Manolya-Bölüm 45
Manolya'nın, coşkun bir şelaleden gürül gürül düşen sular gibi yazması aslında hoşuna gidiyordu. Her şeyini kendisi ile paylaşması ve onun tüm dünyasını kaplaması da. Hayatına girdikten sonra genç kızın yaşamı, düşünceleri tümüyle değişmişti. Aşk gerçekten sihirli bir şeydi. Ekrem de Manolya'dan sonra kendisini daha huzurlu ve mutlu hissettiğini düşündü. Galiba bu tatlı kıza âşık oluyordu. Annesinin Manolya'ya sevdiği yemekleri yapmayı öğretmesi, annesinin durumu anladığını gösteriyordu. Bu konuda gerçekleri annesine yazmaya karar verdi. Böylece annesi, ondan hiçbir şeyi saklamadığını anlayacaktı.
Ligin başlamasına az bir süre kalması nedeniyle, sürekli idman ve hazırlık maçları yapıyorlardı. Aydan Hoca, kendini oldukça geliştirmiş bulduğu Ekrem'i çoğu kez ilk beşte başlatıyordu. Bu, Ekrem'in lig maçlarında da yer bulacağının sinyaliydi. Ekrem yorgun bir şekilde eve gittiğinde olan bitenden haberi olmayan Yeliz'in hazırladığı yemekleri yiyor, sonra bitkin bir vaziyette yatıyordu. Bu durum, Ekrem'i çok rahatsız ediyordu. Zavallı Yeliz, hiçbir suçu ve hatası olmamasına rağmen ikinci plana düşmek üzereydi. Hâlbuki genç kız, sevdiği adam için her türlü fedakârlığı yapıyordu. Yemeklerini hazırlıyor, çamaşırlarını yıkıyor, ona moral vermek için elinden geleni yapıyordu. Hatta bunları yapabilmek için okulunu ve anneannesini ihmal ettiği bile oluyordu. Ama bu fedakârlığının karşısında aldatılıyordu. İşte bunları düşündüğü zaman Ekrem kendisinden nefret ediyor, iğreniyordu. Ama Manolya'ya olan duygularını tam olarak anlamadan Yeliz'den de vazgeçmek istemiyordu. Çünkü Yeliz, her erkeğin beraber olmak isteyeceği kaliteli bir kızdı. Bu nedenle bu aşağılık duruma bir süre daha katlanması gerekecekti.
Bütün bunlar olurken Hilmi'nin ziyaretleri devam ediyordu. Artık Ekrem de bu ziyaretlere alışmıştı, fazla içmemelerine rağmen geç vakte kadar havadan sudan bahsediyorlar, gece yarısından sonra birer kahve içtikten sonra Hilmi evine gidiyordu. Ertesi gün yorgun kalkan Ekrem, maçta oyuna girdiğinde sefilleri oynuyordu. Hâlbuki Aydan Hocanın ona kızıp oyundan aldıktan sonra oyuna soktuğu Hilmi, enerji deposu gibi hareketli oluyordu. Ekrem bu işi bir türlü çözemedi, bir akşam evvel aynı şeyleri yiyip içtikleri halde ve Hilmi eve gidip yatana kadar en az yarım saat geçmesine rağmen ki (!) Ekrem hemen yatıyordu. Hilmi daha yaşlı olmasına karşın nasıl daha dinamik oluyordu? Genç sporcu bu işi bir türlü çözemiyordu. Hilmi kendisi ile vakit geçirip, kendisinden daha geç yatmasaydı bu işin içinde bir komplo var diye düşünmeyecekti, ama Hilmi onunla vakit geçirdikten sonra bir de eve gidip yatıyordu. Acaba genetik bir olay mıydı? Şansı olmasa Ekrem bu olayı hiçbir zaman çözemezdi ve belki de spor yaşamı bambaşka bir şekilde gelişirdi.
