Chanyeol'ün beni yemeğe çıkarmasının hemen ardından Yuta'yla kavga etmesi üzerinden yalnızca bir gün geçmişti ve tüm bunlar arasında bir de onunla kavga etmiştim.
Benden istediği tüm şeylerin ardından bir de işimi zorlaştırıyordu.
Bir dağ evi görüş açımıza girdiğinde neredeyse mutluluktan ağlayacaktım, o kadar donmuştum ki bir an önce sıcak bir yorganın altına girmeyi planlıyordum. Yağmurluk giydiğime pişman olmuştum.
"Burasının bir dağ evi olduğunun farkındasın, değil mi?" diye sordu. "Isıtıcı yok, bir şey yok. Nasıl ısınmayı planlıyorsun?"
"Yakacak bir şey vardır mutlaka."
"Açıkçası hiç odun bulmakla uğraşamam. Öyle çok üşümüyorum da zaten. Kendi başının çaresine bak." Ona kızdığım için bir de tavrını üzerimden esirgemiyordu.
Ahşaptan yapılma dağ evinin önüne geldiğimizde dişlerimi birbirine bastırdım. "Bakarım."
Chanyeol kapıyı açarken yavaşça içeri girdi, peşinden içeri girerken içerisinin de dışarısı kadar soğuk olduğunu fark ettim. Şömine vardı ama küllerden başka bir şey yoktu. Artık soğuktan dişlerim birbirine çarpmaya başladığı için tekrar dışarıya yöneldim.
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Chanyeol. Ona cevap vermeye bile tenezzül etmeden çevreme bakındım ve yakmak için işe yarar birkaç şey aramaya başladım. Bir an önce ısınmazsam donarak ölecektim.
"Şu hâline bak," diye homurdandı Chanyeol yanıma gelirken. "Geç içeri, üzerimdekileri sana vereceğim."
"İstemiyorum."
"Baekhyun. Gerçekten sinirlenmeye başlıyorum." Ellerimi ısıtmaya çabalıyordum cebime sokarken.
"Umurumda değil." Aslına bakarsanız Chanyeol'ün siniri ne olursa olsun umursamam gereken bir konuydu. Birden ayaklarım yerden kesilince şaşkınlıkla gözlerim büyümüştü. Chanyeol beni çocukmuşum gibi kucağına alarak eve girdi. Dağ evi tek odalıydı ve odanın ortasında bir yatak vardı. Beni yatağın üstüne bırakırken bana bakıyordu.
"Üstündekileri çıkar, " dedi kendi üstündekileri çıkarırken. "Benim kıyafetlerimi giyip uyu, başka bir şey istemiyorum. O konuyu sonra konuşuruz."
"İstemiyorum." dedim inatla. "Neden kavga ettiniz? İşimi zorlaştırmaktan başka bir şey yapmıyorsun."
Dediklerimi duymazdan gelerek konuştu. "Baekhyun, eğer dediğimi yapmazsan ben çıkaracağım."
Omuz silkmiştim. Elleri yağmurluğumu bulurken ardından tişörtümü de çıkarıp hâlâ sıcacık olan kazağını üzerime geçirip montunu giydirdi. Yorganı da açıp beni içine sokarken cidden bebekmişim gibi davranıyordu. Hâlâ yarı çıplak olan bedenine baktım.
"Ben yakacak bir şeyler bulana dek böyle dur." Üzerine bir kazak geçirip dışarı çıkarken uzun bir süre gelmemişti. Her ne kadar kendime kızsam da bu kadar geciktiği için bir sorun olup olmadığını merak etmiştim. Benim yüzümden sadece kazakla çıkmıştı. Düşüncelerimi bölen açılan kapı olurken bir kucak dolusu yakacak ile geri gelmişti. Bana kısa bir bakış atıp doğruca şömineye yöneldi ve odunları yerleştirip cebinden çakmağı çıkardı. O şömineyi yakarken ben de onu izledim, kepçe kulakları kızarmıştı. Bu onu tatlı gösterse de üşüdüğü için üzülüyordum.
"Birazdan içerisi ısınır," dedi odunlar alev alırken. "Sen nasılsın?"
"İyiyim ama sen öyle görünmüyorsun." Ellerini çırparken yatağa gelip yorganın üstüne oturdu. "Yatabilir miyim?" diye sorunca ona şaşkınca baktım. Genellikle benden izin istemez, direkt yapardı.