'in. Yani senden biraz bana da bulaşmış akıllılık. Sen hiç merak etme. Gece yatmadan önce Mersin'e telefon edip, iyi geceler dileme bahanesi ile onların durumunu öğrenece- ğim. Eğer bir aksilik olur da gelirlerse, Sakine ablayı zor da bırakmamak için, gece o uyuduktan sonra mutfak kapısını sana açtığımı söyleyeceğim. Böylece onu suçlayamazlar. Zaten biz artık sözlü sayılırız, bana biraz kızarlar o kadar. İstanbul'dan beri hep aklımda olan, seninle
Ekrem ikna olmuştu, "Benim çılgın sevgilim" diye- rek öptü onu. Gerçekten de, İstanbul'da geçen o rüya gibi günlerin tek eksiği aynı yatakta sabahlayamamış olmalarıydı. Bunu Ekrem de çok arzu ediyordu. Şimdi bu eksik tamamlanacaktı, minik kuşu iyi düşünmüştü. Bunları düşünerek kalkan genç adam eve giderek, annesiyle bir süre sohbet edip banyoya girdi. Çıktıktan sonra annesine Manolya'nın davetinden söz etti. Annesi bunu normal karşıladı, ama Ekrem, akşam geç gelebileceğini belki de gelemeyeceğini söyleyince endişelendi:
"Oğlum işin tadı kaçmasın, kızın evinde yatmak da ne demek? Duyulursa laf olur ve bundan en çok Manolya etkilenir" diyerek oğlunu uyardı.
161

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya
RomanceO, inanılmaz bir aşkın, inanılmaz başrol oyuncusuydu ve Manolya bize bu kitapta aşkın ne olduğunu hüzünle öğretiyor...