6

1.1K 119 8
                                    

"Bir insan neden suçsuz olduğunu düşündüğü birini ölüme atsın ki?" diye devam ettim. "İnsanlar hep bunu yapar," dedi artık rahatsızlık veren ifadesizliğiyle.

"Eğer Sehun ve Suho haklıysa ve masumsan bunu kabul edebilirim. Fakat diğer konulara gelince... Hiç de masum biri gibi durmuyorsun. İnsanlar neden seni sevmiyor?" Tam da nokta atışı yapmıştı, en hassas olduğum noktama dokunduğunun farkında mıydı acaba? "Gülümsemeyi bile bilmeyen birinin dünyanın adaletsizliğinden haberdar olması gerekmez mi?" Cevap vermedim.

"Asıl sen söyle." dedi benim bir şey söylemeyeceğimi anladığında. "Benimle oyun mu oynuyorsun? Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyorum."

"Ben neysem oyum," sesim ilk defa onunki kadar ifadesiz çıkmıştı. "Oyun falan da oynamıyorum."

"Duvarların arkasına saklanman seni kurtarmayacak, küçük."

"Bana öyle hitap etme," dedim hâlâ ifadesizliğini koruduğum sesimle ama tepki vermedi.

"Gözlerindeki kaçıp kurtulma istediğini görebiliyorum," dedi kapıya yönelirken. "Bol şans, emin ol şansa çok ihtiyacın var."

Odadan çıkıp kapıyı üstüme kapattığında öfkeyle yatağa yöneldim ve biraz da olsa hırsımı çıkarmak için yastığı kapıya fırlattım.

Ceketi alıp üstüme geçirdim, ne kadar yıkanırsa yıkansın kokusu kaybolmayacak gibiydi. Konusunu tanımlayamıyordum, parfüm kokusunun altında başka bir kolu daha vardı. Fermuarı boğazıma kadar çekerken ceketin içinde kaybolmuştum ama umursamadan saati de cebime attım. Ardından tekrar pencereye yönelip bütün gücümü kullandığım birkaç denemeden sonra camı açabildim. İçerisi buz gibi havayla dolarken seri bir hareketle bir bacağımı dışarı atmıştım bile. Dışarı süzülürken gözlerim kapıdaydı. Bu dengesiz herifin ne yapacağı belli olmuyordu. Canı sıkılınca bana zarar vererek zaman geçirmeye çalışıyordu ki bu konuda çok başarılı olduğunu itiraf etmem gerekirdi. Ayaklarım yere değerken gözlerim çevreyi taramaya başlamıştı bile. Güneşin batmasına henüz vardı ama zamanın bana çok büyük bir pay bıraktığı da söylenemezdi. Gözlerim, acıyan ellerime kaydı, pencereyi açmak için tüm gücümü kullanmak zorunda kalınca tırnak izleriyle dolu olan avuçlarım kıpkırmızı olmuştu. Yakalanmaktan korktuğum için hemen harekete geçtim, ön tarafta araba vardı ama oraya gitme riskini alamazdım. Gitsem bile arabanın kilitli olduğunu tahmin etmek için dâhi olmaya gerek yoktu. Koşarak koruluğa dalarken odaya gelmemesi için içimden dua ediyordum. Çok zamanım yoktu çünkü pencereden içeri dolan soğuğu kısa zamanda hissedeceğinden emindim. Yine de fark etmeden önce odaya uğrama ihtimali de vardı. Durup etrafı inceleyecek vaktim yoktu ama yüzeysel olarak gördüğüm şeylerden çıkardığım sonuç, hava karardığı taktirde yolumu bulamayacağımdı. Belki patika yolu takip etsem hava şartlarının çok da önemi olmazdı. Tabii patika yoldan ilerlemenin tam bir aptallık olacağını da unutmamak gerekirdi. Patikaya çıkma planım zayıflarken koruluğun içine biraz daha daldım, Chanyeol kaçtığımı fark ettiği an büyük olasılıkla patikaya bakardı. Bu herkesin aklına gelebilecek ilk şeydi çünkü en mantıklısı o yolu takip etmekti, bunu fark etmek yeni bir yön belirlememe sebep olmuştu. Bacaklarımın dayanabildiği kadar koştum, ardından yeterince uzaklaştığıma karar verip soluk soluğa durdum. Zorla yutkunup çevreme bakarken olabildiğince soğukkanlı olmaya çalışıyordum, eğer ufak bir paniğe kapılırsam tökezlerdim ve benim düşme lüksüm yoktu.

Uzaklaştığım barizdi. Gözlerimi kapatıp nefesimi düzene sokmaya çalıştım, akşam saati yaklaştıkça hâlsizliğim kendini göstermeye başlamıştı. Ateşi gittikçe yükselen birinin daha da üşüyeceğini biliyordum ama şu an ki üşümem havadan mı yoksa hastalıktan mı kaynaklanıyor, çözemiyordum. Koşmak istedin ama kendimde o gücü bulamayınca yürümeye başladım. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı fakat karanlık tamamen çöken kadar yolu bulma şansım yüksekti. Tabii bir de yolu bulunca beni kurabilecek bir araba bulamama ihtimalim de vardı. Diğer ihtimal ise Chanyeol'ün beni bulmasıydı ve bu kurtlara yem olmaktan daha kötüydü.

Aklıma ilişen kötü düşüncelerle birlikte hızımı artırırken ateşimin iyice yükseldiğinin farkındaydım. Bu, durumumu daha da beter hâle getirmesine rağmen durmuyordum ve inadıma karşı bedenim ters tepkiler veriyordu.

Elimde kalan o kısa süre içinde hiçbir şey yapamayacağımı bildiğim için durdum. Ellerimin tersini yanaklarıma bastırdım; âdeta alev almış bedenim tir tir titriyordu benı iki zıt durum beni daha kötü bir duruma sokuyordu.

Gövdesi kalın bir ağacın kenarına oturdum ama bunu yaptığımın hayal meyal farkındaydım. Henüz ağzım kurumamıştı bu ateşin dudaklarıma da sıçrayacağından emindim. Gözlerimi kapatıp kendimi toparlamaya çalıştım.

İlk başta sadece üşümek ve yanmak vardı ama ardından alevler anılarınıza sıçrayınca iş bir de zihinsel bir boyuta taşınıyordu.

Bilinçaltım bütün ayrıntıları toplayıp önüme döktüğünde Chanyeol'ün ilk tanıştığımız anda tam gözbebelerime baktığını şimdi fark ediyordum. Beni inceliyorken gözlerinde tedbirli bir öfke vardı, sabırsız bir nefretti bu.

"Ben hiçbir şey yapmadım," bu ses bana mı aitti? Kendi sesim kulağıma daha önce hiç bu kadar çaresiz gelmemişti. Kendimi hiç bu kadar güçsüz hissetmemiştim. Ağladığımı normalde fark edemeyecek kadar kötüydüm ama gözyaşlarım da sıcaktı. Ölmek istemiyordum. Tekrardan Chanyeol'ün eline düşmek istemiyordum.

"Seni aptal," bu sesin bana ait olmadığına emindim. Başka bir anının bana saldırdığını düşündüm ama bu anı olamayacak kadar berraktı. Bir el alnıma dokundu ve o sert koku burnuma çarptı.

"Chanyeol?" diye sordum güçsüz bir sesle, dudaklarım bu isimle ilk defa şekillenirken nefesimin o kavurucu sıcaklığında bir dua gibi dökülmüştü. Burada mıydı? Yoksa hayal mi görüyordum?

"Sus," diye azarladı beni.

"Lütfen beni bırak," diye mırıldandım. "Ben hiçbir şey yapmadım."

"Biliyorum," Sesi ifadesizdi.

"Alo?" Chanyeol'ün sesi çok uzaklardan geliyor gibiydi. "Sehun? Çocuğu buldum." Bir el yine alnıma dokundu. "Ateşi var."

"Lütfen beni bırak," diye mırıldandım yine.

"Sayıklıyor." Chanyeol beni duymazdan geliyordu. Bir an sessizlik oldu, o süre içinde alnımdaki büyük elin yanağıma kaydığını hissettim. Dokunuşu sert değildi ama nazik olduğu da söylenemezdi.

"Belki de onu ölüme terk etmeliyim."
Korkuyla irkildim. Chanyeol de bunu fark etmiş gibiydi.

"Beni evime götür!" dedim çaresizce. "Ben sana hiçbir şey yapmadım!"
Chanyeol bir süre karşı tarafı dinledi. Ardından sıkıntıyla iç geçirdiğini duydum. Elini yüzümden çekmişti.

Güçlü bir el sırtıma kaydı, diğer el de bacaklarımın altına yerleşti. Birden oturduğum yeri hissedemedim, onun kokusunu artık daha yakından alabiliyordum. Başımın arkaya doğru düşmesiyle bütün görüntüler zihnimin duvarlarına çarparak dağıldı, bu rahat bir pozisyon değildi ama düzeltebilecek güçte de değildim. Yürümeye başladı, beni o kadar rahat taşıyordu ki ilk defa kırılgan hissettim.

"Ben seninle ne yapacağım?"

Bilincim tam olarak kapanmadan önce duyduğum son şey, bir katilin kurbanından çok kendine yönelttiği bu soru oldu.

katil - chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin