Bölüm 2 - Kısım 1

2K 210 16
                                    

Oldukça geniş kutlama salonunda edebiyat fakültesinden henüz mezun olmuş dönem arkadaşlarımla mezuniyet yemeği yiyorduk. Salonun ortası dans için boş bırakılmış, etrafına ise daire biçimde çokça yemek masası konulmuştu. Masaların her birinin üzerinde sahte olduğu zor anlaşılabilecek beyaz lalelerle dolu vazolar, onların hemen yanında uzun ince gümüşten mumluklar vardı. İnsanların yüzündeki yorgunluk izleri yavaştan belli olmaya başlamıştı zira kutlamanın sonuna yaklaşmıştık. Vazodaki lalelerden birine uzanıp onu koklar gibi burnuma götürerek poz verdim.

"Anastasia, buraya bak. Bu, bizim mezuniyet yemeğindeki favori fotoğrafımız olacak."

Böyle söylememe rağmen Anastasia başını romanından kaldırmadı. Üzerinde oldukça hoş bir kutlama elbisesi olmasa mezuniyet yemeğine değil de kafede kitap okumaya gelmiş zannedilebilirdi. Elimi yavaşça kitabının üzerine koydum ve gülümsedim.

"Anastasia eğer fotoğraflara gülümsersen söz veriyorum eve dönüş yolunda romanınla ilgili yorumlarımı seninle paylaşacağım."

Anastasia söylediklerimi işittiği an kafasını hızla kaldırdı.

"Ne yani gerçekten de finali okumayı bitirdin mi? Ülkene dönme hazırlıklarından ötürü vakit bulamazsın sanmıştım. Nasıl sence, karakter analizlerim nasıl olmuş, peki ya olay akışı, herhangi bir yerde kopukluğa rastladın mı? Ya da dur en önemlisi sence finali nasıldı?"

Anastasia'ya bakarak gözlerimi kocaman açtım. Gerçekten de edebiyat bölümünde rastladığım en bilgili insandı şimdi ise aşırı emek vererek yazdığı kitabın finalinden emin değil miydi?

"Eğer yorum yapmamı istiyorsan gecenin sonuna kadar fotoğraflarda gülümseyen suratın bolca yer edinmeli."

Anastasia surat astı. Kitabı kapatıp masaya bırakarak vücudunu yavaşça bana doğru çevirdi. Poz verecek zannetmeme rağmen boş bir çabayla beni kitap hakkında konuşmak için ikna etmeye çalıştı.

"Hadi Mine, final için ne kadar çabaladığımı sen de biliyorsun en azından birkaç şey söyleyemez misin?"

Adımı söylerken yaşadığı zorluk beni her zamanki gibi eğlendirdi. Yanlış söylüyor diyemezdiniz ama farklı bir söyleyişi vardı işte. Ben de ona doğru dönerek elimi elbisesine koydum. İpeğin elimden kayıp giderken verdiği hissiyattan hoşlanıyordum.

"Hayır, bu akşam benimle pazarlık yapmayacaksın ama şimdilik şunu söylemeliyim ki bana ithaf ettiğin karakterin ölümünü yeniden okudum ve itiraf etmeliyim ki betimlemelerin beni korkuttu. Doğruyu söyle yoksa benden gizlice nefret mi ediyorsun?"

Anastasia omuz silkti ve benim az önce oynayarak bozduğum elbisesinin yakasını düzeltti.

"Haklısın sana olan kinimi karakterimden çıkardım. Yoksa kitaptaki kötü kadın karakter bile olsa kimseyi göğsüne binlece uzun ve incecik demir çubuklar saplanıyormuşçasına acı veren bir büyüyle ve kanının toprağa işlemesini uzunca bir süre bekleyip ardından da tüm vücudundaki özü ona çığlıklar attırarak çektikten sonra öldürmezdim."

"Burada yemek yiyorum, beni korkutmasana. Ayrıca günahım neydi de sizin öfkenize maruz kaldım yazar hanım?"

Anastasia suratıma bakarak gözlerini devirdi ve soğuk bir ifadeye büründü. Rusların alışamadığım özelliklerinden biri de buydu. Sizi delicesine sevseler bile aniden aranıza kilometreler girmiş gibi hissettirebiliyorlardı.

"Hatırlarsan kitabı yazmaya başladığımda büyükanneme karakteri senden alıntıladığımı ağzından kaçırdın ve sözde senden esinlendiğim şey minicik bir isim benzerliğiydi ama sen ağzını bir türlü kapalı tutamadın. Sana kaç defa büyükannemle kitap hakkında konuşmamanı öğütlememe rağmen hem de!"

Gülmeye başladım. Anastasi'nın büyükannesi tam bir çılgındı. Gençliğinde tam bir hippiymiş ve şimdi ise içtiği onca ot doksan altı yaşına geldiğinde etkisini göstermeye başlamış gibi görünen bir kadın. Ona övünerek Anastasia'nın kitabında yerim olduğumu söylediğimde üzerime aromatik küller fırlatmış ve Anastasia'ya kaderimle oynamamasını öğütlemişti. Hatta bir süre ne zaman beni görse Anastasia'yı gösterip "Tanrıçanın gazabından kork." der sonra ise Anastasia'ya kitabını yakıp küllerini sigarasıyla karıştırıp içeceğini söylerdi.

