16

966 105 17
                                    


"Senden istediğim şey emin ol benim de hoşuma gitmiyor." dedi ve yüzüme son kez bakıp beni orada yalnız bıraktı. Arkasından bakarken zihnimden bir dolu sitem cümlesi geçiyordu. Duvara iyice yaslanıp gözlerimde birikmek için bana sataşan gözyaşlarını yok saymaya çalıştım.

Madem hoşuna gitmiyordu, o zaman niye bana işkence ediyordu?

Sanki yoldan geçen biri sana hakaret etse o hakareti kendine yakıştıracaksın. Neden kendini sevmiyorsun?

Saniyeler dakikaların, dakikalar saatlerin üzerinde devrilip önümde birikirken Chanyeol'ün konuşması aklımdan çıkmadı, harfler kafamın içinde bir belirip bir kayboluyordu. Bu durum bir yere kadar kabul edilebilirdi ama sürekli haklı çıkıyor olması beni huzursuz ediyordu. Gözlerini yüzüme çevirdiğinde benimle ilgili bir özelliği, basit bir bulmacayla oyalanıyormuş gibi çözülüyordu.

"Lise çağlarımızı özlediğimi fark ettim," dedi hemen karşımda oturan Suho. Öğle arasında, kantindeydik. "Uzun yıllar sonra tekrar bu ortamlara dönmek... Keşke hiç büyümeseydik."

Chanyeol, Sehun ve Suho'yla birlikte oturduğum masada yaklaşık on beş dakikadır devam eden bir muhabbet vardı, genellikle yok sayıldığım için konuşmalarını bile dinlemiyordum ama düşüncelerim kabuk bağlayan yaralarımı kanatmaya başladığı için onlara kulak verdim.

"Liseye dair özlediğim tek şey çaprazımda oturan Yui'nin kısa okul eteği." Chanyeol bunu söylerken başını yemeğinden kaldırmamıştı. Onun eski zamanları özler gibi bir hâli yoktu zaten, o her yaşa, her ortama ayak uydurup dolu dolu yaşayanlardandı. Geçmişi özlemeyecek kadar iyi yaşayan. Yani en azından uzaktan öyle görünüyordu.

Suho tabağındaki üzümden bir parça koparıp Chanyeol'e atarken, "Pislik." dedi. Chanyeol de pis pis sırıttı.

"Seni bilmem ama ben de özledim." Sehun bana baktı. "En azından aramızda buraya ait biri var. Okulu beğendin mi Baekhyun?"

Sehun benimle konuştuğu için ona kızacağını bildiğimden dolayı çekingen bir tavırla Chanyeol'e baktım ama o başını kaldırıp gözlerime bakmaktan başka bir şey yapmadı.

"Bildiğimiz okul işte," diye geveledim.

"Lisenin tadını çıkarmaya bak, diye öğüt verdi Sehun." Emin ol sonra çok pişman olursun. Kim ne derse desin, gerçekten en güzel yıllar lise yılları."

"Pişman olacak kadar yaşayacağımı sanmıyorum," dedim boş bir sesle. "O yüzden sorun yok."

Sehun'un gözleri bu açık sözlülüğüm karşısında yüzüme kilitlendi. Niye böyle bir şey söylediğimi ben de bilmiyordum, sadece olaylar nasıl gelişirse gelişsin bu işin sonunun kötü biteceğini söyleyen bir his vardı içimde. Chanyeol de bana bakıyordu ama özellikle ona bakmadım. Sandalyemi geri itip ayağa kalktım.

Kaçmak için, "Ben biraz okulu dolaşacağım," diye bahane uydurdum ve ilk defa Chanyeol'ün onayını beklemeden yanlarından ayrıldım.

Kolej sahile çok yakın olduğu için dışarıdaki trafiğin sesi olmasa kayaya vuran dalgaların seslerini bile duyabileceğimizden emindim. Denizin kokusu her yeri sarmıştı, su korkusu olan bir insan olmama rağmen denizin o sakinliği düşüncelerimi dizginliyordu; bazen o derinliğe bakarken geçmişimin usul usul geleceğimin koynuna girdiğini ve orada kaybolduğunu hissederdim.

Voleybol filesinin yakınındaki bir banka oturup dalgın gözlerle voleybol oynayanlara baktım. Voleybolu severdim, Luhan'ın ısrarıyla tanıştığım voleybol sahası kütüphanelerden ve kitapçılardan sonra sevdiğim tek yerdi. Geldiğim okulda Luhan'ın ısrarıyla takıma girmek zorunda kalmıştım. Bunları düşünürken deniz özlemine, bileklerime çarpan topun özlemi karıştı.

katil - chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin