Bölüm 10 - Kısım 3

1.1K 185 52
                                    

Ne yaptığımı fark ettiğimde kendime kızdım. Hangi insan muhtemel katili karşısında bu denli rahat bir biçimde şiirden ve sanattan bahsederdi ki? Morgan bakışlarımın değişiminden rahatsız olduğumu anlamış olmalıydı. Belki daha rahat davransaydım bu geceden niyetini belli edebilirdi fakat benim değişimim üzerine o da konuyu değiştirdi.

"Başkente yarın erkenden yola çıksak iyi olur leydim. Burada bu kadar fazla zaman harcamamamız gerekiyordu. Kraliçe sizin gelişinizi dört gözle bekliyor."

"Haklı olabilirsiniz, yarın güneş doğduktan birkaç saat sonra yola çıkarız. Bu arada Kraliçe şu sıralar nasıllar, uzun süredir görüşemiyoruz kendisiyle. Umarım iyilerdir."

Gerçi oldukça iyi olmalıydı. Cariyesi Beau ile sarayda gününü gün etmesi muhtemeldi.

"İyiler. Kraliyet cariyesi elçi Beau ile iyi giden ilişkileri uzun süredir boş olan kalbini ısıtmış gibi. Sonuçta kimse uzun süre aynı erkekte tutuklu kalamaz. Kraliçemiz de rahmetli vekil krala karşı olan yasını atlatmış gibi duruyor."

Kraliçenin ilişki durumunu sormamıştım ama Morgan belki de genç leydilerin asıl merak ettiği şey bu olduğu için onun Yareli hanesinin oğlu ile olan ilişkisinden bahsetmişti. Elbette arada aynı erkeğin uzun süre sevilmeyeceğinden ve yeni aşklara yelken açmanın öneminden söz ederek bana çaktırmadan Zeniel'i geride bırakmam gerektiğinin sinyallerini vermişti. Direkt olarak Zeniel'i bırak beni al diyeceği bir gün olacak mıydı acaba?

"Demek öyle ne hoş. Kraliçe ile uzun süreli bir tanışıklılığınız mı var acaba Efendi Morgan?"

"Kendisiyle ilk kez sizin yaş günü kutlamanızda tanışmıştık. Gerçi o gece sizi izlemekten kraliçe ile tanışmaya odaklanamamıştım."

Son kısmı utangaçça söylemişti. Artık Minel'i bu adama aşık olduğu için suçlayamıyordum. Yakışıklı bir yüzü, güzel bakan gözleri ve daha da önemlisi kadınlık gururunu nasıl okşayacağını bilen sözleri vardı. Gerçi bu sözleri olmasa ve bir köşede sessizce dikilse bile pek çok leydinin rüyalarını süsleyeceği kesindi.

"Sözleriniz nişanlı bir leydiye söylenemeyecek kadar cüretkar. Belki de benimle aranızdaki ufak yaş farkı dolayısıyla küçüğüm olduğunuz için yanlış anlaşılmayacağınızı düşünüyorsunuz lakin başkentte bunun bir önemi olacağından şüpheliyim."

Morgan sandalyesinden kalkarak yanıma geldi. Bakışları keskin ve kendinden emindi. Masanın üzerinde duran sol elimi kendine doğru çekerek eldivenimi seri bir hareketle çıkardı. Onu engellemeye çalışmamıştım çünkü amacının ne olduğunu merak ediyordum. Morgan ise yavaş hareketlerle Zeniel ile aramdaki nişanın belirtisi olan dövmemsi izi okşadı.

"Biliyor musunuz leydim, ben karanlığı çok severim. Başka insanların çoğu haz etmez karanlıktan. Onlar göre bu dipsiz siyahlık bilinmeyenlerle dolu bir çukurdur ve bilinmemezlik ise onların zayıf kalplerini korkuyla dolduran bir başka ürkütücü bileşendir. Sırf bu yüzden tüm çirkinliklerini acımasızca açığa vurmasına rağmen pek çok kişi aydınlığı tercih eder. Ben de eskiden onlar gibi düşünürdüm."

"Ne değişti?"

"Bir sene önce sizin yaş gününüzde gözlerim sizin gözlerinizle buluştu. Gecenin en karanlık anıydı gözleriniz. Ben tüm kusurlarımı gösteren aydınlığın altında hapsolmuşken sarıp sarmaladınız beni karanlığınızla tek bir bakışta. İlk kez bilinmeyenle dolu bu karanlıktan korkmadım sizin sayenizde, çünkü ışık artık içimdeydi ve ilk kez kusurlarımı görmüyor, tamamlanmış hissediyordum kendimi. Bir kadının tek bir bakışından bu denli etkilendiğim için beni küçük görmeyin lütfen, çünkü o kadın siz olduğunuz için kendimi savunabileceğim en ufak bir silahım bile yoktu."

Morgan yüzük parmağımı öpüp elimi masaya bıraktı. Beklediğimden daha hızlı bir biçimde giriş yapmıştı kalbimi kazanma işine. Doğum günüme bir ay kaldığı düşünülürse anlaşılabilirdi elbette. Hala dikkatli bir şekilde bana baktığını fark ettiğimde bir şeyler söylemem gerektiğini anlayıp boğazımı temizledim.

