O, topraklarıma gömdüğü ölüm tohumlarını intikam cinayetinin kanıyla sulayacaktı. Kayıp, karanlıkta yetişirdi. Şehvet, karanlıkta can bulurdu. Ölüm satırları, karanlıkta kaleme alınırdı. Yenilginin çığlığı, karanlıkta duyulurdu.
Ve o benim üzerime çöken karanlığımdı.
Daha çok zengin bir kesime geldiğimizde çevrede apartman görmek mümkün değildi, bütün evler müstakildi. İtiraf etmek gerekirse hayallerimi süsleyen bir yerdi burası. Hep böyle bir yerde yaşamak istemiştim ve bu isteğime ulaşmak için iyi bir meslek sahibi olmayı beklerken Chanyeol yalnızca iki telefon görüşmesi yaparak benim yıllar sonra ulaşabileceğim hayalime dakikalar içinde sahip olmuştu.
Müdürün odasının önünde beklerken yanımdaki üç kişiden başka her şeye bakıyordum. Chanyeol duvara yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş bekliyordu. Suho ve Sehun da bir şeyler konuşuyorlardı. Gözlerimi karşı duvarın panosuna asılan tuvallere diktim. Bunlar resim kulübünün çalışmaları olmalıydı ve oldukça estetik görünen, güzel çalışmalardı.
Pencereden baksam denizi görebilirdim, konumu gerçekten de çok iyiydi. Okul neredeyse bir üniversite kampüsü gibiydi ve beklediğimden çok daha güzeldi. Gördüğüm kadarıyla her türlü sosyal aktivitenin yapılacağı bir kurumdu.
İç geçirip burada ne yapacağımı düşündüm, o sırada bir çift göze değip geçti fakat onun bana baktığını görünce ben de tekrar bakmaktan kendimi alamadım. Tekrar gözlerimi kaçırdım, çok rahatsız edici bir durumdu. Kafasından kim bilir nasıl senaryolar geçiyordu.
Ben gözlerimi ondan kaçırmayınca Chanyeol, "Ne?" diye sordu.
"Ne ne?" diye saçma bir şekilde karşılık verdim.
"Bana ters ters bakmayı kes de git şu müdürün işi ne zaman bitecekmiş öğren." İç geçirerek yaslandığım duvardan doğrulup müdürün kapısına yöneldim. Bana emir vermesinden hoşlanmadığım için istemeye istemeye elimi kaldırdım ve tam tıklatacakken kapı açıldı.
İçeriden biri öyle bir hışımla çıkıp bana çarptı ki dengem bozuldu, daha şaşırmama bile fırsat kalmadan düşmemem için bir çift el kollarımı sertçe kavradı. Bir an neye uğradığımı şaşırsam da öfkeyle bakan kahverengi gözleri görünce kafam iyiden iyiye karıştı. "Kusura bakma." dedi tok bir sesle. "İyi misin?"
Belirgin çene kemikleri, sert yüz hatları dağınık kumral saçları ve düz bir çizgi gibi dudakları vardı. Birden zihnimde Chanyeol'ün iki parmağıyla sehpaya yaslayarak önüme ittiğin o fotoğraf canlandı. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım, benim ve ailemin hayatının kaderi önümde duruyordu.
Bu çocuğu mu kendime aşık edecektim? Ben? Bu çocuk? Hadi oradan! Rüyamda bile gerçekleşmesi imkânsız böyle bir şeyin. Chanyeol benimle oyun mu oynuyordu? Benden istediği şeyi yapabilmem mümkün değildi. Çocuk benim şaşkın ifademe baktıktan sonra ellerini çekti. "Neyse, boş ver." dedi keskin bir sesle ve yanımdan öfkeyle geçip hızlı, kendinden emin adımlarla yürümeye devam etti. Ben olduğum yerde kalakalmışken üç çift göz beni izliyordu.
"Kızların niye peşinde deli divane oldukları belli oldu." dedi Suho. "Fotoğraflarda göründüğünden daha iyi."
"Hadi oradan." diye homurdandı Sehun. "Pisliğin teki."
"Aksini mi iddia ettim?" Suho, Sehun'a pis pis baktı ama Sehun başını sinirle diğer tarafa çevirince gülümsedi. Sehun kıskanmış mıydı?
"Kesin şunu." dedi Chanyeol. "Abartılacak bir yanı yok." Gergin bakışlarıyla hızla yürüyen Yuta'nın arkasından baktı, ardından boş bakışlarını bizlere yöneltti. "Hadi müdürün odasına gidelim."