Chanyeol bir dağ çantası, ben de orta boy bir sırt çantası taşıyordum. Yine annesini takip eden ördek yavrusu gibi Chanyeol'ün peşindeydim ve bu kadar geride kalmam onu sinir ediyordu. Bu sefer elimi tutmak yerine bileğimi kavramıştı, tökezlememe aldırmadan hızlıca yürüyordu.
Bu sabah Yuta'dan aldığımız bilgiler ışığında çadırlarımızı hazırlamış, eşyalarımızı alıp okulun yolunu tutmuştuk. Başımızda gözetmen olarak Katsumi sensei ve Yuma sensei olacaktı. Onun dışında Almanya'dan gelen iki öğrenci ve iki Alman öğretmen de vardı. Öğretmenler de öğrenciler de erkekti. Sarışın, mavi gözlülerdi ve öğrenciler de gerçekten yakışıklıydı. Normalde umurumda bile olmazdı ama çocuklardan biri bana asılıyordu.
Çocuk bana iltifat etmişti ve ben de teşekkür etmiştim, bu ayrıntı Chanyeol'ün gözüne batmıştı.
"Chanyeol, biraz yavaşlasak?" diye sordum. Bana aldırmadan yürümeye devam edince gözlerimi gökyüzüne çevirip sabır dinlendim ama ayağım bir taşa takılınca dengem bozuldu. Tam yere yapışacakken Chanyeol beni tuttu.
"Dikkat etsene," diye azarladı beni. Kolumu çekip ondan kurtuldum ve öfkeyle baktım.
"Derdin ne senin?" diye tersledim ve yanımızdan geçen Haru ve Sakura'nın peşine takıldım. Haru kolunu Sakura'nın omzuna atmıştı ve âşık kuşlar gibi sarmaş dolaş ilerliyorlardı.
"Kim sıktı canını?" diye sordu Haru yüzümdeki ifadeyi görünce.
"Chanyeol'le mi tartışınız?"
Sakura'ya bakıp hafifçe başımı salladım.
"Zor bir çocuk, değil mi?" diye sordu Sakura. "İşin zor olmalı. Ama boş ver, abi kardeş gibisinizdir zaten. Hep didişmeler olur, düzeltirsiniz."
Hiçbir şey söylemeden yanlarından yürümeye devam ettim.
Herkes kendi arasında gülüşüp eğlenerek kamp alanına doğru yürüyordu. Bir ara gerçekten güldüğüm tek olay, Jaehyun'un bir solucanı Yori'nin omzuna koyması olmuştu. Yori öyle bir çığlık attı ki ağaçlara konan bütün kuşlar sürü hâlinde uçuşmaya başladı, başımı iki yana sallayarak gülerken Jaehyun bana göz kırptı.
Sonunda kamp alanına geldiğimizde gözüm bir an Chanyeol'ü aradı ama bulamadı. Çantamı kenara bırakıp etrafa bakındım ama yoktu. Yüzüm düştü; beni burada bırakıp gitmiş miydi yoksa? Ondan beklerdim böyle bir şeyi. Zaten bugün sinirleri tepesindeydi ve bir tuhaftı, aklına eseni yapabilirdi.
Katsumi sensei çadırların kurulmasını söylemişti ama Chanyeol ortalıkta yoktu. Ayrıca hava da gerçekten soğuktu, çantamdan Chanyeol'ün uzun kollu tişörtlerinden birini çıkarıp üzerime geçirdim. Kıyafetler bendeydi ama çadırlar Chanyeol'ün çantasındaydı.
"Sorun ne Baekhyun?" diye sordu Doyoung.
"Chanyeol'le biraz tartıştık, sanırım gitti. Çadırlar ondaydı." Özür diler gibi çocuklara baktım. "Ben de dönsem iyi olur."
Üzülseler de itiraz edemediler çünkü kalacak yer yoktu, buna rağmen Taeyong arkamdan seslendi.
"Bulamazsan geri dönme, yollar çok ıssız. İlla ki yer açarız sana," dedi gülümseyerek. Ben de gülümseyerek karşılık verirken ilerlemeye devam ettim.
Yerdeki kurumuş yaprakları inceleye inceleye yürürken biriyle çarpışınca refleks olarak özür diledim ama sonra o kişinin Chanyeol olduğunu gördüm.
"Nereye gidiyorsun?"
"Gittiğini sanmıştım." Chanyeol herkesin çadır kurduğu yere doğru ilerlemeye başladı.