"İnanabiliyor musun? Bizim hikayemizi yazacakmış. Allah'ım resmen bizim hikayemizi yazacağını söyledi." Bora kollarını belime dolamış arkamda duruyordu. Camdan dışarıyı seyrediyorduk. Cümlem bitince çenesini omzuma koydu.
"Canım." Bu kelimeyi vurgulayarak söyledi. "Tamam, anlıyorum seni. Sevindin. Hem de çok. Ama bu kadar ümitlenmeni istemem. Belki bir aksilik çıkar, bir sorun olur yazamaz. Sen çok düşünme." Kollarının arasında döndüm. Böylelikle yüz yüze olduk. Ben de kollarımı beline sarmaladım.
"Ama çok güzel olmaz mı? Yani ikimizin hikayesi." Düşünüyormuş gibi yaptı.
"Benim fikrimi sorarsan eğer, bence güzel olmaz. Yani ben bu kitap konusuna da biraz karşıyım." Dudaklarımı büktüm.
"Ama neden?"
"İkimizin arasındakiler ikimizin arasında kalsa? Yani biz, bize özel olsak. Kimsenin bilmesine gerek yok."
"Nasıl yani? Sen ciddi misin?"
"Sen çok istiyorsan o ayrı tabii. Neyse sonra konuşuruz bunları hadi gel biraz yürüyüşe çıkalım." Kollarını belimden çekip elimi avucunun içerisine aldı. Sonra da parmaklarımızı birbirine kenetledi. Bunu seviyordum.
Üzerimize kalın bir şeyler giyip dışarıya çıktık. Leyla Hanım kahvaltıdan sonra korumaları arayıp evden çıkmıştı. Bize de ona ulaşabileceğimiz telefon numarası ve adres bırakmıştı. Evden çıkarken konuşmaya devam ettik.
"Bir hafta içerisinde arayıp haber vermemizi istedi."
"Biz de arayıp haber veririz."
"İyi de daha karar vermedik." Bir yandan da ağaçların arasına daldık.
"Canım bir haftamız var daha konuşuruz bunları." Kafa sallayıp yürümeye devam ettim. Hava soğuktu ama üzerimizdekiler kalın olduğundan üşümüyorduk. Biraz daha yürüdükten sonra Bora konuşmaya devam etti. "Burak'tan haber aldım." İsmini duyunca uzun süredir bu olayı düşünmediğimi farkettim. Üzerinden neredeyse iki haftadan fazla bir süre geçmişti.
"Nasılmış?" Yüzümün asıldığını görünce konuşmayı kapatmak istedi ama izin vermedim.
"Durumu iyiymiş. Hastaneden çıkarmış birkaç güne. Sonra da bir kliniğe yatırılacakmış. Hastalığı ileri düzeyde olduğundan iyileşme sürecinden çok umutlu değiller." Dışarı sıkıntılı bir nefes bıraktı.
"Sence ben suçlu muyum? Yani Burak konusunda." Yürümeyi bıraktı. Ve olduğu yerde durdu.
"Saçmalama. Burak hasta. O şizofren. Ve bu çok korkunç bir hastalık. Burak seninle ilgili şeyleri kurgulamış olabilir. Ama senin yerinde başka biri de olabilirdi. Kendine kızma. Senin hiçbir suçun yok. Burak'ın da hiçbir suçu yok. O sadece hasta."
Derin bir nefes alıp Bora'ya sarıldım. Oturabileceğimiz uygun bir yer bulup dinlenmeye karar verdik. Bora sırt çantasından battaniyeyi ve küçük termosları çıkardı. Termosların içinde sıcak çikolata vardı. Battaniyenin içine girip çikolatalarımızı içmeye başladık.
"Ya ben de şizofrensem? Ya sen aslında yoksan?" Cümlemi bitirince gülmeye başladım. Ben kahkaha atarken Bora sadece gülümsüyordu.
"Sence gerçek olmayan biri böyle gülebilir mi sana?" Kahkahalarım yavaşça silinirken ben de onun gibi gülümsedim
"Başkasına böyle gülüyor musun?" Kafasını iki yana salladı ve hala gülüyordu. "Yalancı!"
"Ne? Şüphen mi var?" Aklıma Bora'nın profilinde gördüğüm kız geldi. O fotoğrafta da içten gülümsüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çünkü Sen Benimsin
Romansa"Bak anlamadıysan eğer tekrar söyleyeyim. Sen bensin. Ve seni sevdiğim günden beri bana aitsin. Seni bırakamam, kaybedemem. Senden asla uzaklaşamam. Çünkü sen benim içinsin. Çünkü sen benimsin. Bu asla değişmez. Bu bir kaide. Benim kaidem. Hiç bir i...