Manolya-Bölüm 21
Ekrem annesinin bu iyi niyetli davranışını olumlu karşıladı. Ancak bu muhteşem evi tutabilecek gücü ve bu kadar çok eşyası olan bir ailenin oldukça varlıklı olduğu belliydi. Bu nedenle ailenin kibirli olabileceğini ve annesinin yaptığı yemeği küçümseyerek, onu üzebileceklerini de düşünmeden edemedi. Yaptığı yemekten kendilerine de bir miktar ayıran annesi, oğlundan türlü tenceresini taşımasını istedi. Ana oğul ellerinde tencereler avludaki mutfak penceresinin önüne geldiler. Annesi pencereden gördüğü otuz yaşlarındaki bayana:
"Hoş geldiniz! Bu telaş içinde yemek yapmak zor olur, onun için bir şeyler getirdim."
Kadın kapıya çıkmadan önce evin içerisine seslendi: "Nuran abla, bakar mısınız?"
Sonra kapıyı gülümseyerek açtı.
"Niye zahmet ettiniz? Hanımım şimdi geliyor."
Daha sözünü bitirmişti ki, kapıda oldukça bakımlı, güzel sayılabilecek kırk beş yaşlarında bir kadın belirdi. Gülümseyerek gelenlere, "Hoş geldiniz" dedikten sonra:
"Sakine, tencereyi alsana kızım" diyerek, kendisi de gelenleri ellerindekilerle bekletmemek için, Ekrem'in elindeki tencereyi alıp, mutfaktaki beton tezgâha koyduktan sonra çabucak dönerek:
"Niye zahmet ettiniz, çok teşekkür ederim. Ben Nuran" dedi.
Ekrem'in annesi de kendini ve oğlunu tanıttıktan sonra:
"Telaşınız vardır. Umarım beğenirsiniz, afiyetle yiyin. Bir şeye ihtiyacınız olursa, lütfen hiç çekinmeden kapımızı çalın."
"Vasil Bey, boşuna evden çok komşulardan bahsetmemiş. Gerçekten çok naziksiniz, bir ihtiyacımız olursa Sakine'yi yollarım. Tekrar teşekkür ederim."
Ana oğul birbirlerine baktılar ve böylece yeni komşularının yanlarında hizmetçi çalıştırdıklarını öğrenmiş oldular. Bu, o dönemlerde İskenderun'da pek rastlanan bir durum değildi. Eve dönerek, sıcaklığını kaybetmemiş pilav ve yaz türlüsünün yanına nefis bir salata yaparak afiyetle yediler.
Annesi, yeni komşuları ile birkaç kez konuştuktan sonra yeni komşuları hakkında bilgi sahibi olmuştu. Bu yıl lise birinci sınıfa başlayacak bir kızları olan ailenin babası doktordu ve tayini İskenderun Devlet Hastanesi'ne çıktığından İskenderun'a taşınmışlardı. Aile kızlarına çok düşkündü. Annesi aileyi beğenmişti. Kalender, mesafeli ve samimi bulmuştu onları. Annesinin anladığı kadarı ile kadının ailesi de Fethiye'nin en varlıklı ailelerinden biriydi. Yanlarında çalışan Sakine aslında hizmetçi değil, beslemeydi. Nuran Hanım onu daha evlendikleri ilk yıl, daha küçük bir çocukken annesiz ve babasız olduğu için amcasından alarak, evin kızı gibi yetiştirmişti. O da, onların bu iyilikseverliklerine layık, saygılı ve sadık bir hizmetkârdı.
Ekrem, eve gidiş gelişlerinde uzun süre evin önüdeki büyük balkonda kimseyi görmedi. Hâlbuki sıcak İskenderun yazlarında hemen hiç kimse evde oturmazdı. Ya damlarda, ya da evin önünde oturulurdu. Ancak Ekrem, evin kalın duvarlı oluşu ve kapının girişinde bulunan büyük salonu ile bu salona açılan odalardan birkaçının pencerelerinin açılması halinde içerinin de serin olduğunu, Vasil ağabeyi zamanından bildiği için böyle bir evde dışarıda oturmaya gereksinim duyulmayabilirdi. Belki de bu aile, dışarıda oturma kültürüne henüz adapte olamamıştı.
Yanılmadığını on gün sonra anladı. Arkadaşları ile vakit geçirdikten sonra akşam yirmi iki civarında eve döndüğünde, tüm ailenin balkonda, balkonun ışıkları açık vaziyette, şezlonglarında oturduğunu gördü. Bu büyük bir hataydı. Zira İskenderun'un sivrisinekleri geceleri ışığı çok severdi. Aileye, "İyi geceler" diyerek evlerine yönelmişti ki, Nuran Hanım:
"Limonata içer misin evladım?" diye sordu.
"Hayır, teşekkür ederim. Yatma vaktim geldi, gitmeliyim" deyince, annesi ve babasının yanında oturan, mavi gözlü, sarı saçlı ve oldukça güzel olan kızları, eliyle ağzını kapatmaya çalışarak güldü. Ekrem kızın bu davranışına çok sinirlendi. Kız erken yattığı için kendisi ile dalga geçiyordu. Hiçbir şey söylemeden eve doğru yol aldı. Kız, daha ilk gün onun için bitmişti. Bu ukalâ kıza selam dahi vermemeye karar verdi.
50
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya
RomantizmO, inanılmaz bir aşkın, inanılmaz başrol oyuncusuydu ve Manolya bize bu kitapta aşkın ne olduğunu hüzünle öğretiyor...