"Midem iyi," diye mırıldandım. Chanyeol bunun üzerine beni kustuğum yerden uzaklaştırıp kaldırım kenarına oturttu.
"Burada bekle."
O giderken bastığım zemin ayaklarımın altında dönüyormuş gibi hissettiren başımı bacaklarımın arasına aldım ve titrememi kontrol etmeye çalıştım. Bu tür titreme krizleri geçirdiğimde, önüne geçmek için tırnaklarımı avuçlarıma saplardım. Sanki oradaki acı, zihnimdeki acının yerini alacakmış gibi öyle çok sıkardım ki geriye bu zehirli düşüncelerin biriktiği tırnak izleri kalırdı.
Güçlü bir el ellerimi tutarken kendime zarar vermemi engelleyip, "Yapma şunu," diye azarladı. Ardından bana bir şey uzatana kadar öylece durdum. Yarı baygın gözlerle pet şişeye, ardından Chanyeol'e baktım. Yüzünden hiçbir ifade okunmuyordu. Elini elimden çekti.
"İç." Suyu elinden alıp bir yudum aldım ama ağzımdaki tat o kadar iğrençti ki Chanyeol'ü umursamadan ağzımı çalkalayıp suyu geri çıkardım. Evet, bugün berbat işler yapıyordum ama elimden başka ne gelirdi? Ardından suyu içerken onun açık kahve gözlerini üzerimde hissettim. Suyun yarısını içip pet şişeyi kenara koydum ve ayağa kalktım ama bir an zemin ayağımın altında döndü ve dengemi kaybettim. Ben düşmeden Chanyeol beni yakaladı.
"Teşekkür ederim," diye bir mırıldandırken ben de ellerimi omuzlarına yerleştirmiştim.
"Seninle ne yapacağımı cidden merak ediyorum," dedi beni kucağına alırken. Birden yerden yükselmek misemi sarstı ama zaten ne var ne yok çıkarmıştım. O yüzden tekrar kusmam mümkün değildi.
"Sarhoş bir kurbanla ne yapılırsa onu yap."
"Çok zekisin," dedi gözlerini devirerek.
Bütün kötü ve iyi anıları zihnimin en karanlık odalarına saklamaya çalıştım. Gözlerimi kapatarak başımı onun omzuna yasladım ve iç geçirdim. "Yuta çok ilgiliydi."
Chanyeol'ün kollarının sertleştiğini hissettim. "Öyle mi?" Sesi buz gibiydi.
"Öyle." Benim sesimse yorgundu.
"İçki içtiğin için sana kızgın olduğumu biliyorsun, değil mi?" deyip konuyu değiştirdi. Başımı kaldırıp yüzüne bakmak istesem de hâlim olmadığı için yapamadım. Derin bir nefes aldım.
"Sadece nasıl bir şeymiş merak ettim," diye yalan söyledim.
"Benim oyunum, benim kurallarım." Sesinde ürkütücü bir sakinlik vardı. "İçki yok."
Kanımdaki alkolün, sözcüklerimi ele geçirmesinden korktuğum için sessiz kalmayı tercih ettim. Chanyeol'ün sinirli ve bana bir ders vermeye kararlıymış gibi görünen hâli hiç de hayra alamet değildi.
Chanyeol beni arabasına bindirip emniyet kemerini takmama yardımcı oldu, ardından sürücü koltuğuna geçti. Başımı yana yatırarak yorgun gözlerle ona baktım, dışarıdan gelen ışık hafifçe yüzünü aydınlatıyordu ve bu hâliyle beni dehşete düşürecek kadar güzel görünüyordu. Dış görünüşü bir kenara, onu bu denli güzelleştiren yüzüne sinen o ifadeler ve gözlerine çöken karanlıktı.
Araba hareket etmeye başladığında motordan gelen boğuk ses dışında çıt çıkmıyordu. Bir şeyler söylemesini beklesem de sanki ben yokmuşum gibi öylece arabayı sürmeye devam etti.
"Yuta'yı neden kendime âşık etmemi istiyorsun?" diye sordum dayanamayarak. Kısa bir an başını çevirip bana baktı, ardından dikkatini yine yola verdi.
"Nedeni seni ilgilendirmez," dedi düz bir sesle. "Sadece istediğimi yap."
Kaşlarımı çattım. "Yine mi buz adama dönüş yaptık?"