Büyükannem şaşırmıştı. Altı yaşındaki torunumdan böyle cümleler duysam ben de şaşırırdım diye düşündüm. Taht sırasının ve orada dönen oyunların gayet farkındaydım. Eğer büyükannem bana bir şeyler söyleyecekse bunu en dürüst haliyle yapmalıydı. Bu dünyada altı yaşına henüz basmış Minel Purity olsam da diğer dünyada çoktandır görünenin ardına bakmayı bilen bir yetişkindim ve büyükannemin gösterdiği şeyin ardında saklamaya çalıştığı farklı bir olayın olduğuna emindim ama ne olduğunu seçemiyordum.
"Bunları bilmek sana bir yarar sağlamayacak Minel. Şimdilik sana neler yaşandığını anlatacağım, neden yaşandığını değil. Seni buraya getirmemin sebebi ise bambaşka. Bu yaşanan olaylardan sonra sen benim zayıflığım haline geldin. Kraliçe beni kullanmak için sana zarar vermeyi deneyecektir. Bu nedenle seni büyünün ve ihanetin kol gezdiği başkente götüremem. İlk planım seni burada bırakmaktı ama burada da büyü kullanılabiliyor. Her ne kadar başkentin ve kulelerin dışında olsak da etrafta hala büyücüler kol geziyor. Sana bir seçenek sunmak istiyorum. Kara Kule buraya artık oldukça uzak ve içinde kraliçenin ajanlarını barındırdığına şüphe yok. Lakin ben buradaki işlerim bitince oraya döneceğim bu nedenle seni de yanımda götürmeliyim. Ama orası senin için tehlikeli olacak. Burası ise her ne kadar bazı büyücüleri barındırsa da karşılaştığın üzere geriye kalanlar zerre büyü gücüne sahip olmayan normal halk. Çoğunluğunu eski hacılar oluşturduğundan tehlikeli insan sayısı oldukça az ve yabancı diye nitelendirilebilecek kimse yok. Ama seni korumak için etrafta olamayacağım."
"Yani ne yapmayı planlıyorsun?"
"Bilmiyorum Minel. Yarın gerçekten de kutsal topraklara gitmek üzere yola çıkacağız. Buraya uzak değil. En fazla birkaç saatlik mesafe. Bu sürede düşüneceğim ve senin de düşünmeni istiyorum. Burada mı kalmak istersin yoksa benimle Kara Kule'ye mi döneceksin? Her ne kadar ana kararı verecek kişi ben olsam da senin fikrin de benim için önemli."
Beni karmaşık düşüncelerin içine attıktan sonra gayet normal bir şekilde ayağa kalkan büyükannem gitme zamanının geldiğini belli edercesine beni kucağından indirdi ve toparlandı. Ben de hızla çoraplarımı ve ayakkabılarımı giyerek onun peşinden ilerledim. Dönüş yolu boyunca ikimiz de sessiz kaldık. Büyükannemin aklından neler geçtiğine dair hiçbir fikrim yoktu ama benim aklımdan geçen şeyler barizdi.
Zeniel ile erkenden nişanlanmam ne anlama geliyordu? Büyükannemin planı neydi? Daha doğrusu ne yaşanmıştı da büyükannem beni Siyah Leydi yapma planını değiştirerek vekil kraliçelik makamının daha önemli olduğuna karar vermişti? Ve tüm bu düşüncelerin arasında en önemli olan şey elbette tek bir bilinmezlikti: bu durum ölümümün kaderini değiştirecek miydi?
Yerleşkeye yaklaşırken bir şeylerin ters gittiğini fark ettim. Normalde olandan daha fazla gürültü vardı ve at sesleri gereğinden çok daha yüksekti. Büyükannem bunu fark edince elimi sıkı sıkı tutup daha temkinli bir şekilde saklanarak yürümeye başladı. Ağaçlık alanı geçip ağılların olduğu yere ulaştığımızda oraya henüz geldiği belli olan atları fark ettim. Atların hepsi oldukça güzel ve besili hayvanlardı ama aralarından üç tanesi dikkat çekiyordu. Bu atların üzerinde tek bir leke dahi yoktu. Her biri parlayan gümüşe benzeyen yelelere ve bembeyaz tüylere sahipti. Bu atların üzeri diğerlerinden farklı olarak gri renkli bir sembol içeren uzun kumaşlarla örtülmüştü. İşarete daha dikkatli baktığımda ne olduğunu anlayabildim. Bu atlar doğrudan kutsal topraklardan gelmişlerdi. İriliklerine ve tamamen beyaz olmalarına bakılırsa bunlar Kutsal Şövalyelerin atlarıydılar.
Büyükannem sembolleri görünce bariz bir şekilde rahatladı ve hızla insanların toplandığı yere doğru ilerledi. Giderken bana ağılda beklememi işaret ettiği için onu takip etmedim lakin konuşmaları daha iyi duyabilmek amacıyla ilerideki saman balyalarına doğru koşup saklandım. Siyah Leydi'nin kiminle konuştuğunu göremesem de ne konuştuklarını duyabiliyordum.
"Ne demek kraliçe doğum yaptı? Daha hamileliğini ilan etmeden çocuğu halka nasıl sunacaklar? Babasının kim olduğunu açıkladılar mı peki?"
"Sakin olun Leydim. Henüz saraydan buna dair resmi bir açıklama gelmedi lakin dün gece Yüce Cenapları yeni doğan bebeği kutsamak için kutsal topraklardan ayrıldı. Yani kraliçe bebeğin varlığını bugün yarın ilan eder. Çocuğun babası ise Yareli Hanesinin en büyük oğlu. Kraliçe birkaç ay önce sessiz sedasız onu resmi cariye olarak almış lakin bu durum halka ilan edilmemiş. Bunun da bir önemi olacağını zannetmiyorum zira adam hanedana bir kız çocuk verdi ve gelecek kraliçenin babasıyla kimse kötü olmak istemez."
"Demek bebek kız ve bir kara büyücü, yetmezmiş gibi de ardında Vugra Birleşik Krallığı var. Artık onun önünde kimsenin durabileceğini zannetmiyorum. Kraliçe gerçekten de yapmak istediği her şeyi gerçekleştirdi öyleyse. Artık savaşmamızın bir manası kalmadı. Zeniel'i hızla ülke dışına çıkarmalıyız. Bu saatten sonra kraliçeyi tutabileceğimizi zannetmiyorum."
"Bir şey daha var. Yüce cenapları torununu bizimle yolladı. Size iletmesi gereken bir şey olduğunu söyledi."
"Pekala, nerede bu çocuk?"
"Geliyor Leydim. İzninizle ben ayrılıyorum."
Sesi oldukça tok olan şövalyenin adımları uzaklaşırken benim olduğum saman balyalarına doğru bir çocuk ilerlemeye başladı. Kıyafetlerinden ve elbette saçından bahsedilen torunun bu olduğunu anında anladım. Bir buçuk metre boyunda beyaz tenli, gümüş saçlı on-on iki yaşlarında bir çocuktu. Üzerindeki binici kıyafetleri ile yaşından birazcık daha büyük gösterse de çocuksu siması onu ele veriyordu. Lakin bu çocuksu simada ters olan bir şeyler vardı. Bu çocuk büyükanneme doğru yürürken gözlerini saman balyalarının ardına saklanmış olan bana dikmişti!!!
Eğer büyükannem onun söylediği gibi ahırlarda beklemek yerine ilerlediğimi ve yetmezmiş gibi onun konuşmalarını gizlice dinlediğimi fark ederse biterdim. Saman yığınlarına iyice çömelip çocuğa ellerimle bana bakmaması gerektiğini anlatmaya çalıştım. Vücut dilimi yerle bütünleşmişken çok iyi kullanamasam da neyse ki bu çocuk Zeniel'den zekiydi de bana bakmayı kesip gözlerini büyükannemin bulunduğunu tahmin ettiğim bölgeye dikti.
Tam rahat bir nefes alacakken çocuk bulunduğum saman balyasının yanına gelip duraksadı. Başımdan aşağı kaynar sular dökülürken içimden son duamı ediyordum. O ise gayet rahat bir tavırla yere doğru eğildi ve ayakkabısı ile uğraşıyormuş gibi davrandı. Sesimi kaçtığı yerden bulup sessizce ona kızdım.
"Dediğimi anlamadın mı? Yoluna gitsene..."
Bunu söylememle yüzünde pis bir sırıtış oluştu ve dudaklarını gram hareket ettirmeden fısıldadı.
"Bir saman faresini görmemiş gibi yapmak zor değil ama büyükannenizle özel olarak konuşmalıyım leydim. O yüzden sizi görmemiş gibi davransam da gitmenizi rica etmeliydim."
Sözlerinin ardından hızla kalkıp büyük adımlarla aramızı açtı. Aynı cümle içerisinde bana hem saman faresi hem de leydim demişti. İlginç bir çocuk olduğu barizdi ama bu ilginç çocuğun lafı ile hareket etmeyecektim. Yerimde iyice küçülüp kulak kabarttım.
"Büyükbabam bilmeniz gereken bir şey olduğunu söyledi ve bana bunu verdi. Ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok lakin o sizin anlayacağınızdan oldukça emindi."
"Teşekkürler Rasolen. Söylemen gereken başka bir şey var mı?"
"Ve büyükbabam bu mesajdan sonra Minel'i benimle göndermenizi ve nişanı iptal etmenizi istedi. İleride bir araba hazır bir halde bekliyor. Eğer izniniz olursa hemen yola çıkabiliriz."
Büyükannem onu dinledikten sonra sessiz kaldı. Tahminimce Rasolen'in ona verdiği mesaj ya da her neyse onu inceliyordu. Rasolen'den de bir ses gelmediğinden orada olup olmadıklarından şüphe etmeye başlamıştım ki büyükannem tekrar konuştu.
"Anlaşılan büyükbaban benden yalnızca verilen nişan sözünü bozmamı değil, torunumla seni nişanlamamı da istemiş. Ona şunu iletebilirsin. Bu nişanlanma belgesini kıvırıp..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNE(L) -1- [Kötü Kadının Bedeni]
Fantasía🌸Wattys2022yarıfinalisti🌸 🌸Watty Uzaktan Kopup Gelenler Listesi🌸 Yetişkinliğe yavaş yavaş adım atarken para kazanmak ve sorumluluklarınızı yerine getirmek için hayatınızın istemediğiniz bir yöne savrulduğunu hayal edin. Mine hayatının bu dönemin...