"Pekala, haklısın. Büyükannenin gazabı cidden uzun sürmüştü ama daha fazla kitabın hakkında konuşmak istiyorsan mezuniyette bana katıl lütfen, kitabın bir yere uçmuyor."

"Eve dönüş için buradan dışarıya adım attığımız an tüm konumuz kitap olacaksa neden olmasın?"

Suratıma ondan iğreniyormuşum gibi bir ifade takınarak Anastasia'ya baktım. Bundan önce tonlarca kez o kitabı konuşmuştuk zaten. Yetmemiş kitabının Türkçeye çevirisi ben yapmıştım. Ayrıca beni bedava işçi olarak gören Anastasia kitabın İngilizce versiyonunun editörlüğünü de bana yıkmıştı. Karakter hikâyeleri, olay akışı, mekân betimlemeleri yani kısaca her şeyi defalarca konuşmuştuk. Kitap hakkında yeni olan tek şey finaliydi ki Rusça versiyonunun basımından sonra o finali de yine ben Türkçeye çevirip İngilizce versiyonunun ise editörlüğünü yapacağım için bu kitap mevzusu daha çok konuşulacaktı. Yine de Anastasia gibi bir arkadaşınız olunca kitaplardan bahsetmek hiçbir zaman fazla olamıyordu maalesef.

"Sen çıldırmışsın Anastasia ama kabul ediyorum. Şimdi lütfen benimle edebiyat bölümünden başarıyla mezun olmamızı kutlar mısın?"

"Sanki edebiyatla ilgili bir iş yapacaksın da mutlusun? Aile otelini işletmek için Türkiye'ye dönmeyecek misin sen? Arada sırada yapılan çeviriler ve benim editörlüğümü yapmak senin gibi bir yeteneğin çöp olması demek. Ayrıca ülkeye döndüğünde seninle asla görüşemeyeceğiz. Sürekli gezi turları düzenliyorsun. Sen İstanbul'da bile değilken hangi uçakla doğrudan buradan yanına gelebilirim söylesene? Sana son kez söylüyorum Mine, buradaki iş fırsatlarını değerlendir. Böylece yok olma."

Anastasia'dan bu konuşmayı pek çok kez duymuştum. Hiçbir yere varamıyorduk bu şekilde lakin ne o söylenmekten vazgeçiyordu, ne de ben onun sözlerine katılıyordum.

"Öylece yok olmuyorum, sadece yazmak benim alanım değil. Ayrıca daha iki hafta buradayım sonrasında döneceğim. Hem beni bu kadar özlüyorsan sen de benimle gelsene. Kitabının finalini önümüzdeki hafta çevireceğim ve çoktan bir yayıneviyle anlaştık. Ben ülkeye döndüğüm zaman senin kitabın basımdan çıkmış olur. Benimle ülke çapında yaptığım gezilerden birine katıl. Bir haftada birçok şehir gezer, kitap fuarlarında tanıtım yaparsın hem de beni daha uzun süre görebilme şansı yakalarsın. Ne dersin?"

Anastasia başka bir arkadaşıyla fotoğraf çekinmeyi bırakıp bana doğru döndü. Gözlerinden bunu içten içe tarttığını görebiliyordum. Sadece beni görmek için bir haftalığına bile olsa kitabı henüz popülerleşirken ülke değiştirmezdi. Garip bir şekilde aşırı rasyonel bir arkadaş bulmuştum ama onun dünya çapında bir yazar olmayı ne kadar istediğini biliyordum. Bu yüzden Türkiye'de okuma etkinlikleri düzenlemek ve kitabını duyurmak onun için güzel bir yatırım olurdu.

"Nedense bundan sen daha kazançlı gibisin. Sonuçta böyle bir yeteneği bir haftalığına dahi olsa ülkene sokabilmiş bir kahraman olacaksın. İleride torunların bununla övünecekler, seni bundan mahrum bırakamam Mine."

"Öyleyse gecenin tadını çıkaralım yazar hanım çünkü bu baktığın güzellik iki hafta sonra kahraman ilan edilecek."

İkimiz de güldük. Gülünce Anastasia'nın bembeyaz dişleri ve ince uzun yüzü aydınlandı. Fazla göremediğim bir manzara olduğundan şaşırdım. Rusya'nın güneşsizliği ya da arkadaşımın kansızlığı sağ olsun beyaz kâğıt gibi bir cildi vardı ve hep oldukça ciddi dururdu. Yine de onun sahip olduğu bu dingin ruh hali benim her an heyecanlı auramı dengeliyordu.

Onunla olan zıtlıklarımız bununla bitmiyordu. Ben esmerdim, o süt beyazıydı; benim saçlarım koyu kahverengi, onunkiler oldukça açık bir sarıydı; ben uzundum, o kısaydı... Bazen bu sebeple okuldakiler ardımızdan gülerlerdi. Bembeyaz tenli, minik ve aşırı soğuk kız Anastasia ile uzun boylu, esmer ve her şeye atlayan, hiperaktif yakın arkadaşı. Kabul etmek gerekirse dışarıdan Anastasia bir mafya liderinin kıymetli buzlar prensesi kızı bense onu eğlendirmek için tutulmuş kırsal kesim insanı gibiydim.

MİNE(L) -1- [Kötü Kadının Bedeni]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin