12

987 97 18
                                    

Park Chanyeol hayatımda en çok önem verdiğim şey olan özürlüğümden daha ne kadar kan akıtacaktı?

"Biraz kendinden bahsetsene Baekhyun."

Uzun zaman sonra adımın dile getirildiğini duymak duraksamama sebep oldu. Kaçırıldığım günden bu yana Chanyeol bir kere bile adımı ağzına almamış, benden bir şeymişim gibi bahsetmişti. Bu durumu artık sindirmeye başlamışken Sehun'un yönelttiği bu soru boş bakışlarımı üzerine çekti. Kendimden bahsetmeyi sevmezdim.

Gözlerimi hemen karşımda oturan Chanyeol'e çevirdim, benimle ilgilenmekten çok önündeki yemeğe bakıyordu. Yolculuğumuzun bitmesine birkaç saat kalmıştı ve mola vermiştik. Açıkçası onunla yolculuğa çıkmak tahmin ettiğimden daha zordu, beni öyle bir görmezden geliyordu ki kendi varlığımdan şüphe duyuyordum. Sessizliği, normalde suskun olan bana bile taş çıkaracak türdendi.

"Ne öğrenmek istiyorsun?" diye sordum Sehun'a. Normalde bana kendim hakkında soru yöneltildiğinde cevapsız bırakırdım fakat sonu gelmeyen düşüncelerimin içinde boğulmaya başladığım şu son birkaç günde konuşmaya ve kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı.

"Kaç yaşındasın mesela?" Gözlerim yine Chanyeol'e kaydı. Acaba sesimi duymak ona ne hissettiriyordu?

"On sekiz." Chanyeol bana baktı. Zaten bu sorunun cevabını bildiklerini biliyordum, Sehun benden on sekiz yaşında bir çocuk diye bahsetmişti.

"Nerelisin?" Ben de bir an Chanyeol'ün gözlerinin içine baktım fakat bakışlarım orada oyalanmadı.

"Koreliyim." Japonyada olduğumuz için şehir vermeden direkt olarak koreli olduğumu belirtmiştim. Muhtemelen onlar da koreliydi fakat Chanyeol'den emin değildim.

"İlginç birine benziyorsun." dedi omuz silkerek. "Geride bıraktığın bir sevgilin var mı?"

Tam daha önce hiç sevgilim olmadığını söyleyecektim ki Chanyeol'ün elindeki kaşığı gürültülü bir şekilde tabağa koymasıyla irkildim ve anında dilime kilit vurdum. Chanyeol arkadaşına ters bir bakış attı ve ardından o güzel gözleri çirkin bir duyguyla bana döndü.

"Soru sorma şuna." dedi Sehun'a. Bakışlarımı Chanyeol'e çevirdim. Bunda zamandır bana kötü davranmıştı, özellikle beni kaçırdığı ilk günler daha kötüydü fakat anlaşmamızdan sonra biraz yumuşadığını sanıyordum. "Onun hakkında bir şey bilmek istemiyorum."

Ağzından dökülen kelimeler iştahımı kaçırırken onun aksine yavaşça ve sessizce kaşığımı tabağın kenarına koydum. Sehun da şaşırmış gibi görüyordu. Bir an masadaki gerginliği takip eden sessizlik ve duraksama ağır geldi, bu değersizlik hissi içimde bir şeylerin çökmesine sebep oldu. "Ben bir lavaboya gideyim." dedim yerimden kalkarken Chanyeol gözlerini demir gibi bir ifadeyle bana dikince dursaksadım. "Yani, gidebilir miyim?"

"Git." Lavaboya gittiğimde bir dinlenme tesisinde olduğumuz için içerisi kalabalıktı, kalabalığa resmen temiz bir yerdi burası. Sarı ışık saçlarıma dökülürken aynadaki yansımama baktım. Işıktan dolayı saçlarım olduğundan daha açık renk görünüyordu, görüntümde beni rahatsız eden bir şeyler vardı ama bunun giydiğim kıyafetle veya saçımın şekliyle alakası yoktu. Zaten üstümdeki kıyafetler ve saçım da gayet düzgündü. Sorun yüzümdeki ifadeydi.

Üzgün görünüyordum.

Bunu değiştirmeye çalıştım, Chanyeol'ün beni üzdüğünü görmesini istemiyordum. Bu büyük ihtimalle ona zevk verirdi; sözleri ve gözleri yeterince kırıcıyken benim üzüntümden memnun olmasını görmek istemiyordum. Sessizce masaya döndüğümde yeni yemeklerin geldiğini görmüştüm. Bu yemekler daha çok benim gibilerin yediği yemeklerdi. Chanyeol ve iki arkadaşının dış görünüşünden bile daha lüks ortamlara ait oldukları anlaşılıyorken Chanyeol'ün seçimi beni şaşırtmıştı. Luhan ve beni götürdüğü kafeyi anımsadım, orası da daha çok benim gibilere hitap ediyordu. Acaba böyle yerleri seçmesinde benim bir payım var mıydı?

katil - chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin