Bölüm 3 - Kısım 2

1.8K 174 21
                                    

İki gün sonra Anastasia sonunda kendine gelebilmişti. Annemin çabaları sayesinde bu kadar kısa sürede biraz kilo bile almıştı. Bugün günlerden pazardı bu sebeple Anastasia ile beraber evde tembellik yapmayı planlıyorduk çünkü yarın benim ülke çapında düzenlediğim turlardan birine beraber katılacaktık. 

Anastasia'nın kitabının Türkçe baskısı da sonunda çıkmıştı. O da benimle beraber gezerken ülke çapındaki kitap fuarlarına katılıp kendi reklamını yapmayı planlıyordu. Kitabının tanıtımı için ezberlediği Türkçe cümleleri hala çok komik söylüyordu lakin onunla beraber fuarlara katılıp ona çevirmenlik yapmam yerine turistlere zaman ayırmam konusunda da ısrarcıydı. Açıkçası ben de fazla endişelenmiyordum çünkü Anastasia'yı sosyal medya üzerinden takip eden bir sürü Türk vardı ve çoktan ona gideceği kitap fuarlarında yardımcı olmak istediklerine dair mesaj atmışlardı.

Yine de bunlardan önce önümüzde kocaman bir gün vardı, ilk planımız ise otelde uzun bir pazar kahvaltısı yapmaktı ve sabah kuşu olan arkadaşım çoktan uyanmış benim kapımı tekmeliyordu.

"Mineee uyan hadi. Saat çoktan sekiz oldu eğer kahvaltıyı daha geç yaparsak o kahvaltı değil öğle yemeği olur. Aşağıda bekliyorum seni, beş dakikan var. Gecikmesen iyi olur."

Anastasia'nın uzaklaşan ayak seslerini dinledikten sonra kafamı zorla yastığımdan kaldırıp kendimi banyoya attım. Musluktan yüzüme su çarparak uykunun izlerini yüzümden silmeye çalıştım. Odama dönüp üzerimi değişmek yerine aşağıya inmeye karar verdim. Anastasia Hanım beş dakika içinde aşağıda olmamı emrettiği için kahvaltıda pijamalarımla olmamı dert etmemeliydi. Merdivenlerden inerken annemin sesini duydum.

"Kahvaltı için otele gelin. Açık büfenin kapanmasına daha iki saat var yani orada da uzun uzadıya kahvaltı yapabilirsiniz. Ben önden çıkıyorum bugün yeni bir turist grubu giriş yapacaklar onları karşılamam lazım."

Annemin dış kapıyı kapatmasıyla Anastasia tekrardan bana seslendi:

"Mine, hadi ya neredesin hala uyanamadın mı?"

"Geldim işte bağırma evin içinde."

Üzerimdeki pijamaya bakarak gözlerini devirdi.

"Herhalde böyle kahvaltıya gitmeyeceksin, annen de otele gelin dedi çünkü."

"Hayır, planım tam olarak da bu şekilde kahvaltıya gitmek. Pazar günü bu saatte beni uyandırıp senin için süslenmemi bekleyemezsin sarı kafa."

Kapıya uzanıp açtım. Otelle evimizin arasında beş dakikalık bir yürüme mesafesi vardı ve Anastasia'nın minik bacakları sayesinde bu süre iki katına çıkıyordu. İkimiz de çıkınca kapıyı iki kez kilitledim. Yola çıktığımızda tahmin ettiğim gibi Anastasia aşırı derecede minik adımlarla yürümeye başladı. Onu hızlandırmak amacıyla kafasına geçirdiği kocaman kırmızı şapkasını alıp 'yer mantarı' diye bağırdım ve otele doğru koşmaya başladım. Anastasia'nın arkamdan bağırmalarına kulak asmayıp koşmaya devam ettim. Yolun yarısına geldiğimde annemin otele doğru yavaşça yürüdüğünü gördüm. Ona doğru seslenecektim ki üzerime biri atlayıverdi. Anastasia, umutsuz bir çabayla omuzlarıma tırmanmış ve kafamı ısırmaya çalışıyordu. Bu kadar minik bir kızdan beklenmeyecek bir gücü vardı ama büyükannesinin ölümünden sonra eskisi gibi formda değildi bu yüzden onu kolaylıkla yere atıverdim.

"Şapkamı niye çalıyorsun ya? Güneşin altında azıcık bile dursam hemen yanıyorum bilmiyor musun?"

"Ne yapayım, senin hızınla yürüsek otele ancak öğlen vakti varabilirdik."

Şakalaşmamız otele varana kadar sürdü. Lobide annemi görünce onunla selamlaştık ama çok işi var gibiydi bu sebeple orada çok oyalanmadan doğrudan restoran kısmına indik. Annenizin otel sahibi olmasının en iyi yanı sanırım yemeklerdi. Her sabah beş çeşit mısır gevreğinin bulunduğu ve taze krep kokusunun eksik olmadığı bir yerde kahvaltı yapmak herkese nasip olmazdı doğrusu.

MİNE(L) -1- [Kötü Kadının Bedeni]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin