Manolya-bölüm 24
Okul başladığında Ekrem, tüm sporcu arkadaşları ile birlikte edebiyat bölümünde aynı sınıftaydı. Sadece zavallı Hüseyin yine fen bölümünde kalmıştı. Sevda ise, bütünleme sınavını veremediği için yine lise bire gidiyordu. Ekremlerin komşusu kız ile aynı sınıftaydılar. Ekrem, kız ile okula aynı yoldan gittiklerinden zaman zaman karşılaşıyordu. Ama Ekrem, ona bir buz kütlesi gibi davranıyor, onun yüzüne bile bakmıyordu. Kız ise sanki yaptığından pişmanmış gibi birkaç kez evin önünde karşılaştıklarında Ekrem'e selam vermeye kalkışmış, ama karşılık alamayınca yoluna devam etmek zorunda kalmıştı.
Ekrem oldukça yoğundu. Kendi takımında idmanlar iki gün artmıştı. Kız takımının idmanlarını da yönetiyordu. Seneye üniversite sınavına gireceği için derslerine sıkı bir şekilde çalışıyordu. Bu nedenle genç adamın sahile gidip arkadaşları ile oturacak vakti bile olmuyordu. Esin ablasının getirdiği basketbol notlarını sık sık okuması da işin cabasıydı. Ama bu notların ona çok büyük faydası oluyordu. Bir kere beslenme şeklini değiştirdi. Daha çok hayvansal gıdalar alıyordu. Sabahları mutlaka bir büyük bardağın içine bir yumurta ve bal koyarak içiyordu. Arsuz'da kazandığı paralar da işine yarıyordu. Bu paralar sayesinde daha önce eve az giren kırmızı et, artık hemen hemen her gün giriyordu. O notlardan öğrendiği vücudu yumuşatma hareketlerinin de yararını görüyordu.
Yurdakul Bey komplekssiz bir insan olduğu için Ekrem'in ona getirdiği idman şekillerini okul idmanlarında kullanıyordu. Yani bir yerde takımın idman programlarını Ekrem belirliyor, hoca uyguluyordu. Bu yeni sistem takıma hemen yansıdı. Artık oyuncular daha güçlü ve kıvraktılar. Top teknikleri, yaz boyunca topla sürekli olarak beraber oldukları için gelişmişti. Sanki geçen yıl aldıkları ağır yenilgiden sonra hepsi biraz olgunlaşmıştı. Zaten insanları olgunlaştıran şey acı deneyimlerdir. Bu nedenle takım eskisi kadar havalarda değildi, hepsi başarının çok çalışarak gelebileceğini anlamıştı. Bu anlayış idmanlara da yansıyordu. Herkes daha ciddi ve bilinçli idman yapıyordu.
O yıl, takıma Mişel adında yeni bir oyuncu katılmıştı. Bu oyuncunun İskenderunlu Hıristiyan olup Lübnan'da yaşayan ailesi, çocuklarını Türkiye'de eğitim görsün diye amcasının yanına göndermişlerdi. Bu nedenle çocuk, Ekrem'le aynı yaşta olmasına rağmen lise birinci sınıfa gidiyordu. Top tekniği çok iyi değildi, ancak üstün bir fiziği vardı. Atletik vücudunu Lübnan'da iyi geliştirmişti. Öyle ki, takımda herkes potaya ancak eliyle dokunabilirken Mişel potaya dirseği ile temas edebiliyordu. Ayrıca karakter olarak da oldukça dost canlısı ve uyumlu biriydi. Kısa sürede kendisini takıma kabul ettirdi ve Ekrem'in yakın arkadaşlarından biri oldu.
Ekrem de bu iyi kalpli ve pozitif delikanlının tekniğini geliştirmesi için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Evleri yakın olduğundan beraberce Karayolları Sahası'na gidiyorlar, orada sürekli top çalışıyorlardı. Mişel Ekrem'deki cevherin farkındaydı. Onun lider özelliğini ve öğretmedeki yeteneğini keşfetmekte zorlanmadı. Bu nedenle de onun söylediklerini harfiyen uygulayarak tekniğini kısa sürede geliştirdi. Bir kaç ay sonra Mişel ilk beşi zorlayacak hale gelmişti.
Ekrem için günler yorucu olmasına rağmen daha güzel geçiyordu. Hemen her şey yolunda gidiyordu. Dersleri iyi gidiyordu, basketbol takımı adeta profesyonel gibi çalışıyordu, Mişel ile arkadaşlığı ilerledikçe ondan İngilizce konusunda teşvikler alarak, bu dili daha iyi öğrenmeyi kafasına koydu ve Mişel'in yaptığı gibi Kanada'dan bir kız ile mektuplaşmaya başladı. Yurtdı- şından biriyle mektuplaşmak o dönemler çok moda olan bir şeydi. Yabancı dilini ilerletmek isteyen gençler, başka ülkelerin kızları ile mektuplaşıyordu. Hele kızlar Türkiye'yi ziyaret ederlerse bu Türk delikanlıları için büyük bir itibar teşkil ediyordu. Ekrem de bu olumlu yanların cazibesini göz ardı etmiyordu, ama onun aklında spor ve özellikle basketbol dergilerini okuyabilme düşüncesi vardı.
Komşu kız, Sevda ile arkadaşlığını ilerlettiği için zaman zaman kenarda kızların idmanlarını izliyordu. Sevda'nın hitaplarından adının Manolya olduğunu öğrenmişti. Bir süre önce Sevda onu bir konuşma sırasında çaktırmadan takıma aldırmayı denemiş, ancak Ekrem'in konuya dahi girmemesi yüzünden bir daha sözünü etmemişti. Ekrem, Sevda'nın konuyu doğrudan değil de ağız araması ile gündeme getirmesinden, iki kızın o gece balkonda olanları konuştuğunu anlamıştı.
Zaman ilerledikçe Manolya ile daha sık karşılaşır oldular. Kız bayan takımı idmanlarına sık sık geliyordu. Ayrıca Sevda ile yakın arkadaş olduklarından Sevda, Manolyaların evlerine sık sık gidiyordu. Bu ziyaretlerin bazılarında Sevda Ekrem'i çağırarak, Manolyaların balkonunda oturmaya davet ediyordu. Ancak Manolya, Ekrem için bir şey ifade etmediğinden, genç adam bu davetlerin hiçbirini kabul etmemişti.
Basketbol takımına daha çok ağırlık veren Ekrem, masa tenisi takımından ayrılmak isteğini Yurdakul Hocaya iletince, hoca bu isteği kabul etti. Zaten masa tenisi takımında yedek olan Ekrem'in zamanı azdı. Bu durumda tüm dikkatini basketbola verebilecekti. Nitekim öyle de oldu. Artık her şey basketbol içindi. Takımdaki herkes basketbol ile yatıyor, basketbol ile kalkıyordu. Ama ilk hazırlık maçları beklemedikleri şekilde sonuçlandı ve Ticaret Lisesi'ne yenildiler. Maçtan sonra soyunma odası olarak kullandıkları alt kattaki bir sınıfta, yaşadıkları hayal kırıklığından sonra tüm takımın ağzını bıçak açmıyordu. Ama daha sonra hepsi birbirine bakarak kahkahalarla gülmeye başladılar. Bu yenilgi, Tarsus Amerikan yenilgisini unutturmuştu. Zira takım bu yenilgi ile yenilginin sporun doğal bir sonucu olduğunu anlamıştı. Ne kadar çalışırsan çalış, şansın tutmazsa yenilebilirsin! Yani sen üzerine düşeni yap, çalış muhtemelen kazanırsın, ancak nadir de olsa kaybedebilirsin de! İşte sporun ruhu ve güzelliği buydu.
Resmi maçlarda okul fırtına gibi esti. Tüm oyuncular inanılmaz bir olgunlukla bir bütün olarak hareket ediyorlardı. Önce İskenderun Şampiyonu, ardından Hatay Şampiyonu oldular. Antakya'da yapılan final maçında ezeli rakipleri Antakya Lisesi taraftarları bile onları centilmence alkışlamış, maçtan sonra Asi Nehri'nin kenarındaki Gündüz Sineması'nın altındaki meşhur tostçudan tost ısmarlamışlardı. Bu, şimdiye kadar görülmüş, duyulmuş bir şey değildi. Artık onlar sadece İskenderun'u değil, tüm Hatay'ı temsil ediyorlardı.
Ekrem'in hayatı oldukça mutlu geçiyordu. Dersleri iyiydi. Sporda başarılıydı, yerel gazeteler ondan ve Mişel'den övgü ile bahsediyordu. Süheyla ile zaman zaman ya annesinin olmadığı günler kendi evlerinde buluşuyorlardı, ya da sınıf arkadaşı olan Arsuz'lu Aziz'in evinde buluşuyorlardı. Yurdakul Hoca, fizik öğretmeni Molla Beyden rica ederek okul takımlarında bulunan son sınıf öğrencilerine üniversite sınavı için özel ders vermesini sağlamıştı.
Sıra Bölge Şampiyonluğuna geldiğinde, tüm takımın aklında doğal olarak geçen yılki hüsran vardı ve herkes endişeli bir bekleyiş içinde bölge finalini bekliyordu. Tabii inanılmaz bir idman programını uygulayarak. Adana'da yayınlanan ve bölgenin en fazla tirajına sahip iki gazetesi İskenderun Lisesi'nin geçen yıldan çok farklı olduğunu ve bu yıl Tarsus Amerikan'ın işinin o kadar kolay olmadığını yazıp, İskenderun Lisesi'nin maçlarını ve Ekrem'in üstün performanslarını yazınca, tüm Akdeniz Bölgesi basketbol severleri bu Bölge Şampiyonasını bekler olmuştu. Takımın ilk günlerdeki endişesi şaşılacak şekilde yok olmuştu. Artık hiç kimse Tarsus Amerikan Koleji'nden çekinmiyordu. Ama yenilirlerse de bu dünyanın sonu olmayacaktı. Zira onlar iyi takımdılar ve ancak talih onlardan yana olmazsa yenilebilirlerdi.
63

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya
RomanceO, inanılmaz bir aşkın, inanılmaz başrol oyuncusuydu ve Manolya bize bu kitapta aşkın ne olduğunu hüzünle öğretiyor...