Yine Aydan ağabeyinden çıkardığı kötü maç nedeni ile fırça yediği bir maç sonrası Spor Sergi Sarayı'ndan çıkıp, yürüyerek Tünel'e, oradan da vapura gitmeye karar verdi. Apostol sakatlandığından erken çıkmıştı, bu nedenle yalnızdı. Kafası fena halde bozuktu. Beyoğlu'na indiğinde mutlaka dolaştığı balık pazarına uğramadan doğrudan Tünel'e, orada da vapura gitti. Jetonu atıp içeri girerek vapuru bekleyen kalabalığa katıldı. Sonra önündeki iki kişinin sesleri yabancı gelmeyince dikkatini bu ikiliye verdi ve onların Hilmi ile takımda yine Hilmi gibi müzmin yedek uzunlardan biri olduğunu gördü. Onlara katılmak istemediği için ses etmedi. Amacı onların oturduğu yerden uzak bir yere oturmak ve bu sayede maç sırasında yaptığı salaklıkların yüzüne vurulma riskini ortadan kaldırmaktı. Arkadaşı gülerek:
"Oğlum Hilmi büyük adamsın, Hataylı'yı da ekarte edeceksin, bu kaçıncı kurban, benim hatırladığım kadarıyla dördüncü olacak" dedi Hilmi'ye. Hilmi öndekilerin söylediklerini duymasını istememiş olacak ki:
"Yukarıda konuşuruz" dedi.
Ekrem kendisinden kurban diye bahsedilince içine kurt düştü ve ikiliyi çaktırmadan takip edip, konuşmalarını dinlemeye karar verdi. Kapılar açılıp, tahta iskeleler verildikten sonra ikili üst kata çıktılar, Ekrem de onla- ra görünmeden arkalarına oturdu. Şanslıydı zira rüzgâr ondan yanaydı. Tüm konuşmaları net bir şekilde duyabiliyordu.
Eee! Anlat bakalım Hilmi, ne yaptın da çocuk formdan düştü, bakarsın bize de lazım olur."
"Fazla bir şey yapmış değilim, güvenini kazanıp evinde yemek yemeye, az da olsa içki içmeye başladık, daha sonra özellikle maçtan bir gece evvel giderek geç saate kadar içki içip, muhabbet edince Hataylı ertesi gün mort. Adım atacak hali bile kalmıyor."
"Oğlum bu durumda sen de onunla aynı zamanda yatıyorsun demektir, sen nasıl o kadar dinamik oluy sun?"
Hilmi sinsi sinsi sırıtarak:
"Ulan sen de ne safmışsın be! Ben ona gittiğimde uykudan yeni kalkmış oluyorum, yani bütün gün uyuyup öyle gidiyorum bizim üstün yeteneğin evine, böylece ben dinç kalırken o taklaya geliyor."
"Pes vallahi Hilmi! Senden korkulur, bu kapasite ile boşuna senelerdir birinci ligde oynamıyorsun demek ki" dedi.
"İyi bir oyuncu olmadığımı biliyorum, başka türlü tutunamam, onlar da uyanık olup, oyuna gelmesinler."
Ekrem şok olmuştu, adi herif onu oyuna getirerek, daha basketbolcu olamadan kaybolmasına sebep olacaktı. İçinden Hilmi'nin kafasına çantayı geçirmek geçtiyse de hemen kalkarak aşağıya indi ve vapurdan ilk inenlerden biri oldu.
Bir sonraki maçta hocasının, "Son şansın" diyerek oyuna soktuğu Ekrem harikalar yaratırken, bentçe Hilmi ne yazık ki yoktu, sebebi de evden çıkamayacak kadar ishal olmasıydı. Zira maçtan önceki gün bütün gün uyu- yan Ekrem, Hilmi'nin getirdiği yemekleri afiyetle yedikten sonra yaptığı kahveye müshil ilacı koymuş, böylece onun ertesi gün evden çıkamamasına neden olmuştu. Hilmi iki kez daha gelip, aynı akıbete uğrayınca bir daha Ekrem'e asla uğramadı ve kısa bir süre sonra takımla ilişiği kesildi. Bu olay Ekrem'e ders oldu, "Dünya kurtlar sofrasıydı ve sadece güçlüler ayakta kalabiliyordu."
139
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya
RomanceO, inanılmaz bir aşkın, inanılmaz başrol oyuncusuydu ve Manolya bize bu kitapta aşkın ne olduğunu hüzünle öğretiyor...