Tekrar çiftliğe döndüğümüzde ponyden ilk Chanyeol indi ve benim inmeme yardım etmek için elini uzattı. Elinden tutup inerken ona dikkatle baktım, o da bana bakıyordu.
"Sana bir şey soracağım," dedim gözlerinin içine bakarak. Tek kaşını kaldırdı. "Babamla aramızda olanlardan dolayı kapıldığım düşünceler abartılı mı?"
Başını iki yana salladı. "Sadece takılıyordum Baekhyun. Kolay şeyler değil. Yetişkin olarak babam beni dövse sesimi çıkarmazdım, belki Baekbeom'un hâlâ saygı duyması da bu yüzden."
"Bu canımı yakıyor," diye itiraf ettim.
"Bir daha bunu yapacağını sanmıyorum." Beni kendine çekerken söylemişti bunu. "Daha birlikte alacağımız uzun bir yol var. Konuşacak konu kalmadığında sana yardımcı olabilirim."
"Bay Park!" Birinin seslendiğini duyunca ikimiz de o tarafa baktık. Yaşlı ama dinç bir adam bize doğru geliyordu. "Hoş geldiniz."
"Hoş bulduk," dedi Chanyeol mesafeli bir sesle. "İstediklerimi yaptınız mı?"
"Evet efendim," dedi adam saygılı bir şekilde. "Baekhyun için istediğiniz her şey yukarıdaki odada."
Chanyeol hiçbir şey söylemeden elimden tuttu ve beni çiftliğe doğru götürmeye başladı. Chanyeol'e çaktırmadan adama gülümsedim ve sadece dudaklarımı oynatarak teşekkür ederim. Chanyeol'ün öküzlüğünden nasibini almıştı zavallı adam, insan bir teşekkür ederdi. Bana saygıyla gülümsedi.
İçeri girdiğinizde Chanyeol beni çiftliğin üst katına çıkardı ve bir odaya soktu. Odaya girdiğimizde etraftaki kıyafetler ve birçok yaşlı kadın görünce şaşkınlıkla Chanyeol'e baktım.
"Merhaba Bay Park," dedi kadınlardan biri. "İsteğiniz üzerine geldik."
"Tamam," dedi Chanyeol. "Nişanlım Baekhyun. Onu hazırlamanızı istiyorum."
Tamam da bunu yapan niye kadınlardı? Kendim de hazırlanabilirdim, böyle utanacaktım.
"Siz bize bırakın." Orta yaşlı kadın elimden tutup beni içeri çekti ve Chanyeol'e baktı. "Siz gidebilirsiniz."
"İzlesem?" dedi sırıtmasıyla. Kadın ona afallayarak baktığında da gülerek odadan çıktı. Kadın şaşkın şaşkın baktı ama sonra o da gülerek başını iki yana salladı ve işe koyuldu.
Onlarca takım elbise denedim. Bana göre hepsi aynıydı ama Chanyeol bir şeyi kolay kolay beğenmiyordu. Saçlarımı kestiler ama sadece düzelttiler, boyu hâlâ aynıydı. Tonlarca bakım kremi kullanmışlardı yüzüm için.
Bir de makyaj işini hallettiler tabii. O kadar uğraşmışlardı ki iş bittiğinde saat akşama geliyordu. Neyse ki sonunda odadan canlı çıkmıştım. Aşağı indiğimde Chanyeol'ün salondaki tekli koltuğa oturmuş olduğunu gördüm. Üstünde takım elbisesi vardı, bir ayağının bileğini diğer bacağının dizinin üstüne atmış içkisini yudumluyordu. Benim geldiğimi fark edince başını kaldırdı.
"Nasıl olmuşum?" diye sordum. "Sen çok hoş görünüyorsun."
"Sen de öyle," dedi ve yanıma geldi. Cebinden bir şey çıkarıyordu o sırada, bir kutuydu bu. Yanıma geldiğinde kutuyu açtı, içinde iki tane yüzük vardı. Yüzüğü kendi orta parmağına taktı, diğerini de benim parmağıma taktıktan sonra mırıldandı.
"Umarım bir gün cidden takarım parmağına," ben yüzüğün şokundan bu cümleye şaşırmaya vakit ayıramamıştım. Şaşkınlıkla ona bakıyordum.
"Gidelim hadi. Zaten geceyi çok fazla uzatmaya niyetim yok. Ben sana işaret verdiğimde Min Sung'u lavaboya çek."
Kaşlarımı çatsam da hafifçe başımı salladım.