Kaçırılana kadar kendimle ilgili farkında olduğum tek şey buzdan duvarlarımdı. Bazen o duvarın önüne bağdaş kurar, oturur ve tırnaklarımla kazıyarak resimler çizerdim. Bazen sırtımı soğuk duvara yaslar ve kendi karanlık zihnimi izlerdim. Bazen boş boş bakar, bazen sadece düşünürdüm.
Fazla içe dönük bir insan olduğumu biliyordum, bazı şeyleri yaşamak ister ama yaşamayadığım için karanlıkta o hayali boğardım. Aslında bir bakıma ben de manevi bir katil sayılırdım. Ne olursa olsun hayatına devam edebilen, hiçbir şey yokmuş gibi davranıp kötü anıları unutan insanlar vardı ve ben onlardan olmayı reddetmiş, hayallerimin katili olmuştum.
Yalnızlık çaresizliğin en aciz evladıydı, ona söz geçirebilmek için zapt edebilmek daha kolaydı. Ve yüzleşmektense kafasını toprağa gömen bir korkak olduğum için çaresizliğe kafa tutmak yerine onun varlığını hiçe saymıştım. Ama işte artık karşımdaydı.
Çaresizlik, ölüm meleğini andıran güzel bir bedene yerleşerek karşıma çıkmıştı. Park Chanyeol.
Ölümü daha önce de hiç düşünmüş müydüm?
Chanyeol ve Yuta'yı güç bakımından kıyaslamak gerekirse ikisi de güçlü duruyordu ama Chanyeol şu an daha avantajlıydı. Yuta'dan beş altı yaş büyüktü ve gücünü kaslarından değil, nefretinden alıyordu.
Yuta'nın şaşkınlığını buram buram hissedebiliyordum, böyle bir şeyin aklına düşmediği apaçık ortadaydı. Chanyeol düşüncelerini saklamakta profesyoneldi, ortada dönen olayları bilmeme rağmen mimiklerine yerleştirdiği yanıltıcı ifadelerle beni bile şaşırtabilirdi. Yuta'nın bir şeylerden şüphelenmesi mümkün değildi ama ne gariptir ki Chanyeol'ü durdurabilecek gücü olmasına rağmen Chanyeol yüzüne sıkı bir yumruk indirdiğinde karşılık vermedi.
Birkaç adım gerilerken ben oturduğum tabureden kalkmıştım bile. Yuta ağzına dolan kanı silerken barmen olduğu yerde kalmıştı, burası Yuta'nın ailesine ait bir mekândı ve patronun oğlu dayak yemek üzereydi. Tabii dışarıdan görülen şey dayak yemekti ama maalesef olay o kadar basit değildi.
Patronun oğlu öldürülmek üzereydi.
Yuta gözlerini Chanyeol'e çevirirken şaşkınlığını büyük bir başarıyla gizlemişti. Yuta'nın bana göstermediği ama genellikle çevresindeki insanlar tarafından bilinen karanlık ifadesi suratına yerleşirken Chanyeol'ün bana Yuta'nın fotoğrafını gösterdiği günü hatırladım. İşte bu çocuk o fotoğraftaki adama benziyordu.
"Sende bir iş olduğunu zaten anlamıştım," dedi Yuta uzun saçlarını geriye atarken. "Ama bu aklıma bile gelmezdi."
"Şımarık, kendini dokunulmaz sanan zengin piçin teki olduğun için olabilir," dedi Chanyeol soğukkanlı bir sesle. Ama ben yine de öfkesinin tadını alabiliyordum.
Yuta ona kısa bir bakış attı. "Sen değilsin sanki."
Chanyeol bir kez daha yumruk atınca Yuta dengesini kaybedip yere düştü. Ben onları izlerken ne yapacağımı şaşırmıştım fakat Chanyeol'ün intikam konularında gözü döndüğü için bir şey yapma cesaretim de yoktu. "Seninle benim aramda en ufak bir benzerlik yok."
Chanyeol, Yuta'nın yakasından tutup onu ayağa kaldırdı.
"Bence yeterince benziyoruz. Babalarımız avukat, ikimiz de şımartılarak büyüdük. Sungjin amcanın her akşam başka bir kızla gezdiğini söylediğini hatırlıyorum. Altında lüks arabalar var ve kendini dokunulmaz sanıyorsun."
Chanyeol'ün yüzünde öyle karanlık bir ifade belirdi ki bir adım gerilerken Chanyeol, Yuta'nın karın boşluğuna dizini geçirince Yuta acı bir sesle inledi.