Manolya-Bölüm 62
Aşkım bana hayatımın en güzel otuz beş yılını yaşattığın için sana minnettarım. İyi ki benim karımsın, iyi ki benim arkadaşım, sırdaşım, her şeyimsin."
İstanbul Boğazı'nda yavaş yavaş seyreden yatın arkasında hazırlanmış nefis masada, karşısında oturan biricik eşi Yeliz'e böyle sesleniyordu Ekrem, evliliklerinin otuz beşinci yıldönümünde. Ekrem'in kaldırdığı şarap kadehine, elindeki şarap kadehini tokuşturan Yeliz:
"Asıl ben seninle muhteşem otuz beş yıl geçirdim aşkım, ben sana teşekkür ederim."
"Yelizciğim, sen olmasan ne bu yuva kurulur, ne de benim gibi biri adam olurdu. Bu yuvayı derleyen toplayan, ailemize sahip çıkan sendin. Seninle evlenmekle ne kadar isabetli bir iş yaptığımı bütün dünya biliyor."
Ekrem gerçekten doğruları söylüyordu. Otuz beş yıl önce evlendiklerinde Yeliz, ailenin tüm sorumluluğunu üzerine almıştı. Ekrem için hayat, annesi, karısı ve oğlu ile beraber aynı evde oturmaktan ibaretti. Ev ile ilgili bütün sorumluluğu Yeliz almıştı ve onun en büyük destekçisi Ekrem'in annesiydi. Yeliz bu muhteşem kadını en az öz annesi kadar seviyordu. Ekrem ise sadece maç, idman ve iş üçgeninde geziniyordu. Diğer bütün sorum luluk Yeliz'in sırtındaydı. Ama Yeliz buna hazırlıklıydı. Ölesiye sevdiği adamın tüm huylarını çözmüş, ondan sonra evlenmişti. Yani işi şansa bırakmamıştı. Ekrem sevgi, saygı ve sadakat gösterdikten sonra her istediğini yaptırabileceği bir erkekti. Kadını için her şeyi yapabilecek, gözü kara biriydi. O spordan ve ekonomiden iyi anlıyordu, ama ev işlerine ve ekonomisine asla karışmazdı. Çünkü karısı vardı. Ekrem de Yeliz'e ölümüne güveniyordu.
Evlilikleri muhteşem geçiyordu. Sevgili oğlu Tulû'yu basketbolcu yapmak istemesine rağmen, o yüzücü olmayı tercih edince Ekrem oğlunun tercihine saygı göstererek, tüm gücüyle onu destekledi. Tulû da babasını mahcup etmeyerek genç yaşta Türkiye ve Avrupa Şampiyonu oldu. Sonra da Amerika'da burs kazanıp, üniversitede okumak üzere oraya gitti.
Milli Takımın değişmez oyun kurucusu ve kaptanı olan Ekrem, Avrupa karmasına seçilen ilk Türk unvanını da almıştı. Aktif spor yaşamı sona erince önce Funda ağabeyinin yardımcısı olarak görev yapmış, daha sonra Funda görevi bırakınca A Milli Takımının antrenörü olmuştu. Şu anda bile bu görevi en uzun süre yapan antrenör olarak Türk spor tarihine geçmişti. Tüm ülke Hataylı'yı tanıyor ve deli gibi seviyordu. Zira Hataylı, gençlere önem veren, alçakgönüllü biriydi. Gizlice burs verdiğini ortaya çıkartan gazeteci ile uzun süre selamı kesecek kadar yaptıklarını gizlemeye çalışan biriydi. Ayrıca daha birkaç hafta önce yapılan şampiyonada Basketbol Milli Takımı çok genç bir kadro ile Avrupa Şampiyonu olmuştu.
Ülkede bu kadar sevilmesinin bir sebebi de Milli Takımın yaptığı kamp yerleriyle ilgiliydi. Hataylı, her kamp dönemi Milli Takımı, ülkenin basketbol salonu olan bir Anadolu kentine götürürdü ve Milli Takım, tüm kamp sezonunu bu küçük kentte geçirirdi. Bu süreçte halkla bütünleşir, zaman zaman o yörenin basketbol oynayan gençleri ile karışık maçlar yaparlardı. Bu iki taraf için de önemli şeyler ifade ediyordu. Anadolu insanı ve gençleri, Milli Takım oyuncularının kendilerinden farklı olmadığını görüyor ve çok çalışarak, kendilerinin de o seviyeye gelebileceğini düşünmeye başlıyorlardı. Basketbolcular ise kendilerini el üstünde tutan bu insanları gördükçe, onları en iyi şekilde temsil edebilmek için varlarını yoklarını ortaya koymaya çalışıyorlardı.
Federasyon yetkilileri önceleri bu uygulamaya bir anlam veremediler, ama daha sonra Milli Takımın kamp yaptığı bu küçük illerde basketbol takımlarının kurul duğunu ve buralardan basketbolcular çıktığını görünce, Hataylı'nın ne yapmak istediğini anladılar. O, basketbolu Anadolu'ya götürmek istiyor, bunu da başarıyordu. Federasyon, bu politikayı benimseyerek bazı önemli maçları da Anadolu'da yapmaya karar verdi. Hataylı, bir devrim yaratmıştı ve uyuyan bir devi, Anadolu genç- liğini uyandırmak üzereydi.
Romantik boğaz turunun sonunda tekne, Kalamış Marina'ya doğru dümen kırdı. Ekrem, kaptana talimat vererek fazla süratli gitmemesini söyledi. Teknenin en arkasında birbirlerine sokularak gecenin serinliğinden korunan çift, otuz beşinci evlilik yıldönümlerinin son kadehlerini burada içtiler. Daha sonra kıyıya yanaşan tekneden inerek, bir taksiyle evlerine doğru yola koyuldular.
204

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya
RomanceO, inanılmaz bir aşkın, inanılmaz başrol oyuncusuydu ve Manolya bize bu kitapta aşkın ne olduğunu hüzünle öğretiyor...