41

845 77 10
                                    

Zamanında zihnime ektiğim yalnızlık düşüncesi yıllandıkça filizlenmiş, dalları benliğime yayılarak ruhumu ele geçirmişti; bu yalnızlığa eşlik eden şey ise başka hayatlar olmuştu. Kitap, film veya dizi olsun, hiç fark etmezdi benim için. Yaşayamadığım bir dünyanın içine adım atmak benim için kurtuluşun kapısıydı.

Ben buydum.

Elimde tuttuğum kitabın kapağında parmaklarımı gezdirirken bir an Chanyeol'le karşılaşmadan önceki hayatımı yaşıyormuş gibi hissettim. Kore'nin sokaklarının birinde küçük bir kitapçı dükkânı. Orada işe girmemin sebebi gerçekten paraya ihtiyacım olmasıydı, dükkân sahibinin daimî müşterisi olduğum için onu çok iyi tanıyordum. Beni seve seve işe almıştı.

O dükkân şu anda bulunduğum yere göre oldukça döküntü olsa da daha güzeldi. Kocaman, ferah bir yer değildi, aksine küçücük bir alana bütün kitaplar sığdırılmıştı. Kışın hava soğuk olunca ısıtıcı çalışıyor, ısı sayfaların kokusuyla buluşunca etrafa hoş koku yayılıyordu.

Şimdi ise kokan tek şey yanımdaki kadının pahalı parfümüydü. Çalışanı peşine takmış, kitap isimleri söyleyerek ondan kitap çıkarmasını istiyordu. Oysa kitap öyle mi seçilirdi? Kapağına dokunmak gerekirdi, sayfalarını koklamak, hatta açıp bir iki sayfa okumak.

Kadına, gördüğü takdirde rahatsız olacağı bir bakış attıktan sonra seçtiğim kitaplarla birlikte kasaya doğru yürümeye başladım. Chanyeol bana nasıl güvenmişti, bilmiyordum ama kredi kartını ve şifresini vermişti. Bir de elime son model bir telefon tutuşturmuştu, sürekli açık bulunduracaktım ve aradığında açacaktım.

Chanyeol'ün boynuna yaslanmak bana güven veriyordu, onunla birlikte uyuyor ve tüm bunlar yetmezmiş gibi onunla gülüp eğlenebiliyordum.

"Beyefendi?" Aklımdaki düşünceler kafamın etrafımda uçuşmaya başlayıp dağıldı. Gözlerimi kırpıştırarak kariyer kıza baktım, bana dik dik bak bakıyordu. "Toplam 145 lira. Peşin mi taksit mi?"

Boğazımı temizledim. "Peşin."

Elimdeki telefon bir kez daha titremeye başlamadan hemen önce kartı uzattım. Kız nar çiçeği renginde ojeli parmaklarıyla kartı alırken elimdeki telefon ısrarla, Chanyeol'ün öfkesini yansıtırcasına çalmaya devam ediyordu. Ekrana bakmakla yetindim, niye rahat vermiyordu ki? Açmak istemiyordum işte, onun saçmalıklarını duymak istemiyordum. Zamanla yumuşar sanmıştım ama yumuşayan ben olmuştum. Neredeydi benim pençelerim? Bu kadar iradesiz biri değildim ki ben.

Kadın kredi kartıyla birlikte birkaç gereksiz fişi de bana uzatıp poşeti önüme koydu. İçinde romanlarımın bulunduğu poşeti alıp mağazadan çıktım ve nereye gideceğime karar vermek için etrafıma bakındım.

İçimde garip bir sıkıntı vardı, keyfim yoktu ve buzdan duvarlarımın üstüne oturmuş bana dik dik bakan diğer Baekhyun'la tartışıyordum. Burada kalmaya de devam ettiğim her saniye Chanyeol ve onunla ilgili alışkanlıkları tenime işliyordu. Ama onun umurunda bile değilim, bana aldırmıyordu bile. Onun için sadece sapacağı kestirme bir yoldan ibarettim. İçimde hâkimiyetini ele geçirmeye çalışan taraf bana bunları sık sık hatırlatıyor ve bu da bana hiç yardımcı olmuyordu.

Tabii bir de Luhan ve onun, neler döndüğünü bilmediğim iç dünyası vardı. Chanyeol, Luhan'ın sevgilisiydi, en azından Luhan'a soracak olursanız öyleydi. Chanyeol'e karşı ne hissettiğini oturup boylu boyunca konuşmamıştık. Onu son gördüğümde yüzünde bana ve kendine karşı duyduğu endişenin izleri saklıydı. Arkasını dönüp koşmaya başlamış ve kalabalığın içinde kaybolmuştu.

Elimdeki telefona baktım. Acaba nasıldı? Kendini suçladığını ve bulunamadığım her gün kendini yiyip bitirdiğini tahmin edebiliyordum. Onu hep uyarmıştım, takıldığı erkekler bir gün başına bela açacaktı. Ama yanılmışım, onun değil, her zaman yanında sürüklediği benim başıma bela açmıştı. Luhan'ın bunun farkında olduğunu biliyordum. Arkadaşımı tanıyordum.

katil - chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin