"Hiçbir yere gitmiyorsun!" Babamın anneme tekrardan bağırışını duymamla yerimden sıçramam bir oldu. Son bir saattir bağırarak kavga ediyorlardı ve kendimi daha fazla tutamayacaktım. Kavganın sebebini mutlaka öğrenmem gerekiyordu, en azından aşağıda neler olduğunu bilmem lazımdı. Elimdeki kitabı hızlıca masama bırakıp kapımı hafifçe araladım. Koridorda değillerdi.
Tedirgin bir şekilde etrafa baktıktan sonra yavaş ve sessizce merdivenlere doğru ilerledim. Merdivenlerin tam başında dizlerimin üzerine çöktüm ve kavga eden anne ve babamı izlemeye başladım.
"Senin tek derdin güç!" Annem tekrar bağırdı, ağlıyordu. "O çocuk daha üç yaşında! Üzerine bu kadar gitmenin ne işine yarayacağını sanıyorsun ki sen! Ona kafayı yedirtmekten başka bir işe yaramayacak bu yaptığın!" Onu daha önce hiç bu kadar sinirli görmemiştim.
"Yine mi kavga ediyorlar?" Locus'un sesini duymamla hızlıca arkamı döndüm. Uykusundan uyanmış gibi duruyordu. Daha üç yaşındaki birisine göre gayet iyi konuşuyordu düşününce. Konuşma konusunda bile benden daha iyi bir çocuk...
Ona her baktığımda ona karşı beslediğim nefret daha da büyüyordu. Her şeyiyle babamın istediği bir çocuk, benim ondan ne farkım vardı? Bir farkım yoktu. Tek farkım seçilmemiş olmaktı. Yanlış zamanda dünyaya gelmiştim, eğer daha geç var olsaydım onun yerinde olabilirdim ve babamın beklentilerini karşılayabilirdim. Babam gibi güçlü birisi ondan element sahibi olmasını istiyordu ve babamı reddediyordu. Kendisini ne sanıyordu bu?
Aptal ruhlar tarafından seçilmişti çünkü Gölgenin Ruhu yoktu. Ana elementlerden çok daha güçlüydü oysaki. Asıl Ruha sahip olması gereken element Gölgeydi. Ama buna rağmen bir Ruhu yoktu. Eğer Ruhu olsaydı eminim kimi seçmesi gerektiğini bilirdi. Toprak elementinin sahipleriyle oyun oynamaktan başka bir işe yaramayan Toprak Ruhu vermeseydi bu element, kesinlikle ben seçilirdim. Ama bu aptal Ruh'un tek amacı kendisine oynayacak birilerini bulmaktı ve Locus tam da oyun oynanacak çocuktu.
"Git başımdan Locus. Bu seni ilgilendirmiyor." diyerek sertçe burada istenmediğini belli etmeye çalıştım ama gitmek yerine benim yanıma çömeldi.
"Benim yüzümden kavga ediyorlar yani beni ilgilendiriyor." dedi ve merdivenlere doğru ilerlemeye başladı.
"Aptal mısın sen? Bir de babamdan dayak yemek mi istiyorsun?" Bu dediklerimi duymazdan gelircesine birkaç adım daha attı. Ondan sonra annemin çığlığını duymamla bakışlarım tekrardan onlara çevrildi.
Babam annemi saçından sertçe tutmuş, hareket etmesine izin vermiyordu. Bu sırada annem babama bırakması için yalvarıyordu ama babamın gözlerindeki nefret sönecek gibi değildi. Annemi orada öldürecekmiş gibi duruyordu.
Lexy'nin sessizce ağladığını duydum ama bir şey yapmadım. Annemden bir farkı yoktu, ne görünüş ne de kişilik olarak. Odasında ağlayacaksa, ağlayabilirdi. Onu korumak bakıcının göreviydi benim değil. Ne de olsa onları ne bir kardeş ne de birer insan olarak görüyordum ben.
Birkaç dakika sonra babam annemi sonunda bıraktı ama arkasını döner dönmez iki tane siyah kıyafetli adam annemi kollarından tutup bir yere götürdü. O sırada Locus çoktan babamın yanına inmişti.
Daha fazlasını izlememe gerek yoktu. Babamdan dayak yiyecek ve Lexy'nin yanına ağlayarak geri gidecekti, her zaman böyle olurdu zaten. Bugün değişmesi için herhangi bir sebep olan bir gün müydü? Elbette değildi.
Bu annemi son görüşüm olmuştu. Ondan sonraki günlerde annem herhangi bir şekilde evde veya evin etrafında değildi, babamı onun hakkında konuşurken de duymuyordum. Bakıcılar da bir şey söylemiyordu. Sanırım çoktan ölmüştü.
Annemin gidişinden birkaç ay sonra salonda otururken evdeki hizmetçileri konuşurken duydum. Lexy hakkında bir şeyler söylüyorlardı, kontrolü kaybetmesiyle ilgili bir şeyler. Şu anda babamın Lexy ve Locus'un odasında olduğunu biliyordum bu yüzden onları dinlemenin en mantıklısı olacağını düşünüp üst kata çıktım.
Belli bir mesafeden onları dinlemeye başladığımda babamın Lexy'ye bağırdığını net bir şekilde duyabiliyordum.
"Işık gibi berbat ve kullanışı kolay bir elementi bile kontrol edemiyorsan burada ne yapıyorsun ki! Annenden farkın olmadığını bilmem gerekirdi ve en başından herhangi bir elementi sana vermemem gerekirdi!" Gerçekten de sinirli gibi gözüküyordu. Sessizce dinlemeye devam ettim.
"Benim yüzümden oldu, Lexy benim yüzümden o kadar sinirlendi ve kontrolünü kaybetti!" Locus bu sırada babamı ikna etmeye çalışıyor gibi duruyordu. Yüzüme öfke ve acıma ile karışık bir gülümseme yerleşti.
Lexy'nin çığlığını duymamla başımı hafifçe uzatıp koridorun bir kenarından açık kapıdan içeriyi izlemeye başladım. Lexy elleriyle başını tutuyor ve ağlıyordu, Locus da yerdeydi. Her zaman gördüğüm manzaradan farklı bir şey değildi bu gördüğüm manzara.
Derin bir iç çektim ve onları önemsemeden odama doğru ilerledim, kapının önünden geçerken yerde duran Locus'la göz göze geldiğimde gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir öfke sezdim. Daha önce bu kadar sinirli olduğunu hiç görmemiştim, bu sinirine rağmen neden hâlâ elementini kullanmıyordu?
Bunun üzerine pek düşünmedim, ta ki Locus'un sesini duyana kadar.
"Her zaman bizim üzerimize geliyorsun ama Janus'un üstüne hiç gitmiyorsun!" Bağırdığı kişi babamdı. Durdum ve onlara döndüm.
Babam birkaç saniye boyunca hiçbir şey yapmadı. Ondan sonra arkasını döndü ve beni birkaç saniye süzdü. Yavaşça bana yaklaştı ve tam önümde durdu. Bu sırada yumruklarımı sıkmıştım bile. Birkaç saniye gözlerimin içine baktıktan sonra her zamanki gibi hiçbir şey demeden yoluna devam etti, beni de beraberinde sürükleyerek elbette.
Derin bir nefes aldım ve ayakta dengemi sağlamak için duvara yaslandım. Ellerimden birisiyle yüksek ihtimalle morluklarla dolmuş olan yüzümü kapattım, diğeriyle ise karnımı tutuyordum. Birkaç derin nefes aldıktan sonra gülmeye başladım. Kahkaha attığımı da hatırlıyordum, bu sırada babam odamın kapısından sessizce kınayan bakışlarla beni izliyordu.Herhangi bir şey söylemeden odadan çıktığında sadece arkasından bakakaldım. Bir süre sonra dizlerimin üzerine çöküp tekrardan kahkaha atmaya başladım. O sırada Locus'un geldiğini fark etmemiştim bile.
"Özür dilerim." dedi yanıma gelerek. "Eğer onu demeseydim seni fark etmeyecekti." diyerek devam etti. Bunu demesiyle öfkeyle onu ittim. Yere düştüğünde Lexy koşarak onun yanına geldi, korktuğu çok barizdi ama buna rağmen Locus'un yanına gelmişti.
"Bir daha bana dokunmaya kalkma sakın." dedim sinirle. "Yoksa o elini bir an bile düşünmeden kırarım." Bunu dememle Locus hızlıca ayağa kalktı ve birkaç adım geriye attı. Ondan sonra ikisi de hızlıca odamdan ayrıldılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qunila
FantasiAteş, Su, Toprak, Hava, Elektrik, Buz, Gölge ve Işık. Bir efsaneye göre bu sekiz element bir araya gelmesiyle "Dilek" denilen bir güç ortaya çıkacaktı ve bu enerjinin kullanıcısı bir dilek hakkıma sahip olacaktı. Her ne kadar daha önce bu gücün uyan...