Hâlâ nasıl ağlayabildiğimi bilmiyordum, gözlerimin altında biriken acı çürümeye başlamış, morarmıştı. Titreyecek kadar üşümeme rağmen nefesim yakıcı bir sıcaklıktaydı. Chanyeol elimdeki bardağı alıp masaya koydu.
Salonda, üçlü koltuğun ortasında oturuyordum. Sehun, Suho ve Jongin de sessizce oturuyor, Chanyeol tam karşıma orta sehpaya oturmuş, bana dikkatle bakıyordu.
"Daha iyi misin?" diye sordu Suho ama yanıt veremedim. Nasıl iyi olabilirdim ki?
"Baekhyun..." dedi Chanyeol orta sehpada öne gelip bana iyice yaklaşarak. Parmakları çenemi tuttu ve yüzümü kendi yüzüne hizalayarak beni ona bakmaya zorladı. "Bak, şu an ne hissettiğini çok iyi anlıyorum, tamam mı? Konuşmak istemediğini biliyorum, yalnız kalmak istediğini de biliyorum. Bir an önce evine gitmek istiyorsun, bunu da anlıyorum."
Eli yanağıma çıkarken hafifçe okşamıştı. "Hemen kendini salamazsın. Haberler güvenmen gereken son yer, senin kayıp olduğun bile ilk defa haberlere çıkıyor. Annenin ölüp ölmediği kesin değil."
"Bana güvenme dedin en başından... Ne bekliyorsun Chanyeol?"
"Bunu en başından dedim, sana karşı hâlâ öfke hissettiğimi mi düşünüyorsun? Hislerimi göremeyecek kadar kör olamazsın."
Bu söylediğine şaşırsam bile tepki vermemiştim. Sehun şaşkınlıkla elini kaldırdı. "Sen Baekhyun'dan mı hoşla-"
Suho, sırası olmadığını söyleyerek onu keserken Chanyeol devam etti. "Baban ve abin dururken bunu annene yapamam. Sana daha önce yalan söyledim mi? Yapsam yaptım derdim Baekhyun."
"Anne bu!" diye bağırdım gözlerim tekrar dolarken. "Mantıklı düşünmemi mi bekliyorsun bu hâlde?"
Chanyeol neşesiz bir şekilde güldü. "Anne bu, derken kime neyi anlatmaya çalışıyorsun? Ben yirmi dört yıl önce bir anneyi öldürdüm zaten."
Onu suçladığım için pişmanlık duyarken elimi tutmak için bacağımın üzerinde duran elime yöneldi fakat çalan telefon buna engel olmuştu. Yanıp sönen ekrana baktıktan sonra telefonu kulağına götürdü.
"Efendim?" dedi yorgun bir şekilde. "Evet, dinliyorum." Uzun bir süre gözünü bile kırpmadan karşı tarafı dinledi. "Anladım. Devam et." Yine telefondan mırıltılar geldi ama hiçbir şey anlaşılmıyordu. Kim aradıysa derdini anlattıktan sonra Chanyeol hiçbir şey söylemeden telefonu kapattı ve tekli koltuğa rastgele attı.
"Omzundan ve karnından vurulmuş," dedi. "Ameliyat sırasında kalbi durmuş ama hayata döndürmüşler. Hayati tehlikesi sürse de hayattaymış. Kan grubu kolay bulunan bir kan grubu olduğu için şanslıymış annen, yoksa şu an gerçekten ölü olurdu."
Kalbim sıkışırken tekrar ayağa kalktım ve umutla Chanyeol'e baktım.
"Ölmemiş mi?" Ağız dolusu umut saçıyordu sesim. Chanyeol hafifçe başını salladı.
"Kim yapmış?" diye sordum ağlamaktan kısık çıkan sesimle.
"Ben yaptım, kim olacak?" dedi Chanyeol. "Az önce etiketi basmıştın üzerime. Kim yapmışmış."
"Chanyeol." Bana kızgın olduğunu biliyordum, haberi aldığımdan beri onu suçluyordum. Arkasını dönüp merdivenlere yöneldi.
"Neden sinirlendi şimdi?" Arkasından bakakalırken sordum.
"Sadece gergin. Chanyeol sinirli olduğunda susar." dedi Jongin.
"Gergin olması için bir sebep mi var?" diye sordum şaşkına.
"Evet," dedi kısaca ve onun yerine Sehun devam etti. "Ona inanmadığın için. İlk defa birini bir şeye ikna etmeye çalışırken görüyorum onu. Chanyeol'ün en hassas noktalarından biri anne konusudur," dedi Sehun.