17

899 98 10
                                    

'Farkında olmadan yaptığın bir şey bence.'

'Anlaşmayı unut. Baekbeom denen piç de kardeşi de ölecek.'

Elim ayağım buz kesti. Bir an mekân kavramını unuttum sanki sınıfta değildim. Chanyeol'ün yazdığı mesaja bakarken kendimi toplamam zor olmuştu ama birazdan Suho'nun geleceğini biliyordum. Mesajlarını karıştırdığımı öğrenmesinden çekinmeyip telefonu yerime koydum ve tekrar yerime geçtim.

Bunların dertleri neydi? Gerçekten ölmemi mi istiyorlardı? Chanyeol'ü etkileyebilecek son insan bile değildim. Bana biraz da olsa merhamet göstermemişti. Anlaşma sebebi bile bir çıkar ilişkisinden ibaretti.

Suho sınıfa geldiğinde düşüncelerimin yönü değişmişti. Okuduklarımın etkisi yeni yeni geçerken yerine acı bir his kalmıştı. Ama niye bu kadar acı çekiyordum ki? Açıkçası mesajlaşmada geçenlerin doğru olmasını dilerdim.

"Bir sorun mu var?" diye sordu Suho yanıma geldiğinde. Yüzümün bembeyaz olduğunu tahmin edebiliyordum. Başımı hafifçe iki yana salladım. Suho telefonuna bakmadan sıradan çantasını aldı ve fermuarını kapatıp sırtına taktı. Şüphelenmemişti bile, orada özellikle bırakmadığını o an anladım.

"Hadi gidelim o zaman. Sen Yuta'ya haber ver, Chanyeol'le konuştuktan sonra gidersin yanına."

"Konuştum ben," diye yalan söyledim. "Aşağıda buluşacağız."

"Tamam." Sınıfın kapısına yöneldi. "Hadi gel."

Sessizce onu takip ederken kulaklarım uğulduyordu. Ölümüm yakın mıydı? Ölmek istemiyordum. Kim ölmek isterdi ki? Nefes almak her şeye rağmen güzeldi. 4-4'ün önüne geldiğimizde durduk, kısa bir süre sonra Chanyeol ve Sehun sınıftan çıktılar. Chanyeol'ün gözlerinde demir gibi sert bir ifade vardı ama bana bakmamıştı bile.

(Türkiyede 12-D oluyor 4-4)

"Yuta, Baekhyun'u bir yere davet etti," diye açıkladı Suho. Hiç selamlaşmamışlardı bile.

"Nereye?" diye sordu.

"Bilmiyoruz. Bir şey göstermek istiyormuş."

"Gitsin," dedi Sehun hemen. Chanyeol'le aralarında garip bir bakışma geçti, normalde bu bakışmayı fark etmezdim bile ama şu an neler döndüğünü bildiğim için hemen gözüme batmıştı. Chanyeol'ü sakinleştirmek için zaman mı kazanmaya çalışıyordu? Her şeyi batırmışlardı, farkında değil miydi?

"Gideyim o zaman ben?" dedim sesimin bir şeyleri açığa vurmadığını umarak.

"Plan tam olarak ne?" diye sordu Chanyeol.

"Dışarıda buluşacağız, o arkadaşlarıyla konuşuyor şu an. Sonra beni bir yere götürecekmiş, neresi olduğunu bilmiyorum. Hem arkadaşlarıyla tanıştırmak hem de bir şey göstermek istiyor."

"Seni davet etti, öyle mi?" Chanyeol'ün sesi kuşkuluydu.

"Evet," dedi benim yerime Suho cevaplayarak. "Ben de şaşırdım."

"Tamam o zaman," dedi Chanyeol. "Git. Ama tam okul çıkış saatinde burada olacağım. Eğer burada  olmazsan külahları değişiriz." Hafifçe başımı salladım. Bir an önce buradan gitmek istiyordum.

"Gidiyorum o hâlde," dedim. Chanyeol belli belirsiz başını salladı ama ifadesi hâlâ sertti. Hiçbir şey söylemeden arkamı dönüp yürümeye başladığımda ellerim buz gibiydi. Hâlâ beni öldürme planları yaptığına inanamıyordum. Tamam, anlaşmaya uymasının garantisi yoktu ama yine de inanmıştım. Bir katile nasıl bu denli güvenebilmiştim?

Merdivenlerden inerken aklımda bir ton soru vardı. Şimdi ne yapacaktım? Kaçacağım bir gerçekti, Yuta'yla olduğumu düşündükleri için birkaç saat boyunca yokluğumu fark etmeyeceklerdi. Bu benim yararımaydı. Fakat cebimde beş kuruş para yokken, telefonsuzken ve Tokyo'yla ilgili hiçbir şey bilmiyorken ne yapacaktım?

Panikledikçe hareketim de hızlandı. Koşarak merdivenleri inerken şu an tek yapmam gerekenin bir an önce buradan uzaklaşmak olduğunu biliyordum. Buradan uzaklaştıktan sonra bol bol düşünecek zamanım olacaktı zaten. Avcımın pençelerinden kurtulursam iş daha kolaylaşacaktı, çünkü hayatımı garantiye almış olacaktım.

Kolejin çıkışına doğru giderken şimdilik nereye sığınmam gerektiğini biliyordum. Yokluğumu fark ettiklerinde her yeri aramaya başlayacaklarından emindim ve göz önünde olmaya cesaret edemezdim. Okulun yakınındaki kumsalda bir yerde saklanırsam kimse oraya bakmazdı. Çünkü beni ya polis merkezlerine yakın bir yerde ya da kalabalıkta arayacaklardı.

Güvenliği geçip kumsala doğru yürümeye başladığımda zihnim paramparçaydı, nefret ya da korku bile yoktu. Sadece tüm bunların bir an önce bitmesini istiyordum. Hatta içimde bir yerlerde teslim olmamı söyleyen bir taraf bile vardı.

Boş ver, diyordu o taraf. Son gördüğün şey açık kahve gözler olsun, ne yazar?

Ama pes edemezdim. Bu oyunda ortaya sürülen sadece benim hayatım değildi. Kaybedersem sadece benim elimdekiler alınmayacaktı. Bu düşünce bacaklarıma güç verdi.

Öğle güneşinin altında kumsala hızla ilerlerken başarısız olan ilk kaçma girişimimle karşılaştırılacak olursa ikincinin başarılı olduğunun farkındaydım.

Ben, Byun Baekhyun, beni öldürmeye yemin etmiş bir katilin, Park Chanyeol'ün elinden kaçmıştım.

katil - chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin