"Baekhyun!" İşte bu da Chanyeol'ün sesiydi.
Başım hızla Chanyeol'ün sesinin geldiği yöne dönerken kulaklarımı sağır eden nabzım yüzünden neler dediğini çok net duyamamıştım. Böyle bir oyunu oynamayacaktım, buna gücüm yoktu. Bir an göz göze geldik. Chanyeol'ün yanında iki tane adam vardı ve kollarından tutuyorlardı. Ona zarar vermiyorlardı, sadece kaçmasını engellemek için sıkıca tutmuşlardı. Hoş, kaçma lafı yanlış bir ifadeydi. Park Chanyeol kaçmazdı.
"Ne kadar bitkin de olsan Park, seni tutan adamların elinden kurtulacağını biliyorum." Chanyeol gözlerini bile kırpmadan adama bakıyordu ve gözlerinde korkunç bir ifade vardı.
"Kimsin sen?"
"Tanımayacaksın ama Changkyun." Elindeki bıçağı yavaşça tekrar boğazıma getirmişti. "Kurtulursan çocuk ölecek. Sen de yoluna devam edebilirsin. Ama bir seçeneğin daha var. Çocuğu kurtarabilirsin. Teslim olarak."
"Sesin daha çok ikinci seçeneğin olmasını ister gibi çok umutlu çıkıyor," dedi Chanyeol düz bir sesle.
"Park Chanyeol'ün zaafı kolay bulunmuyor," dedi Changkyun alayla.
"Zaaf mı?" Chanyeol ruhsuz bir şekilde güldü. "Onun benim zayıf noktam olduğunu mu düşünüyorsun? Hayır. Umurumda bile değil. Öldür."
Bir an verdiğim nefesin dilimi yaktığını hissettim. Kalbim paramparça olurken kendime kızıyordum. Bunu zaten biliyordu, ne diye kırılıyordu ki? Omuzlarımı düşürmemek için kendimi zorladım, gözlerini bir an olsun Chanyeol'den ayırmıyordum. Changkyun gülerken bana baktı. "Sarılıp uyuduğun adama söylemek istediğin bir şey yok mu Baekhyun?"
"Kes sesini, oyunun kurallarına uy ve öldür beni. Sonra ne halt yiyorsanız yiyin." Gözlerindeki şaşkınlığı netlikle görebiliyordum. Gözleri sadece bu kadar mı der gibi bakıyordu. "Yalvaracağımı mı düşünüyordun yoksa?" Sırıttım.
Bıçak tereddütsüz kalbime saplanmak için havalanırken hâlâ Chanyeol'e bakıyordum. Ölmeden önce göreceğin son şey benim gözlerim olacak, demişti, benim yüzüm. İşte söylediği şey gerçekleşiyordu. Chanyeol gözlerimi kaçırmamı beklemiş gibi gözlerime bakıyordu ama en sonunda gözlerini kaçıran o oldu. Çenesi kaskatıydı ve yüzünde işkence çeker gibi bir ifade vardı. Derin nefesler alıp veriyordu. Duygularından taviz vermeyen adam benim için mi üzülüyordu? Başını kaldırıp sakince bana baktı, gözlerinde garip bir ifade belirmişti. Bir planı mı vardı?
"Dur."
Bıçak tam kalbime inecekken söylemişti bunu, sesi o kadar net çıkmıştı ki. Changkyun dururken Chanyeol bakışlarını ona çevirdi. Changkyun zafer kazanmış gibi gülerken, "Umurunda değildi?" diye sordu.
"Zaafımı öldürebileceğini gerçekten düşündün mü?" Chanyeol'e inanamaz gözlerle bakarken o kadar kıvrak bir hareketle kolunu tutan elden kurtuldu ve dirseğiyle adamın burnuna vurdu ki şaşkınlıkla bana baktım. Chanyeol'ün zaten bunu yapabileceğini biliyordum ama onu hiç böyle görmemiştim. Adam inleyerek burnunu tutarken Chanyeol diğer adama yönelmişti ki afallayarak Chanyeol'e yürüyor olan Changkyun'un bacağına arkadan tekme atarak dizlerinin üstüne düşmesini sağladım. Ayağımla eline vuruyorken bıçağın Chanyeol'ün önüne savrulduğunu görmüştüm. Saçından çekerek yere eğdim ve karın boşluğuna sert bir tekme geçirdim.
Yine de daha on sekiz yaşındaydım, bu tür şeylerle hiç alakam yoktu ve yirmili yaşlarındaki bu iki adam kadar deneyimli değildim. Başımı kaldırıp Chanyeol'ün ne durumda olduğuna bakacakken koluma kaynar su dökülmüş gibi sıcak bir şeyin aktığını hissettim. Elim anında koluma gitti. Chanyeol elinde bıçak olan Changkyun'a yönelmişti. Elimi çekip parmaklarıma bulaşan kaygan ve sıcak sıvıya baktım, kırmızı sıvı parmaklarımın arasına girmişti. Kolumdaki yanma hissi gitgide artarken Changkyun'un hareketleri kaçmaya çalışır gibiydi.