Bölüm 9 - Kısım 4

1.1K 171 28
                                    

"Bu arada Minel elli bir adet büyücüden bahsetmen... Gittikçe büyükanne benziyorsun ve bundan hoşlanmıyorum."

Bu sözü üzerine ona bakarak gülümsedim. Rasolen de kafasını iki yana sallayarak odadan çıktı.

Ben de çeviri yapmaya geri döndüm. Genellikle çer çöp çeviriyordum. Anastasia'nın romanla ilgili saçma düşünceleri, henüz hiç görmediğim ve yüksek ihtimalle Anastasia 'nın öylesine notlarına dahil ettiği yan karakterlere dair bilgiler, romandaki yerlerin ufak bir haritası, üniversitedeki derslerimizle alakalı birkaç çer çöp, eski bir hanenin soy kaydı...

Bu yazılar kutsal topraklardaki bazı kayaların üzerine işlenmiş bir biçimde bulunuyordu ve sırf bu sebeple kutsal oldukları kabul edilmişti. Tabii olarak kimsenin aklına bu yazıların Anastasia'nın yazdığı saçmalıklar olabileceği gelmemişti. Zaten ben çevirdikten sonra bu yazıları inceleyen rahipler de bu yazılara dair pek fazla bir şey anlamıyorlardı fakat sanki çok önemli bir şeymişçesine sürekli ne anlama gelebileceğini tartışıyorlardı. Yine de kimseye bir şey demeden sakince işimi yapıyordum çünkü burası benim büyükannemin müdahaleleri ile kirlenmemiş (en azından aşırı derecede kirlenmemiş) tek bölgemdi. Kâğıtlara hızla anlamları geçirirken bazı cümleleri çoktan onuncuya çevirdiğimi fark ettim. Sıklıkla aynı yazıları önüme getirdikleri oluyordu ama umursamıyordum çünkü bilmedikleri bir şeyin tam manasıyla aynı şey olduğunu anlamaları imkânsızdı.

Bir yarım saat bu şekilde uğraştıktan sonra daha önce görmediğim bir yazı gözüme çarptı.

Kötü kadın aşığını öldürebilse yaşar mıydı? Yaşayamazdı çünkü nişanlısı onu eninde sonunda öldürürdü. Zaten o, aşığını seviyordu, bu kalp kırgınlığına dayanamazdı... Neden kötü kadın aşığı ile tanıştıktan sonra hızlıca nişanlısı öldürmedi? İçten içe aşığının onu sevmediğini hissetti?! Eğer öyleyse neden aşığının onu öldürmesine izin verdi?...

Başımı birkaç kez masaya vurdum. Aptal Anastasia resmen ölümümle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamıştı. Bana gerçekten de kafayı yedirtecekti. Şu anda Morgan ile tanışsam onu tereddütsüz öldürürdüm elbette. Lakin zavallı Minel bunu yapamamıştı. Bunun üzerine kafa yorduğumda fikrimce Minel için onu kimsenin sevemeyeceği bir dünyada yaşadığını fark etmek ve birazcık sevgi gördüğü kişinin asıl yüzünü görmek yıkıcı olmuştu. Tüm bunlardan sonra hayatta kalmak asıl işkence olmaz mıydı? En azından ölerek buna bir son vermek istemiş olabilirdi. Kimsenin sevmediği kötü karakter olmak onun için de zor olmalıydı.

Şimdi bile pek çok kişi benden nefret ediyordu. İnsanlar ardımdan beni sürekli aldatmaya devam eden prensle birlikte olduğum için gurursuz olduğumu söylüyorlardı. Sırf Kara Kule'nin Leydisi olma şansını gelecekteki kraliçe kapar diye prensin eşi olacağımı düşünenler ise beni güç bağımlısı lanet kadın olarak görüyordu. Benim tek yaptığım şey ise ben daha altı yaşındayken karar verilmiş bir nişan sözleşmesinden kaçamamaktı.

Ben durduğum yerde bu denli öfke topluyorsam romanda yüksek mevki sahiplerinin balolarına katılıp prensin sevgilileri ile sürekli tartışan, onlara ders olsun diye onları kısa süreliğine saçma sapan yaratıklara çeviren Minel'in toplumdan bu denli nefret toplaması kaçınılmazdı elbette. Bu durum yaşanmasın diye başkentten ve her türlü sosyal etkinlikten uzak durmuştum ama bu duruşum da arkamdan konuşanların korkusuzlaşmalarına sebep olmuştu. Gerçi bana acıyanlar da yok değildi hani. Hatta bana laf atanlar aynı zamanda bana acıyordu da denilebilirdi.

On yaşındayken Zeniel'in mektupları kesildiğinde geçirdiğim depresyon ülke çapında prensin aşkından ölüyor şeklinde lanse edildiği için insanlar bana zavallı muamelesi de yapabiliyordu. Hatta bir keresinde Kutsal Toprakları ziyarete gelen leydilerden biri bana Zeniel ile olan anılarını anlatarak gözyaşlarına boğulmam gerektiğini söylemişti. Açıkçası gülüp geçmiştim çünkü Zeniel kendi çöplüğünde istediğini yapabilirdi. Nişan sözleşmesini bozamıyordum zira bu büyükannemle vekil kral arasında olan bir sözleşmeydi. Sözleşme taraflarından birisi bunu bozmadıkça biz çocuklar olarak yetişkin olsak bile sözümüz geçmiyordu. Bu sebeple Zeniel ile evlenmeyi iple çekiyordum çünkü onu ancak o zaman onu boşayabilirdim. Sonra da o ve Vertice evlenip ülkelerinde mutlu mutlu dolaşabilirlerdi. Büyükannem kraliçe olabilecek kişi ben olmazsam Siyah Leydi konumunun tehlikeye gireceğine düşünse de ben bu denli güçlüyken zayıf kuzenim beni yerimden edemezdi. İzin vermezdim. İşin en başında Siyah Leydi benim yerime Vertice'yi prensle nişanlasaydı ve beni Kara Kule'nin varisi olarak yetiştirseydi her şey çok daha kolay olabilirdi. Ama büyükannem inatla tüm sorumlulukları benim almamı istemişti.

Saçlarımı karıştırarak kendime gelmeye çalıştım. Birkaç cümle sonrasında işim bitecekti. Odaklanmak için gözlerimi birkaç kez sıkıca açıp kapattım.

Eğer kötü kadın erkenden mevkiini almak isterse ne olurdu?..  Kraliçeyi öldürürse hikâye nasıl ilerlerdi? Ölümün kaderinden kaçmanın tek yolu bu olabilirdi... KÖTÜ KADIN NİŞANLISININ ANNESİNİ ÖLDÜRMELİ... Eğer kendisi ölmek istemiyorsa, eğer ölümünün kaderini değiştirmek istiyorsa... "Umarım onu öldürebilsin, yaşaman için seni oraya yolladım, ölmen için değil. Ölümün kaderini değiştirmelisin. Son bir ay, son bir ay... Beni dinle M..."

Bu... Bu da ne demekti şimdi?!

Odamın kapısı çalınmadan açıldı ve Rasolen elinde beyaz bir kâğıdı sallayarak içeri girdi. Onun ardından kağıtla aynı renkte kocaman beyaz bir kutu uçarak onu takip ediyordu. Sevinçli olduğu barizdi veyahut yine sinirimi bozmaya geldiğinden keyfi yerindeydi. Onunla konuşabilecek durumda değildim. Hızla son çevirdiğim cümleleri büyüyle yok ettim. Kimsenin orada ne yazdığını bilmesini istemiyordum. Bilselerdi bile anlamazlardı ama... Her neyse.

"Sana benimle başkente geleceğini söylemiştim değil mi?"

"Odadan çık Rasolen. Hemen şu an çık git!"

"Yüce Efendi derdin eskiden, kibarlığın nerede Minel? Her neyse şuna bak. Doğum günün sarayda kutlanacakmış. Kraliçe senin için büyük kutlama salonunu kullanıma açmış. O sinsi bunak, prensin davranışlarını örtmeye çalışıyor ki kara büyücülerin en güçlüsü onun yanında kalmaya devam etsin."

Duyduklarımı algılamam uzun sürüyordu veyahut az önce okuduklarımı sindirmek için yeterli zamanım olmadığından dikkatimi bir türlü toparlayamıyordum.

"Tekrar söyle, yavaşça..."

"Diyorum ki doğum günün başkentte kutlanacakmış. Kraliçe davetiye yollamış. Hatta sana yolda eşlik etmesi için asil bir ailenin oğlunu bile göndermiş. Bak şu kutunun içinde de senin için yaptırdığı örnek kutlama elbisesi var."

"Peki, kutuyu bırakıp çık. Şu asil ailenin çocuğuna da bir oda versinler ben sonra bakarım. Başka bir şey yoksa odamı terk et Rasolen."

Her zaman olduğu gibi Rasolen beni umursamıyordu. Kutuyu koyduğu deri koltukta püskülleri çözüp elbiseye ulaşma derdindeydi. Başım ağrıyordu. Az önce –koca on üç senenin ardından- Anastasia'dan bir mesaj almıştım. Düşünmeliydim ama Rasolen'in durmadan konuşan çenesi buna izin vermiyordu.

"SANA DIŞARI ÇIK DEDİM!"

MİNE(L) -1- [Kötü Kadının Bedeni]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin