Sanırım hayatımda ilk kez birine bir şeyler anlatması için yalvarıyordum, tabii bunu yaparken komik görünüyor olmalıydım ki kolay kolay istifini bozmayan Chanyeol'ün dudakları kıvrılır gibi oldu.
"Git başımdan," diye tersledi beni ama eğlendiği ortaydı.
"Chanyeol, lütfen." Adımlarına ayak uydurmak için koşuyordum. "Dün gece ne oldu, anlatsana."
Chanyeol bıkmış olacak ki aniden durdu, bu hareketini beklemediğim için hızımı alamayıp ona çarptım. Sabah uyandığımda dün geceye dair anılarımın üzerine bir çarşaf örtülmüştü âdeta. Olanları kısmen hatırlıyordum ama sebebi hakkında şu an tek bir fikrim dahi olmasa da yanaklarımı ıslatan gözyaşlarım aklımda kalmıştı. Bana önce şaşkınlıkla bakan, ardından ela alevlere sarınan o gözler... Bir şeyler anlatmıştım ona. Ama ne olduğunu bilmiyordum.
"Dün gece ne olduğunu gerçekten öğrenmek mi istiyorsun?" diye sordu. Ona çarptığım için kafamı ovuşturuyordum. "Yani şimdi sana nasıl kustuğunu tek tek anlatmamı mı bekliyorsun? Emin ol bu benim hatırlamak istediğim bir şey değil Şahmeran."
"Bana Şahmeran deme, bir ismim var benim..." Cümlenin sonlarına doğru sesim gücünü kaybetmişti. Bana kustuğumu söylüyordu ve ben de tutup Şahmeran ismine mi takılmıştım? Gözlerim iri iri açıldı. "Kustum mu?"
Tiz bir sesle bağırmam Chanyeol'ü daha da eğlendirmişti besbelli. Hafifçe başını salladı. "Hem de hemen dibimde."
Yanaklarımın yandığını hissedince kızarmayacağımı ümit ettim. Park Chanyeol'ün önünde kusmuş muydum? Ellerimi yüzüme kapatıp küçük bir çocuk gibi ondan kaçmak istedim ama bu düşüncelerimi belli etmek istemiyordum, o yüzden istifimi bozmadım.
"Lütfen üstüne kustuğumu söyle," deyip karşı saldırıya geçtim. "Kendimle gurur duyarım."
"Nasıl oluyor da sabahtan beri şu çenen bir türlü kapanmıyor?" Herkes sessizliğimden yakınırken onun yakındığı şey oldukça ironikti, sanki onun varlığı, kontrolümü kaybetmeme yol açıyordu. "O kadar içki içtin, hiç mi başın ağrımıyor?"
Ona hayretle baktım. "Anlatsan susacağım!" Chanyeol bana dik dik bakınca omuzlarımı düşürdüm, onu sabah sabah delirtmek istemiyordum; aslında sabahtan beri peşinde kuyruk gibi dolanmaktan memnun olduğumu kimse söyleyemezdi ama korkuyordum işte. "Sana ne anlattım?"
Evet, bu sorunun cevabından korkuyordum. Chanyeol bir süre cevap vermeden bana baktı, garip bir bakışmaydı bu.
"Bir şeyler zırvaladın ama dinlemedim," dedi. "Ama anladığım kadarıyla bir romandan bahsediyordun. Oldu mu?" Cevap vermemi beklemedi. "Şimdi beni takip etmeyi kes."
Dönüp yürümeye başladığında boş boş arkasından bakmaktan başka bir şey yapamadım. Yürüyüşü bile küçük dağları ben yarattım, der gibiydi. Bir insanın kendine güveninin bu denli yerinde olması nasıl bir şeydi acaba? Bir gün bunu çözersem Chanyeol'ün ciddi anlamda ne hissettiğini anlamış olacaktım.
Chanyeol gözden kaybolduğunda kantine gitmeye karar verdim, kahve içmek istiyordum. Haklıydı, sanki hatırlayamadığım anılar zihnimde boşluklar açmış ve o boşluklara yoğun bir sancı çökmüştü. Ayrıca o kadar az uyumuştum ki kendimi sersem gibi hissediyordum, gözlerim de kızarmıştı. Dün gecenin şahitliğini yaparcasına gözlerimin altında morluklar oluşmuştu ve ben o şahitleri ortadan kaldırmak ister gibi kat kat kapatıcı kullanmıştım.
Artık iyice muhabbeti kurduğum kantindeki çalışandan bir kahve alırken etrafın çok da dolu olmadığını gördüm. Tanımadığım bir grup kız kalorifere yaslanmış heyecanlı heyecanlı bir şeyler konuşuyorlardı. Dumanı tüten kahvemle birlikte onlardan olabildiğince uzağa oturdum, çömezlerin dedikodularını dinleyecek havada olmadığım kesindi.