"Oldukça şairene bir biçimde ifade ettiniz kendinizi lordum. Sizi küçük görmüyorum zira siz benim görebileceğim bir konumda değilsiniz. Elimdeki izi açıp bakmanızdan ötürü nişanım hakkındaki düşüncelerimi bildiğinizi varsayıyorum lakin bu size bir şans vereceğim manasına gelmez."

"Ben sabırlı bir adamım leydim. Bir erkeğin en önemli erdemlerinden biri sevdiği kadını beklemek değilse nedir?"

"Bu tarz konuları açılmamak üzere kapatsak daha iyi olacak gibi. Sizin gibi şiire bu denli ilgisi olan bir beyin romantik şiirlerden fazla etkilenmiş olması olası."

"Ya da romantik şiirlere yönelmemi siz etkilemişsinizdir."

Öksürüğümle konuyu dağıtmaya çalıştım. Morgan'ın önünü bir şekilde tıkasam anında farklı bir yol buluyordu. Ayağa kalkarak odanın kapısına yöneldim. Yemeği çoktan yemiştik ve bu gidişle Morgan'dan hiçbir şey öğrenemeyecektim yani burada daha fazla zaman geçirmenin bir anlamı yoktu.

"İzninizi rica ediyorum. Yemeği çoktan yediğimiz için odama çekileceğim."

Morgan anladığını belirtircesine geri çekildi. Kapıdan çıkmadan önce son kez onu uyarmadan edemedim.

"Ve rica ediyorum Efendi Morgan bana bir daha ilginizi bu denli bariz belli etmeyin. Çaktırılmayan göz süzüşler, dolambaçlı iltifatlar toplumumuzda hoş görülüyor olabilir ama bu geceki davranışlarınızın hoş görüleceğinden şüpheliyim. Bana bir daha muhabbet gerektirse bile aşk şiirleri okumayın ve bu meseleyi de unutun lütfen."

Morgan sözlerime gülümsemeyle karşılık verdi. Hiçbir şekilde alınmış görünmüyordu.

"Siz benim her ayrıntısını ezbere bildiğim en güzel aşk şiirisiniz leydim, ben sizi unutamam."

Ahşap kapıyı iterek dışarı çıktım ve sözlerini karşılıksız bıraktım. Morgan gerçekten de etkilenilmeyecek bir adam değildi.

##

Morgan ile geçirebilme ihtimalimin bulunduğu birkaç günlük araba yolculuğunun ne denli dayanılmaz olabileceğini dün akşam yemeğinde oldukça iyi bir biçimde kavramıştım. Bizi başkente götürmek üzere hazırlanan arabalardan birini sırf bu yüzden büyülü geçitlerden geçebilecek şekilde ayarlamalarını istemiş ve bunu Morgan'a söylemekten kaçınmıştım. Büyülü geçitlerden başkente ulaşmak oldukça hızlı olacaktı ama bu hızın getireceği olumsuzluklar çok daha fazlaydı elbette. Yine de Morgan ile tüm yol boyu uğraşma fikrindense bu yol çok daha cazip geliyordu.

Pelerinimi giyip son on üç senemi geçirdiğim odaya bir bakış attım. Basit bir yatak, sade ufak bir dolap. Odamdaki eşyalar bundan ibaretti. Büyükannem her ne kadar burayı daha yaşanılabilir kılmak istese de böyle bir davranış bu tarz odalarda ömürlerini geçiren diğer tapınak görevlilerine saygısızlık olarak kabul edileceği için yalnız çalıştığım kütüphaneyi yenilemekle yetinmişti. Geleceğin Siyah Leydisinin hayatını geçirdiği odanın bu denli sade olabileceği kimsenin aklına gelmeyecek bir şeydi gerçekten de. Eldivenlerimi elime geçirip pelerinimin başlığını kafama çıkarttım. Henüz gün doğmamıştı lakin Morganla karşılaşma riskini almak istemediğim için bu denli erken bir saatte kutsal topraklardan ayrılıyordum. Koridorları sessizce aşarak tapınağın önüne çıktım. Bu büyüleyici camdan binayla uzun süre görüşemeyecektik.

Çarşı sessizdi ve etrafta gürültüye sebep olabilecek en ufak bir şey bile görünmüyordu. Benim için hazırlanmış araba ise bu sessizliğin ortasında yalnız başına dikilmiş beni bekliyordu. Arabacının bana verdiği ufak baş selamını alıp arabanın tahta kapısını açıp çevik bir zıplamayla içeri atladım ve sağımdaki koltuktan bir ses geldi.

"Günaydın leydim, bensiz gitmeyi düşünmüyordunuz herhalde?"



Ufak bir sorum var, kitabı nasıl keşfettiniz? Yani kitap uygulamada önünüze mi düştü, tavsiye üzerine mi başladınız vb. Tanıtım konusunda kendimi geliştirmeye çalışıyorum ve yeni okur çekerken ne tür bir yol izlemem gerektiği konusunda emin değilim. Kitabı nasıl keşfettiğinizi yazıp tanıtıma dair önerileriniz varsa eklerseniz çok mutlu olurum🌸 Gününüz güzel geçsin.

MİNE(L) -1- [Kötü Kadının Bedeni]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin