"Bin arabaya." Sesi tehlikeli bir şekilde sakindi ama tam olarak kendinde olmadığını da görebiliyordum. İçmiş miydi?
Tepki vermeden öylece durdum. Chanyeol bana yaklaştı, ayakkabıları çıkardığım için aramızdaki boy farkı yine açılmıştı.
"Eğer binmezsen..."
"Ne olur?" diye sordum. "Öldürür müsün binmezsem?"
İçimdeki öfke kaynamaya başlamıştı, onu görene dek sakindim ama o açık kahve gözleri görünce her şey yine kargaşa yaratmaya başlamıştı. Cevap vermedi.
"Attığın mesajı gördüm," dedim meydan okuyan bir sesle. "Bana oyun oynuyorsun. Ne o, güçsüz olduğumu sanıyorsun, değil mi? Aptal biriyim ne de olsa sana göre. Beni öldüreceksin, öyle mi? Binmiyorum arabaya. Ne yapacaksan yap, bitsin hepsi!"
"Konuşacağız," dedi dikkatle bana bakarak.
"Benim konuşacak bir şeyim yok. Hadi öldür."
"Ne söylediğini bilmiyorsun."
"Ne söylediğimi de ne istediğimi de biliyorum," dedim öfkeyle. "Dirim bir işe yaramıyor, ölüm yarasın bari. Öldür ve bitsin içindeki nefret."
Chanyeol kolumu kavradı, yüzü kaskatıydı. İyice sinirlendirmiştim onu, beni arabaya doğru çekmeye çalıştı ama direndim. Sarhoş olduğu için hareketleri tutarsızdı, elinden kurtulmam zor olmamıştı. O arabaya ne olursa olsun binmeyecektim.
"Zor kullandırma bana," dedi tehlikeli bir sesle. "Benimle geleceksin."
"Artık anlaşma buraya kadar," dedim. Bir yandan da ona belli etmeden koşacağım yönü belirlemeye çalışıyordum. Ayağımdaki ayakkabıları önceden çıkardığım için şanslıyım. "Tek başınasın. Bana ve aileme zarar veremezsin. Artık değil."
Ayakkabıları elimden bırakıp koşmaya başladığımda Yuta'nın aksine şimdi Chanyeol'ün peşime düştüğünü tatmin etmek için dâhi olmaya gerek yoktu. Yine de onun sarhoş olduğunu gördüğüm an elimde bir koz olduğunu anlamıştım.
Bu kez ben daha hızlıydım. Ayrıca sokakların ıssız olması şimdi işime yarıyordu. Sanırım bu da benim yararıma olan bir ayrıntıydı. Olabildiğince hızlı koşup mesafeyi açarken diğer yandan etrafı tarıyordum, sonunda beni gizleyebilecek bir apartman girişi bulduğumda karanlığın kollarına sığındım.
Onun zayıf noktasıyla karşılaşmıştım sonunda, sarhoşken hata yapabiliyordu.
Hızlı adımlarla tekrar yola çıkarken bu sefer ters istikamete doğru koşmaya başladım. Belki daha da devam edecektim fakat bir grupla karşılaşınca durdum. Normalde bu saatte karşılaştığım herkesten şüphe etmem gerekirdi ama başka çarem kalmamıştı. Hem öyle tinerci, serseri tipler de değillerdi. Daha çok zengin tiplere benziyorlardı. Her ne konuşuyorlarsa beni görünce yarıda bırakıp susmuşlardı.
"Yardıma ihtiyacım var," dedim koşmaktan nefes nefese kaldığım için kesik bir sesle. "Lütfen, yardım edin."
Gruptan iki kişinin bakıştığını gördüm, aralarından yalnızca biri şaşırmadan beni inceliyordu. Hepsinin yaşları benim yaşlarıma yakındı, olsa olsa bir iki yaş büyük olabilirlerdi. Belki de sadece büyük gösteriyorlardı.
"Sorun ne?" diye sordu gözlerini benden ayırmayan çocuk.
"Peşimde," dedim hemen. "Bir katil. Lütfen, telefon açmam gerekiyor."
"Katil mi?" diye sordu kuşkuyla. Hızla başımı salladım. Cebinden telefonunu çıkarıp bana doğru yaklaştı. Açıkçası ondan uzaklaşmak istesem de telefona ihtiyacım vardı.