Neyse ki çiftlik evi çok uzakta değildi, zaten uzak olsa da problem değildi. Chanyeol nasıl dayanıyordu bu uykusuzluğa bilmiyordum ama neredeyse iki gündür ayaktaydı. Ne kadar güçlü olursa olsun o da bir insandı ve nereye kadar dayanacağını merak ediyordum.
Çiftlik evi Kobe'nin tenha yerlerinden birindeydi, çevrede düzlükten ve ağaçlardan başka bir şey yoktu. Rüzgâr o kadar şiddetli esiyordu ki uğulduyordu, itiraf etmek gerekirse ürkütücüydü. Chanyeol'ün yanında çiftliğe doğru yürürken onun koluna girme isteğiyle dolup taşıyordum ama neyse ki kendimi tuttum. Bugün yeterince üzgün ve sinirliydi, nasıl tepki vereceğini kestiremiyordum.
Onu izlemeyi bırakıp çiftiliği inceledim. Amerikan evlerini andırıyordu ve son derece modern gözüküyordu. Büyüktü, bir orduyu içine alabileceğine emindim ama ordu yerine atları barındırdığını, yaklaştıkça duyulan kişnemelerden anlayabiliyordum.
"Yine bir sürü soru sormayacak mısın?" diye sordu Chanyeol buruk gülümsemesiyle kapıyı açarken. Belki de kafasını dağıtacak şeylere ihtiyacı vardı.
"Bugün seni gerçekten anladığım bir gün," dedim peşinden içeri girerken. "Tamam, tam olarak anlayamam belki. Ne de olsa benim babam seninki gibi önünde saygı duyulacak biri değil."
"Her babaya saygı duyulması gerekir."
"Öz çocuğuna tecavüz etse bile mi?" diye sordum. Chanyeol şaşkınlık ve öfkeyle parlayan gözleri ile aniden bana dönmüştü.
"Sana tecavüz mü etti?"
Bir an ona bakakaldım. "Hayır." Şaşırmıştım, gözlerindeki o ifade de şaşkınlığımı arttırmıştı. "Hayır, sadece bir örnekti."
"O zaman sorun yok," rahatlamış gibi bir hâli vardı yanıtımla.
"Birçok şey yaptı." Omuz silktim, geçmiş bir bataklıktı ve o bataklığa girmeye hiç niyetim yoktu. Bu yüzden şüphe duymaması için yüzeysel bir olay serdim ortaya. "Ve aldattığı kadınla yüzyüze gelmek zorunda kaldım. Bence bunları kendi çocuklarına yaşatmasını bir kenara bırak, böyle bir şeye teşebbüs etmesi bile nefret edilecek bir durum."
Chanyeol dikkatle bana baktı. "O kadınla yüzyüze mi geldin?"
"Hesap sordum. İkisinde de. Ve bunu yaptığımda yaşım çok küçüktü."
Chanyeol kaşlarını çattı. "Tam senden beklenecek bir hareket," diye mırıldandı. "Yine de babandan nefret etmiyorsun. Ona fazla kırgın ve öfkelisin. Bu iki duyguyu nefretle karıştırıyorsun. Annene, kardeşine ve sana yaptıklarından nefret ediyorsun, ondan değil."
"Ondan nefret ediyorum," diye ısrar ettim. "Stresini atabileceği biriydim onun için, fazlası değil. Sen babandan şefkat görmüş olabilirsin Chanyeol ama babam bana, 'oğlum' diye bile seslenmedi. Onun oğlu olduğunu belirtecek sahiplik eki kullanma tenezzülüne girmeyen bir adamdan bahsediyoruz, ne kadar aşağılayıcı olduğunun farkında mısın? Benim rüyamda baban sana oğlum diye hitap ediyordu. Ne kadar kıskandığımda haberin var mı sözde bir babam olduğu için?" Gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Chanyeol beni kolları arasına çekerken, dizine oturttu ve parmağı ile yanaklarımdaki yaşları silmeye başladı.
"Şşt," dedi sessizce. "Üzgünüm." Başımı omzuna yaslarken derin bir nefes aldım.
Uzun bir süre öylece durduk, Chanyeol'ün kafasının içinde dönen çarkların sesini neredeyse duyuyordum. Sürekli bir şeyler planlıyordu, düşünmesine zaman tanımak için yavaşça dizinden kalkıp şöminenin üstündeki çerçevelere yöneldim, bir sürü fotoğraf vardı.