23

960 98 8
                                    

"Ey sevdiğim, üzülme! Biliyorum ki sen bana kendi canın için ihanet etmedin ama ben de sana dememiş miydim, bu topraklarda aşklar ölümünedir diye? Bak, şimdi anladın mı? Ben ölürüm ama sen yeter ki üzülme."

Sanki akrep ve yelkovan düşüncelerime takılmış, zaman durmuş ve ben o katilin açık kahve gözlerinde, o anda, bahsettiği o kuyunun içinde hapis kalmıştım. Kafam öyle yoğun, öyle doluydu ki ne dersleri dinleyebilmiştim ne de yanımda oturan Yuta'yla iki üç cümle dışında bir şey konuşabilmiştim.

Bana Şahmeran demişti, bu dünyaya gelebilecek en güzel kadın. Şahmeran derken eninde sonunda öleceğimi vurgulamış olmalıydı ama yine de bana hitap etmek için seçtiği bu isim içimde bir yerlere dokunmuştu.

"İki derstir dalgınsın," dedi Yuta ben çantama eşyalarımı koyarken. "Bir sorun yoktur umarım."

Düşünceli bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Hayır, sadece bir şey düşünüyordum."

"Öğretmenin gözüne çok battın," dedi. "Biraz gıcık biridir, haberin olsun."

"Öğretmenler umurumda değil," dedim iç geçirerek. Gerçekten de öyleydi. Belki de hazır bir koleje gelip gidiyorken öğretmenlerinden yararlanmam iyi olabilirdi fakat şu durumda ne aylar sonra gireceğim üniversite sınavı ne de hedeflediğim üniversite umurumdaydı; geri dönüş biletim bir yana, beni geri götürecek bir şey bile yoktu ortada.

Sınıf arkadaşlarım tek tek sınıftan çıkarken o kadar esmerin arasında sarı saçlar gözüme takıldı. Hemen ardından Yori bana doğru yürümeye başlamıştı. Yanımıza geldiğinde Yuta'ya kısa bir bakış atıp tekrar bana döndü.

"Hadi," dedi aceleyle. "Çalışmamız var."

"Ne çalışması?" dedim anlamayarak.

"Çarşamba ve cuma günleri çıkışta antrenman yapıyoruz." Suçlu olduğunu gösteren bir tavırla dudaklarını büktü. "Sana söylemeyi unuttum, kusura bakma. Bir işin yoktu, değil mi?"

"Hayır yok ama haberim olsa daha iyi olurdu." Şimdi bir de Chanyeol'le konuşup onu ikna etmem gerekiyordu. Aslında ikna olmasa daha iyi bile olabilirdi, hiç voleybol oynayacak havamda değildim.

"Ya, aslında haber veremediğimden bu haftaki antrenmanlara seni çağırmayacaktım ama Chanyeol bana birkaç konuda yetersiz olduğunu söyledi." Şaşkınlıkla baktım ona, kulaklarıma inanamıyordum.

"Ne? Yetersiz olduğumu mu söyledi?" diye sordum şaşkınlığımı gizleme zahmetine girmeden. "Chanyeol'le konuşuyor musunuz siz?"

"Evet," dedi Yori şaşkınlığıma gülerek. "Çok kafa biri. Aynı sınıftayız. Zaten seninle birlikte o da burada kalacak." Kan beynime sıçramıştı. Çok kafa biri derken ne kastediyordu? Aynı sınıfta olduklarını da bilmiyordum. Yori ile Chanyeol'ü yan yana konuşurken düşünmek midemin burkulmasına sebep oldu.

"Ee, ne diyorsun?" diye sordu Yori ben cevap vermeyince.

"Tamam, kalalım. Ama şey diyorum, antrenman yerine maç yapsak?" Cevabını beklemeden Yuta'ya döndüm. "Voleybol oynamayı biliyor musun?" Yuta bir an şaşırsa da başını olumlu anlamda salladı. "Güzel." Tekrar Yori'ye döndüm. "Sen ve Chanyeol, ben ve Yuta. Bir maç yapalım."

Normalde insanların düşüncelerini ve söylediklerini umursayan bir insan değildim ama söz konusu altında Chanyeol'ün imzası bulunan cümleler olunca sinirleniyordum. Yori, Chanyeol'ü çağıracağını söyleyip sınıftan çıktı. Yuta'ya döndüm.

"Daha tanışalı bir iki gün oldu ama senden bir şey rica edebilir miyim?" Aslında her şey çok hızlı ilerliyordu. Böyle şeyler oluyor muydu normal hayatta? Biri bana hiç bilmediğin bir şehirde bir katille okula gideceksin, ilk günden kendi isteğinle voleybol takımına gireceksin, bir çocuğu kendine âşık etmen gerekecek ve o çocukla muhabbeti hemen kuracaksın dese boş bakışlarımı yüzüne dokundırmaktan öteye geçmezdim ama şimdi gerçek oluyordu hepsi, daha günler önce fotoğrafta gördüğüm çocuk yanımda durmuş bana bakıyordu.

"Tabii."

"Genellikle eğlenmek için her türlü yola başvuracak bir tipe benziyorsun." Bu lafım üzerine Yuta şaşırdı. "Kötü anlamda söylemedim. Daha önce yaptığın, seni eğlendiren ama çok da tehlikeli bir şey söylesene mesela."

"Sana neden güveneyim?" diye sordu gözlerini hafifçe kısarak.

"Güvenmen için bir sebep yok," dedim omuz silkerek. Aniden gardını alması, kendimi geri çekme arzumu kamçılamıştı fakat yapamazdım. "Ama öğrenmek istiyorum." Sıramızın üstüne çıkıp bağdaş kurdum ve Yuta'nın gözlerinin içine baktım. Çarpıcı bir şekilde gülümsedi.

"Genellikle kızlar benim macera dolu hayatıma girmek isterler ama bu kadar hızlısın görmemiştim." Benimle şakalaşıyordu ama kurduğu cümle beni yine de rahatsız etmişti, maalesef ortada can olunca insan ağırdan alamıyordu. "Ama peki. Genellikle insanlar en çok uyuşturucunun keyif verdiğini söylerler ama ben o işlere hiç bulaşmadım. Belki bir iki nefeslik ot ve sigara. Bence en eğlencelisi şehrin dışında yapılan yarışlar."

"Ne yarışı?"

"Motosiklet veya araba. Sınır bölgesinde yapılıyor. Son zamanlarda patlama ve siyasi durumlar yüzünden bir süre ara verildi. Duyduğuma göre aldıran yokmuş, bizim gibileri durdurmak pek mümkün değil anlayacağın." Bizim gibiler derken kendisini ve beni göstermişti.

"Bizim gibiler derken?"

"Bizim gibiler işte. Paraya para demeyenler. Birkaç kez tutuklandım ama babam anında polislerin pençelerini çekti üzerimden." Göz kırptı. Ona dik dik bakmamak için zor tuttum kendimi. Zengin değildim, bu tür şeylerin varlığından bile haberim yoktu. Dahası, ben sizden değilim, diye bağırmamak için zor tuttum kendimi.

"Yasal değil yani?"

"İşin eğlenceli kısmı o zaten." Yüzümü süzdü. "Bence tam senlik yer. Sert yani. Ama aklın varsa bulaşma derim."

"Neden?"

"Otobanda araba sürmeye benzemez. Virajlı yollarda oluyor. Eğer aklından öyle bir şey geçerse hemen bana gel. Yarışlara katılmana izin vermem ama benimle birlikte durabilirsin. Hem önce ortam yapman gerekiyor, yoksa seni çiğner geçerler."

Tüm bunlar o kadar yabancı geliyordu ki bana, hayretler içindeydim.

"Bu tür şeyler hep oluyor mu?" Sanki karşısında çocuk duruyormuş gibi baktı bana.

"Eh, insanoğlu nefsine düşkündür. Gecekondu mahallelerinde bile altlarında aldıkları arabayla yarışıyorlar. Hiç mi görmedin? Dünyanın her yerinde olan bir şey. Yaşın veya konumun ne olursa olsun."

"Bu okuldan kimler katılıyor?"

"Fazla kimse yok." Sınıf çoktan boşalmıştı. "Buradakilerin çoğu inek. Yarısı da burslu. Kafa dengi çok az öğrenciyle karşılaşırsın ama onlarda da her halt vardır."

"Beni bir gün bu yarışlara götürür müsün?" Yuta cevap veremeden Chanyeol ve Yori sınıfa girdiler. Yuta gözlerini onlara çevirmemişti bile, tekrar ona baktığımda yüzünde belli belirsiz bir ifade gördüm.

"Zevke," dedi. Ben de çantamı alıp sıradan inerken Chanyeol'ün bana baktığını gördüm. Bakışlarımı bir süre birbirimizin gözleri üzerinde oyalandı, sanki bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi ama anlatmak istedikleri diline düşmedi, gözlerinde kaldı.

"Ne konuşuyordunuz?" diye sordu Yori sınıftan çıkarken.

"Hiç," dedim kaçamak bir cevapla. "Yuta'ya bir soru sormuştum da."

"Ne sorusu?" diye sordu Chanyeol. Ona yalan söylemenin anlamsız olduğunu biliyordum, anında yalan söylediğimi anlıyordu. O yüzden benim yerime Yuta cevap verince sesimi çıkarmadım.

"Maç için ortaya bir bahis koyalım mı dedi."

"Güzel fikir," dedi Yori. "Hem daha eğlenceli olur."

"Bahis ne?" Chanyeol yine sesine ifadesizliğini takınmıştı.

"Eğlenceli bir şey olsun." Yori sarı saçlarını karıştırdı. "Mesela yenilen taraf, yenen tarafın bir gecelik masraflarını ödesin."

"Bir gecelik deyince aklıma başka şeyler geliyor," dedi Chanyeol sırıtarak. Yori gülerken ben sertçe omzuna vurdum. Chanyeol bana baktı ama kızmış veya ona dokunmamdan tiksinmiş gibi durmuyordu, hatta aramızda garip bir bakışma geçti.

"Al benden de o kadar," dedi Yuta.

"Kanınız bozuk sizin," diye homurdandım. "Aklınız bir tek o işlere çalışıyor."

katil - chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin