"Seni öldürmeyeceğim," dedi bıkkın bir sesle. "Gözlerini aç." Gözlerimi tekrar aralarken gözlerine bakmama kararı aldım ve bakışlarımı dudaklarına çevirdim.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?" sesim pürüzsüz çıkmıştı, boğazımı temizledim.
"Benim yerimde olsan ne yapardın?" diye sordu. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Bu soruyu sorarken ciddi olamazdı, öyle değil mi? Yine de oyun oynuyorsa ben de ona uyma konusunda kararlıydım, belki farkında olmadan kendi yararıma olacak bir hamle yapardım.
"İntikamımı alırdım," dedim dürüst olarak.
"O zaman niye..."
"Ben intikamı babamın ölümüne sebep olanlardan alırdım, kendi kafama göre planladığım bir oyunda masumların canını alarak değil."
Dudakları tehlikeli bir ifadeyle kıvrıldı ve tekrar gözlerine yönelen gözlerim orada o alaycı ışığı gördü. Hemen söylediğim cümleyi tarttım, yanlış bir şey mi söylemiştim? Ben anlamadığımı belli eden bir ifadeyle bakarken o salonun içinde ilerlemeye başladı. Dış kapıya doğru yürüdüğünü görünce şaşırdım. Chanyeol kapıyı açtı ve bana döndü. Ardından ceketinin cebinden bir şey çıkarıp bana fırlattı.
Araba anahtarını havada yakalarken şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Bana arabasının anahtarını niye veriyordu?
"Sanırım haklısın," dedi alayla. "Masum birini öldürmek intikam olmaz. Sebep olanların peşine düşmeliyim ve listem bayağı kalabalık. İşim çok." Eliyle dışarıyı gösterdi. "Gidebilirsin küçük."
Yüzümdeki ifade nasıldı bilmiyorum ama onun ruhsuz bir şekilde gülmesine sebep oldu.
"Merak etme, peşine düşmeyeceğim." Duraksadı. "Eh, belki listemin başını çeken abini ziyarete geldiğimde yine birbirimizi görürüz ama uzun sürmez emin ol."
Şimdi o soruyu bana neden sorduğunu anlamıştım. Verdiğim cevap dünyadaki en ahmak cevaptı, resmen bu yabancıyı Baekbeom'un üstüne salıyordum. Benim için Baekbeom, Chanyeol'ün babasının ölümünden sorumlu değildi çünkü onu tanımıyordu. Bir düşmanlıkları yoktu, benim için asıl suçlu, o adamı o hâle getirenlerdi.
"Hayır," dedim dehşet içinde. "Hayır, Baekbeom'a dokunamazsın!"
"Seni öldürmeyeceğim işte. Başından beri istediğin bu değil miydi?" güldüm ama bu daha çok şaşırdığımı gösteren bir tepkiydi.
"İstediğim bu değil!" diye bağırdım.
"O zaman ne?" diye sordu tehlikeli derecede sakin bir sesle. Kapıyı açık bırakıp bana doğru yürümeye başladı, içeri giren soğuğun yanında Chanyeol'ün buz gibi bakışları üşümeme sebep oluyordu. "Seni ve aileni rahat bırakmam mı? Çok şey istiyorsun."
"Babanın ölümüne sebep olan diğer insanların aksine babamın ve abimin kötü bir niyeti yoktu," dişlerimi birbirine bastırdım. "Niye benim ailemle uğraşıyorsun? İstediğin intikamsa git al ama benim ailem hiçbir şey yapmadı!"
"Çocuk mu kandırıyorsun?"
Sıkışan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım, sadece oyun oynuyordu. İdam edilmek üzere olan birine son istediğini sormak kadar saçmaydı tüm bunlar. Acilen bir şeyler düşünmem gerekiyordu.
"Biraz mantıklı düşün," diye yalvardım. "Beni veya ailemi öldürmen sana hiçbir fayda sağlamayacak." Daha etkili bir şeyler...
"Hem düşmanlarını da eğlendirmiş olursun. Bir polisi öldürmek dışarıdan görüldüğü kadar basit değil, hele ki Seoul emniyet müdürünün oğlunu öldürmek..." Yutkundum. "Yapma."