Bölüm 13 - Kısım 2

1K 171 77
                                    

Rasolen oldukça kısa bir cümle kurmuştu ama bende yarattığı hissiyat büyüktü. Yüce Cenapları ölmüş müydü? Kitabın işleyişine göre Yüce Cenaplarının ölmesi ve Rasolen, Vertice ile karşılaştığında yeni Yüce Cenapları olması gerekiyordu. Yine de kendisini öldürmesi garipti. Kafamda senaryolar dönerken Rasolen'i ilerletip masaya oturttum ve ben de yanına geçtim. Sorularım biraz bekleyebilirlerdi. Ellerimle geniş ellerinden birini kavrayarak, "Şimdilik bunu düşünmeyelim, sen iyi misin? Bugün saraya gidip resmi girişini duyurman gerektiğini duydum. Eğer hazır değilsen Kraliçe Belisima ile konuşabilirim," dedim ve ona olan desteğimi belli etmeye çalıştım.

Rasolen hayır dercesine başını salladı. Berbat görünüyordu demek istemiyordum ama hali gerçekten de içler acısıydı. Yüce Cenaplarıyla ile ne yaşamıştı da onu böylesine etkilemişti? Uzun gümüşi saçları hiç görmediğim kadar cansızlardı, cildi ise kağıt gibi soluktu.

"Bugün gideceğim Minel. Eğer kendime üzülmek için izin verirsem bu karanlık çukurdan çıkamam diye korkuyorum. Hem Siyah Leydi gelmeden gitsem iyi olur."

Büyükannemin gelmesine birkaç gün daha vardı ama kararlı göründüğü için başımı sallamakla yetindim.

"Ne olduğunu anlatmak ister misin?"

Rasolen isteksiz dursa da bilmek istediğimin farkında olduğu için bıkkın bir biçimde nefes verip anlatmaya başladı.

"Önce Kraliçe ve Cariye Beau ile birlikte prensesi ziyaret ettik. Garip bir andı. Çocuğun bedenini camdan üst açık bir tabutu içine koyup yemyeşil çiçeklerle dolu bir seraya yerleştirmişler. Etrafta dolaşan hizmetlilerin hepsinin gözleri kördü ve tahminimce dilleri de yoktu çünkü tüm o süre boyunca birinden bile en ufak bir ses çıkmadı. Kraliçe ve cariyesi bu durum o kadar normal bir şeymiş gibi davranıyorlardı ki bir an orada yaşananları garipseyen tek kişi benim zannettim."
Rasolen masadaki sudan ufak bir yudum almak için duraksadıktan sonra devam etti.
"Prensesin bedeni on üç yaşındaki bir çocuğunki kadar uzundu ve iyi beslenmiş gibi duruyordu, sanki uykudaydı. Ben ruhsuz bir bedenin en fazla üç yaşına kadar yaşadığına şahit oldum ki o çocuk, ölümüne yakın olmadığı zamanlarda bile bir deri bir kemik görünüyordu. Kraliçenin ruhu olmayan bir bedeni nasıl bu denli uzun süre hayatta tutabildiğine dair hiçbir fikrim yok. Kutsama uzun sürmedi ama ruhu olmayan bir bedeni kutsamak garip hissettirdi doğrusu. Cariye Beau ile Kraliçe tüm bu süre boyunca uzaktan izlemekle yetindiler. Hatta bana kalırsa Cariye Beau öz kızının ruhsuz bedenine bakma zahmetine bile girmedi, Kraliçenin zoruyla orada duruyor gibiydi."

Bu garipti işte. Cariye Beau'nun sevgi dolu bir baba olmasını beklemiyordum ama yarı ölü kızına dair olan bu ilgisizliği ilgi çekici bir ayrıntıydı. Rasolen yorum yapmadığımı gördükten sonra konuşmaya başladı.

"Kutsamadan sonra oradan ayrılarak ana saraya girdik. Cariye Beau bizden orada ayrıldı ve geriye yalnız kraliçe ve ben kaldık. Zindanlara indiğimizde o kadar çok merdivenden inip karmaşık koridorlardan geçmiştik ki istemsizce daha da fazla gerilmiştim. İşin daha da kötü yanı Kraliçe sanki ben onun yanında değilmişim gibi umursamaz ve bıkkındı. Bu durum beni istemsizce daha da endişelendirdi. Benim aksime bizi girişte karşılayan işkenceciler sıkılmış ve yorgun görünüyorlardı. Sonra içeri girip onu gördüm Minel. O, o..."

Rasolen devam edemeyecek gibiydi. Elleri çok fazla titrediği için avuçlarını birleştirmiş ve büyük ihtimalle hala nasıl yaş akıtabildiklerine şaşırdığı gözlerini silmişti. Kendimden nefret ediyordum, kendimden tiksiniyordum ama karşımdaki kişi romanda geçmeyen ve benim ölümümü engellemeye yardımcı olabileceğini düşündüğüm bir bilgiyi dudaklarının arasında tutuyordu. Bu yüzden varlığımdan tiksinsem de Rasolen anlatmaya devam etmeliydi.

MİNE(L) -1- [Kötü Kadının Bedeni]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin