Gürültülü bir sesle içeri girip dikkatlerini çektim. Yağmur hemen göz yaşlarını sildi. Hiçbir şey söylemeden telefona sarıldım.
"Bora canım çikolata istedi. Benim için gelirken alır mısın?" Telefonu kapatıp Yağmur'un oturduğu koltuğun karşısındaki orta sehpaya oturdum. "Anlat hadi." Sesim şefkat dolu çıkmıştı. Kendimden bu kadarını beklemezdim. Hele de Yağmur'a karşı.
"Sana hiçbir şey anlatmayacağım." Destina sessiz ve son derece şaşkındı.
"Umarım Mithat Bey'in herhangi bir kalp rahatsızlığı yoktur." Elimdeki telefondan rehbere girip Mihthat Bey'in adının üzerine bastım. Yağmur korku dolu gözlerle beni izliyordu.
"Ne yapıyorsun sen?" Telefonu almaya çalışsa da izin vermedim.
"Bora 10 dakika içinde burada olur. Ya hemen anlatırsın ya da babanı buraya çağırırım. Beni buna zorlama Yağmur." Ellerinin üzeriyle gözyaşlarını iyice silip yutkundu.
"Tamam anlatacağım." Kafa sallayıp onu dinlemeye başladım. "Türkiye'ye gelme nedenim bu. Kağan bebeği istemiyor. Aslında ilk başta ben de istemiyordum ama jinekoloğumun kapısından son anda geri döndüm. Kağan'la uzun zamandır beraberiz. Yani öyleydik. O bebeği istemeyince Türkiye'ye döndüm." Elleriyle yüzünü kapattı. Derin nefesler alıp ağlamamaya çalışıyordu. Bir elini karnına yerleştirdi. "Ondan vazgeçemem." Duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum. Elimi yavaşça dizine koydum. Hızla ayağa kalkıp işaret parmağını havada salladı. "Sakın! Sakın bana acıma!" Ben de karşısına geçtim.
"Sana acıdığım falan yok!" Yüzüme bakmıyordu. O aslında güçsüz olan ama güçlü kalmaya çalışan bir kızdı. "Bu kadar sert durursan sana kimse yardım edemez."
"Yardım istemiyorum." Sinirli bir nefes verdim.
"Kendi başına atlatmak zorunda değilsin. Sana yardım ed..." Gözlerini sinirle kısıp sinsi ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Nesin sen? İyilik meleği falan mı? Yeter artık kızım. Çık şu herkese yardım ederim havalarından. Bu numaralar eskidi artık." Ağzım şaşkınlıkla istemsiz açıldı. Ben numara yapmıyordum. Sadece elimden geliyorsa insanlara yardım ediyordum. Ben kötü bir insan değildim ki. Gözlerimin dolacağını sezip arkamı döndüm ve yatak odasına girdim. Yağmur Destina'ya bağırarak bir şeyler anlatıyordu. Sesler boğuk geliyordu zaten dinleyesim de yoktu. Üzerimdekileri değiştirmeden yatağın içine girip bacaklarımı karnıma çektim. Ben küçüklüğümden beri böyleydim. Numara yapmıyordum. Ben hep yardım etmeyi öğrenmiştim. Ben kötü biri değildim. Kendi kendime insanlara yardım etmenin bana zarar verdiğini düşünürken uyuyakaldım. Bora'nın yanağımı okşamasıyla gözlerimi açtım.
"Nilay? İyi misin sen?" Gözlerimi birkaç kez açıp kapadım ve sonra da yatakta doğruldum.
"İyiyim." Bora sorgular gibi yüzüme baktı. Elindeki çikolatayı gösterdi.
"Çikolata istemiştin." Zoraki gülümseyip çikolatayı elime aldım. Ama yiyesim yoktu. "Yağmur'la kavga falan mı ettiniz?" Uzun süre cevap vermedim. Daha sonra Bora'nın gözlerinin içine baktım.
"Ben kötü biri değilim değil mi?" Çenemi hafifçe tuttu.
"Nereden çıktı o?" Gözlerimi kaçırıp cevap vermedim. Bora beni göğsüne bastırdı. "Sen benim hayatıma gördüğüm en iyi şeysin." Gözyaşlarımı tutmaya çalışıyordum. Bora'nın saçlarımı okşayan elleriyse beni ağlamaya zorluyordu sanki. Onun her an yanımda olması beni dünyanın en şanslı insanı gibi hissettiriyordu. Mutluyken, mutsuzken... Bora hep yanımdaydı.
"Seni seviyorum." Dudaklarını şakağıma uzun süre bastırdı.
"Ben de seni seviyorum." Üzerimi değiştirmediğim aklıma gelince yataktan kalktım ve pijamalarımı giyindim. Yağmur'un yüzünü görmek istemiyordum çünkü kalbimi kırmıştı. Bora'ya iyice sokulup uykuya daldım. Gecenin bir yarısı dudaklarımın kuruduğunu fark edip mutfağa gitmek üzere ayaklandım. Tam kalkacakken Bora elimi tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çünkü Sen Benimsin
Lãng mạn"Bak anlamadıysan eğer tekrar söyleyeyim. Sen bensin. Ve seni sevdiğim günden beri bana aitsin. Seni bırakamam, kaybedemem. Senden asla uzaklaşamam. Çünkü sen benim içinsin. Çünkü sen benimsin. Bu asla değişmez. Bu bir kaide. Benim kaidem. Hiç bir i...