"Şimdi bin arabaya. Seninle görülecek hesabımız var."Bütün dikkatimi verdiğim top, tam bileklerimin birleştiği yere çarpan acı tenimin altında yayılarak gözlerimdeki dalgın ifadeyi dağıttı. Chanyeol topu havada yakalarken ifadesiz gözleri kısıldı ve gün boyunca sadece iki üç cümleden fazlasını ağırlamayan dudakları gerildi, yüzündeki ifade sertti. Huzursuz olsam da sessizliğine ayak uydurmaktan başka bir şey yapmadım.
Öğle arasındaydık. Nasıl oldu da Chanyeol ile birlikte spor salonuna geldiğimizi ve onun beni voleybol çalıştırdığını ben de bir türlü idrak edemiyordum. Hiçbir şey olmamış gibi nasıl devam ediyorduk? Beni manşetlere çalıştırdığı spor salonunda bizden başka kimse yoktu. Kollarım, Chanyeol'ün tüm gücüyle yüklendiği voleybol topuna çarptığı için kıpkırmızıydı.
Dün gece hata ederek Chanyeol'e karşı duyduğum korkuya yenilip o sapıklardan yardım istemem ve Chanyeol'ün bana alışılmadık bir biçimde yaklaşması dışında hiçbir şey olmamıştı. Aslında olacaktı, kıyametin kopacağının farkındaydım ama yaşadığım duygu karmaşası, adrenalin, korku ve saatlerce yürümemin verdiği yorgunluk göz kapaklarıma çökünce uyuyakalmıştım.
Chanyeol beni hiç de kibar sayılmayacak bir şekilde uyandırmaya çalışsa da anlamsız şeyler mırıldanarak tamamen uyanmayı reddeden bedenime ayak uydurmuştum. Hafifçe açtığım gözlerimin ardından gördüğüm son şey hâlâ soğumamış öfkesiyle yüzüme bakan gözleri olmuştu. Son hatırladığım şey ise birinin beni kucağında taşıdığı ve bir süre sonra yumuşak bir yatağa yatırdığıydı.
Gözlerimi açtığımda Chanyeol odanın kenarında duran koltukta oturmuş, bütün gece uyumadığını belli eden kızarmış gözleriyle bana bakıyordu. Koltuğun kenarında bir viski şişesi vardı, yine mi içmişti?
Onun sabahki hâli aklıma gelince dikkatim dağıldı ve Chanyeol'ün attığı topu düzgünce karşılayamadım. Top gereğinden fazla yükselerek Chanyeol'ün ulaşamayacağı bir yere geldi ve uzaklaşarak yere çarptı. Bir süre sekerek, sonrasında da hızını kaybedip yuvarlanarak spor salonunun diğer ucuna kadar gitti. Chanyeol'ün gidip almasını bekledim ama tepkisiz kaldı, hâlâ yüzüme bakıyordu.
Ben de bir şey yapmadım. Buraya gelmemizdeki amacın farklı olduğunu biliyordum, bütün gün konuşmamışken öğle arası gelip spor salonuna gitmeyi ve voleybol çalışmayı teklif ettiğinde anlamıştım.
"Öğle arasının bitmesine az kaldı," dedim dikkatle ona bakarak. "Niye buradayız?"
"Voleybolda iyisin ama daha iyi olabilirsin." Sesi bomboştu. "Seni çalıştırmak için buradayız, neden olacak?"
Gözlerimi kıstım. "Voleybol umurumda bile değil," dedim. "Senin benden istediğine ulaşmam için sadece bir araçtı. Yoksa ilk günden takıma girme meraklısı değilim."
"Evet," diye onayladı. "Hızlısın. Ama ağırdan alman gerek, farkındasın, değil mi? Aksi dikkat çeker."
"Ne önemi kaldı ki?" diye sordum. "Elinden kaçarak anlaşmayı bozdum."
Gözlerinde aşağılayıcı bir ifade oluştu ve bana yaklaşmaya başladı. Tam dibime girip gözlerimin içine baktı, açık kahve gözlerinde katran karası alevler vardı.
"İkimiz de voleybol takımına anlaşmamız yüzünden değil de bir şeyleri kanıtlama ihtiyacında olduğundan girdiğini biliyoruz." Nefesi yüzüme çarpmıştı, her ne kadar sarhoş gibi görünmesi de bir alkol kokusu vardı. Ona dik dik baktım, artık benim hakkımda bu kadar iyi tahminde bulunabilmesine şaşırmıyordum. Hatta tahmin bile değildi, Chanyeol bir şekilde benim yaptığım şeylerin altında yatan asıl şeylerin sebebini görebiliyordu.