Bölüm 10 - Kısım 2

1.1K 186 27
                                    

Çatal bıçak sesleri arasında yemeyi sürdürürken Morgan'ın beklentimin aksine oldukça sessiz olması beni şaşırtmıştı. Bu denli ilgisiz bir görüntüyle beni doğum günüme kadar kendisine aşık etmesi pek de olası durmuyordu. Onun rahatça konuşabilmesi için diğerleriyle yemek yerine yalnız ikimizin yemek yiyebileceği bir odada akşam yemeğinin hazırlanmasını istemiştim ama Morgan bu durumu değerlendirmekten uzak duruyordu. Sonunda dayanamayıp ben konuştum.

"Kermet hanesinin genç oğlu olduğunuzu duydum. Öyleyse Rahip Sten amcanız olmalı değil mi? Kendisiyle görüşme şansınız oldu mu?"

Morgan çatalıyla önündeki yemeği eşelerken "evet" dercesine başını salladı.

"Oldukça sessiz birisiniz galiba Efendi Morgan. Yanılıyor muyum?"

Morgan bakışlarını önünde tutmaya devam ederek sorumu yanıtladı.

"Sadece ilk defa sizin kadar hoş bir leydiyle yemek yiyorum. Söyleyeceğim herhangi bir şeyin uygunsuz kaçması korkusu içindeyim."

Tek kaşımı yavaşça kaldırıp gülümsedim. Minel'i utangaç aşık rolüyle mi tavlamıştı? Sahip olduğu iri vücut ve keskin bakışlarla utangaç aşıktansa atılgan aşık rolü onun için daha uygun olabilirdi doğrusu.

"Böyle ufak şeyler için endişelenmenize gerek yok. Siz yüzüme bile bakamazken beraber uzun bir araba yolculuğunu nasıl atlatacağız şüpheliyim doğrusu."

Morgan sözlerimle bakışlarını kaldırıp gözlerimizi buluşturdu. Bana öyle derin bakıyordu ki istemsizce oturduğum sandalyede kıpırdandım. Bakışlarındaki ilgi oldukça açıktı ve bende yüzüme dokunup her şeyin yerli yerinde olup olmadığından emin olma isteği uyandırıyordu. Morgan ile geçirdiğim ilk gerçek bakışma bile bu kadar etkiliyse Minel'i bu çocuğa aşık olduğu için suçlayamazdım. Karşımda gerçek bir usta vardı.

"Üzgünüm leydim, araba yolculuğundan keyif aldığınızdan emin olacağım. Lütfen bu konuda herhangi bir endişeniz olmasın."

"Kraliçe sizi gönderdiğine göre benden önce pek çok leydiyi memnun etmiş olmalısınız. Lafın gelişi söylemiştim zaten."

Morgan'ın yüzü söylediklerimle hızla endişeyle doldu. Dediklerimde bir sıkıntı olmadığını düşündüğüm için onda gerçekleşen ani duygu değişimine şaşırdım. Ben ne olduğunu soramadan o lafa atıldı.

"Hayır, yanlış anlamışsınız. Daha önce hiçbir leydiye yardımcı olmadım. İşin içinde Leydi Minel'in olduğunu öğrendiğimde gönüllü oldum. Siz benim ilk seferimsiniz."

Endişesinin sebebini öğrendiğimde kıkırdadım. Rol yetenekleri gerçekten de kusursuzdu. Kadınların çocuk ruhlu erkek sevdiği gerçeğine mi dayanıyordu acaba? Bakışlarımı pencereye çevirdim. Kutsal Topraklarda alışık olmadığımız kadar güçlü bir rüzgar hızla pencerelere çarpıyor ve keskin bir ses bırakıyordu. Morgan dikkatlice baktığım şeyi fark ettiğinde çatalını masaya bırakıp konuştu.

"Bunun gibi rüzgarlar hep bana başkentte oynanan şiirsel halk oyunlarının bir parçasını hatırlatır."

İlgiyle gözlerimi pencereden çekip Morgan'a baktım.

"Hangisinden bahsetiyorsunuz acaba?"

Morgan bu soruyu bekliyormuşçasına durgun bir sesle yanıtladı.
"Fısıldadı rüzgar kulaklarıma:
Bu gece kaybolalım.
Küçük bir göz kırma anı kadar,
Seni sevmeyi bırakabileceğime inandığım o saliseden kısa zaman kadar."

Oyunu biliyordum, Morgan durduğunda devamını ben getirdim.
"Ve geceyi de kaybedelim beraberimizde,
Belki kaybettiklerimiz bulmak istediklerimize yer açar."

Morgan benim devamını bilmemden etkilenmiş görünüyordu. Sözlerin devamını bilerek getirmemiştim çünkü bir leydinin devamı bariz bir aşk ilanı olan dizeleri bekar bir erkeğe söylemesi hoş karşılanmazdı. Ama Morgan gözlerini gözlerime sabitleyip umursamazca devamını getirdi.

"O zaman kaybedebilirim her şeyi.
Senin aşkını bulabileceksem birgün,
Kaybedeyim geceleri ve bir türlü bulamadığı kendimi."

Anlaşılan onun utangaç olduğunu düşünürken yanılmıştım. Önümdeki suya uzanıp bir yudum alıp konuştum.

"Bu oyunu hiç izlemedim ama metinlerini okumuştum. Büyükannem halkı anlamanın önemli olduğunu söyler. Gerçi ben sonundan pek haz etmemiştim. Bu konuda sizin düşünceleriniz nedir Efendi Morgan?"

Morgan şiirini gözlerime bakarak okumasından pek de etkilenmediğimi anladığında ufak da olsa bozulmuştu. Yine de kendisini usta bir gülümsemeyle topladı ve sorumu yanıtladı.

"Bana kalırsa oldukça romantikti. Kadının oyunun sonunda sırf sevdiği adamın aşkını bulabilmek için kendini kaybetmesi bana hep platonik aşkın diğer aşklardan ne denli daha fazla güçlü olduğunu hatırlatır."

"Sizce aşk tek taraflı mı olmalıdır? Yani bir tarafın kendisini feda etmesi aşk mıdır yoksa bu aslında bir türlü nasıl aşık olunacağını bilmeyen ama kadın karakterin aşkından da vazgeçmeyerek onun delirmesine sebep olan erkeğin gereksiz hezeyanlarının bir sonucu mudur?"

Sesim tahmin ettiğimden daha sert çıkmıştı ve sona doğru saçmalamıştım. Morganla bu yemeği yemek istememin sebebi kraliçe ile olan ilişkileri hakkında bilgi almaktı ama Minel'in hazin sonunu bir türlü aklımdan çıkaramadığım için Morgan'a istemsizce çıkışmıştım. Derin bir nefes alırken çatılan kaşlarımı düzelterek gülümsedim.

"Anlaşılan her ne kadar sevmiyorum desem de oyundan etkilenmişim. Kusura bakmayın sesimin tonunu ayarlayamadım."

"Tam tersine bir leydinin herhangi bir şey hakkında bu denli tutkulu olabileceğini görmek oldukça nadirdir ve sizin bu tarafınızı görmek beni mutlu etti. Sorunuza gelecek olursak bence ikisi de değil. Kadın tarafın platonik aşkı gerçek bir aşk değildi çünkü bir insanın kendini kaybederek sevmesi deliliktir ve ona aşk diyemeyiz. Buna rağmen kadının hissiyatı hala beni oldukça etkiliyor. Erkek karakter ise sevmenin ne olduğunu bilmeyen zavallı bir adamdı ama sırf bu yüzden onu suçlayamayız, sonuçta kadını kendisini sevmesi için o zorlamadı. Zavallı kadın işin başında nasıl sevebileceğini bilen bir erkeği seçmeliydi. Haksız mıyım leydim?"

Kaşlarımı ilgiyle kaldırdım. Bana bu soruyu sorması oldukça uygunsuzdu çünkü diğer insanların gözünde ben de sevmenin nasıl olduğunu bilmeyen bir adama aşıktım. Bu durumda belli ki kadının yani benim seçmem gereken ve nasıl seveceğini bilen erkek de Morgan olmalıydı. Bu yediğimiz ilk yemekti ve Morgan çoktan gelmek istediği konunun etrafında dolanmaya başlamıştı. Ne kadar cesurlaşacağını merak ettiğimden ötürü onu kışkırtmaya karar verdim.

"Haklı olabilirsiniz. Sevmek güzel bir şey fakat her insanın sevilmeye de ihtiyacı olduğu bir gerçek. Kadın karakter daha akıllıca tercih yapsaydı belki de işin sonunda bu kadar üzülmezdi."

Morgan katıldığını belli edercesine başını salladı.

"Gerçi sevmek de oldukça zor bir zanaat. Buna dair de tonlarca şarkı, şiir ve yazı kaleme alınmış ve daha da alınacak gibi duruyor. Nasıl seveceğini öğrenmek özen ve tahammül isteyen bir iş"

Bu sefer sözlerine ben şiirle karşılık verecektim.
"Sevmek sabır ister.
Hatta öyle zamanlar olur ki sevmek bendeki seni ister benden."

Morgan benimle birlikte devam ettirdi.
"Yine de seviyorum seni.
Gözlerime gözlerinle değil kalbinle bakışını,
Sendeki beni bu denli sevişini,
Bendeki seni bu denli özümseyişini seviyorum."

Şiirin sonuna gelmememize rağmen ikimiz de anlaşmışçasına durduk. Gözlerim onun yeşillerinde oyalanırken esmer yüzünü inceledim. Bu denli masum duran bir yüz ve aşık bakabilen gözler gerçekten de beni öldürmek için mi buradaydılar?

MİNE(L) -1- [Kötü Kadının Bedeni]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin