"Gel buraya," dedi beni daha da yakınına çağırarak. Ona bıkkın gözlerle baksam da dediğini yaptım. "Arkanı dön." Ne demek istediğini anlamadığım için duraksadım. "Arkanı dön," diye tekrar etti. Birkaç saniye gözlerinin içine bakıp öylece dursam da ısrarcı tavırları karşısında söylediğini yaptım.
"Derin bir nefes al ve nefesini tut," dedi emredercesine. Nefes tutmanın bir erkeği kendine âşık etmekle ne alakası vardı? Yine de sabredip dediğini yaptım, bana iyice yaklaşıp bir elini karnıma yerleştirdiğinde nefesim kesilince bunu yapmak daha kolay olmuştu.
"Sakin ol," dedi gerildiğimi fark edince. "Voleybol bilek gücüyle alakalıdır ama pozisyonu iyi ayarlamazsan sorun çıkarır." Varlığını oldukça belli eden eli, karnıma biraz daha baskı yaptı. "Kendini salma," diye uyardı beni.
"Chanyeol..."
"Hafifçe dizlerinin üstüne doğru eğil ve manşet pozisyonunu al. Oynarken nefesini tutman aptallık olur ama sen alışana kadar nefesini tutsan daha iyi olur." Karnıma dokunduğu yer yanıyordu sanki. Dediğini yapıp hafifçe eğildim ve ellerimi birleştirdim. Boşta kalan eliyle dirseklerime baskı uyguladı ve kolumu dikleştirdi. Ardından elini bileğimin biraz üstüne koydu.
"Tam bu noktayla vurman gerekiyor."
"O noktayla vuruyorum zaten." Bana bu kadar yakınken ve kokusunu duyuyorken düşüncelerimi toparlayabilmem ve konuşabilmem sanırım bir mucizeydi.
"Gücünü orantısız kullanıyorsun," dedi. Gözlerimi devirdim.
"Küçüklükten beri voleybol eğitimi alıyorum ve takımda oyuncuyum. Ve sen gelmiş bana nasıl manşet atıldığını öğretmeye çalışıyorsun. Benim de iyi olduğum konular var Chanyeol Bey." Nefesimi bıraktım.
"O zaman top neden yamuk gidiyor? Eğitim alman, gücünü iyi ayarlayamadığın gerçeğini değiştirmez."
"Çünkü top yerine senin kelleni düşünüyorum," diye homurdandım. "Elimde senin kafan olduğunu düşünmek maalesef nazik davranmama engel."
"İyi olduğumu biliyorum. Senin düşüncelerin bunu değiştirmez. Beni biraz küçümsemeyi bıraksan benim de iyi olduğum konular olduğunu görürsün."
"Evet, görüyorum." Yüzünü görmesem de açık kahve gözlerini kıstığını hissettim. "Kendini, seni sömürecek serserilerin önüne atmakta üstüne yok." Evet, bu konunun bir yerden patlak vereceği zaten ortadaydı ama bunu bilmeme rağmen gerildim.
"Doğru," dedim boş bir sesle. "Senin de onlardan farkının olmamasından anlayabiliriz bunu... Salak gibi seninle anlaşma yaptım bir de."
Karnımdaki eli kaydı ve kolu sert bir şekilde belimi kavradı. Beni birden kendi bedenine yapıştırınca nefesim kesildi. Dudakları, saçlarımın üzerinden kulağıma yönelince tüylerim diken diken oldu.
"Eğer biraz da olsa onlara benzeseydim..." diye fısıldadı. "Her gece benim için çalışırdın. Belki de haklısındır, onlar gibiyimdir. Ama onların gördüğü gibi görseydim seni, pozisyondan pozisyona sokardım." Elleri tehlikeli bir şekilde vücudumda yukarı çıktı. "Beni sinirlendirme," diye uyardı. "Ne yapacağım belli olmaz."
Bir süre şaşkınlıktan kilitlenip kalsam da kendimi toparlamam uzun sürmedi. Chanyeol'ün kollarından kurtulup hızla ona dönerken gözlerim yanıyordu.
"Bir daha bana dokunursan..."
"Ne yaparsın?" dedi alayla.
"Dün gecenin acısını böyle alçak yöntemlerle çıkaramazsın." diye tısladım. "Hadi vur! Yine ben yokmuşum gibi davranmaya devam et. Yine alnıma bir silah daya. Yine oradan oraya savur, yine boğazıma yapış!"
Öylece gözlerimin içine baktı. Öfkeyle ittim onu, bir adım geriledi ama benim tüm gücümü kullanmam karşısında zerre kadar etkilenmemişti.
"Ben bu tavırları hak edecek hiçbir şey yapmadım!" diye bağırdım. "Gör artık şunu!"
Daha kusacak bir ton cümle vardı ama spor salonunun kapısı açılınca hepsi dilimin ucunda kaldı. Refleks olarak başımı kapıya çevirdim, Yuta başını içeri uzatmış bize bakıyordu. Yüzünden ne düşündüğü belli olmuyordu ama bakışları sertti. Öğleden önce derslerde yoktu, dün gece geç saatlerde onu dışarıda gördüğüm için uyuyakaldığını tahmin etmek zor olmamıştı.
"Baekhyun?" diye sordu düz bir sesle. Bakışları Chanyeol'e yöneldi ama Chanyeol ona değil, bana bakıyordu. Yuta'ya açıklama yapmak zorundaydım ve açıkçası ne yalan uyduracağımı bilmiyordum.
"Yuta?"
Chanyeol'ün, "Her yerden fırlamasa olmaz sanki," diye homurdandığını duydum ama Yuta'nın duyamayacağı kadar kısık sesle konuşmuştu. Bakışlarım kısa bir an Chanyeol'e kaydı.
"Bugün okula gelmezsin sanıyordum." Yuta'nın sesinde tedbirli bir hava vardı. Elimde olsa hiç gelmezdim tabii. Bıkkınlıkla iç geçirmemek için zor tuttum kendimi.
"O kadar da kötü hissetmiyorum," dedim. "Senin ne işin var burada?"
"Katsumi Sensei'yi arıyorum. Beden öğretmeni." dedi hocaları henüz tanımadığım için. "Ne zaman gitti?"
"Hiç burada değildi ki," dedim. Chanyeol'le öğlen arasından bu yana baş başaydık. Yuta'nın bakışları tekrar Chanyeol'e kaydı.
"Birazdan ders zili çalar," dedi Yuta. "İşin yoksa beraber gidelim?" İkisi de birbirini tamamen yok sayıyordu. Chanyeol'e bakmamak için zor tuttum kendimi, onun her teklifini kabul etmemem gerektiğini gayet açık bir şekilde belirtmişti. Ama burada onunla kalmak istemiyordum, çok sinirliydi ve sinirliyken yaptıkları beni korkutuyordu.
"Olur," dedim her ne kadar Yuta'yla konuşmak istemesem de. "Bizim çalışmamız da bitmişti zaten." Chanyeol'e aldırmadan yürümeye başladım, tam yanından geçip Yuta'nın yanına gidecektim ki beni durdurdu. "Hayır," dedi tehlikeli sayılacak kadar sakin bir sesle. "İşimiz bitmedi."
Chanyeol gözlerini Yuta'ya çevirdi. Gözlerinde öyle bir ifade vardı ki neden burada olduğumuzu ve Yuta'yı kendime âşık etmeye çalışmamın asıl sebebini bir kez daha merak ettim. Daha onu sekiz yaşındaki biri ona ne yapmış olabilirdi?
Chanyeol'ün zihninin nasıl işlediğini unutmamak gerekirdi. Yuta'nın yüzündeki ifade değişmedi.
"Baekhyun işinizin bittiğini düşünüyor," dedi Yuta. Ben umurunda olmasam bile Chanyeol düşmanca bir havaya bürünmüştü, Yuta'nın da buna sessiz kalmayacağı zaten ortadaydı.
"Sorun değil, Yuta," dedim olay çıkmasını istemediğim için. "Chanyeol'ün konuşması gereken bir konu daha var sanırım."
"Hayır, bal gibi de sorun," dedi Yuta kulaklarına inanamıyormuş gibi. "Dün gece o sokakta ne yapıyordun? O kılıkla gecenin bir yarısı başına gelebilecekleri düşünmüyorken şimdi seninle konuşmayı mı düşünüyor?"
Chanyeol ona doğru döndü. İşte şimdi işler kızışacaktı.
"Baekhyun seni neden ilgilendiriyor?" diye sordu Chanyeol dümdüz bir sesle.