"Baekhyun seni neden ilgilendiriyor?" diye sordu Chanyeol dümdüz bir sesle.
Benimle ilgilenmesine sevinmesi gerekiyordu. Hangi anlamda olursa olsun Yuta bana ilgi duyuyordu ve sonuç olarak Chanyeol'ün istediğini yerine getirmiş oluyordum. Hem de ikinci günden.
" Dün geceden sonra..."
"Her tartışmamızda yaptığı bir şey," diye lafını kesti Chanyeol. Sesi demir gibi sertti. "Kaçmaya çalışması ilk kez olan bir şey değil."
"Ben onun arkadaşıyım," dedi Yuta.
"İki gün içinde arkadaş mı oldunuz?"
"Dünkü hâlini gördükten sonra arkadaşım olmasa bile beni ilgilendirir." Yuta'nın gözlerindeki ifadenin, Chanyeol'ün sert bakışlarından aşağı kalır yanı yoktu. "Orada başına kötü şeyler gelebilirdi."
"Evet," diye onayladı Chanyeol. "Gelebilirdi. Ama gelmedi." Chanyeol spor salonunun kapısına doğru yürüdü, bileğimi tuttuğu için ben de peşinden sürüklenmiştim. Yine de Yuta müdahale etmesin diye adımlarımı olabildiğince düzgün tutuyor, kendi isteğimle yürüyormuşum gibi hareket ediyordum.
Chanyeol, Yuta'ya aldırmadan beni oradan tutup götürecekti ama bu sefer Chanyeol'ün kolunu çekiştirerek yavaşlattım ve Yuta'nın yanında durdum.
"Dün gece için teşekkür ederim," dedim. "Ve cidden kusura bakma. Derste görüşürüz."
Yuta'nın bir şey söylemesine fırsat kalmadan Chanyeol beni tekrar çekiştrmeye başladı. Tepki göstermemek için zor tuttum kendimi, bu kabalığına katlanamıyordum. Aslında bu en hafif hareketlerinden biriydi ama başka birinin önünde yapması sinirimi bozuyordu.
"Dün gece için teşekkür ederim," dedi Chanyeol sesimi taklit ederek. Cidden sesimi o kadar inceltip o kadar kibar mı konuşmuştum?
"Çok komik."
"Asıl komik olan ne biliyor musun? Ve cidden kusura bakma." Yine beni taklit etmişti.
"Senin kadar dengesiz, kendini bir şey sanan, ukala, bir dediği bir dediğini tutmayan bir insan görmedim," diye çıkıştım. Chanyeol tekrar omzunun üstünden bana baktı ve alaycı alaycı gülümsedi. Yine ruh hâli değişmişti. Dengesiz herif!
"Teşekkür ederim," dedi sanki hakaret etmemişim de iltifat etmişim gibi. Yanında uzun süre kalırsam kesinlikle aklımı kaçırırdım.
Chanyeol beni nereye götürüyordu, bilmiyordum ama yine nöbetçi öğretmenlerden birine yakalanmıştık. Öğretmen kolumu tutan Chanyeol'e uyarı dolu bir bakış attı. Ancak Chanyeol aldırmamıştı bile.
"Kaçıncı sınıfsınız siz?" diye sordu biz yavaşlayıp durunca.
"On iki." dedim Chanyeol'ün ne rahat durdurduğunu görünce. Sanki, "Sana ne?" deyip geçecekmiş gibi duruyordu.
"Ne arıyorsunuz o zaman burada?" diye sordu hoca. "Doğru kütüphaneye. Semineri duymadınız mı?"
"Ne semineri?" diye sordum her şeyden habersiz olduğumu belli eden bir sesle.
"Sınav için bilgi veriliyor. Hadi, doğru kütüphaneye." Chanyeol'ün öğretmeni zerre umursadığı yoktu. Tabii, yirmi dört yaşındaki adam neden umursayacaktı ki? Burada asıl liseli olan bendim.
"Tamam, ama ilk önce Katsumi Sensei'yi görmemiz gerekiyor." Yuta'nın spor salonuna gelmesi bir işe yaramıştı en azından.
"Tamam, acele edin." Tekrar yürümeye başladığımızda Chanyeol'ün beni nereye götürdüğünü cidden merak ediyordum.