2 YIL SONRA
"Nilay Teyze!" Küçük adımlarıyla bana koşan kız çocuğuna döndüm yüzümü. Yaşından kaynaklı bir pelteklik vardı dilinde ve bu ona sevimlilik katıyordu. Hemen dizlerimin üzerine çöküp boyuna yetişmeye çalıştım.
"Canım!" Kocaman sarıldı bana küçücük kollarıyla. Bebek kokusunu doyasıya içime çekerken onu kucağıma alıp ayağa kalktım. "Nasılmış benim prensesim?" Yanaklarını dolduracak kadar gülümsedi. Küçük gamzesi ben burdayım diye bağırırken küçük dişleri gülümseyişini dünya üzerindeki en tatlı gülümseyiş yapıyordu gözümde.
"İyiyim!" O kadar içtendi ki konuşması, mimikleri. O kadar umutlu bakıyordu ki gözleri. İnsana hayat veriyordu, tıpkı ismi gibi. "Bana ne getirdin?" Yumuk elleriyle dakikada bir altın sarısı kahküllerini geriye atıyordu. Bir kolumla onu kucağımda tutarken diğer elim elbisemin bol cebine gitti. Cebimden çıkan 2 paket çikolataya dünya üzerindeki en mükemmel hazineymiş gibi baktı kahverengi kocaman gözleri. Yanaklarıma kocaman öpücükler kondururken çikolatalardan bir tanesini aldı.
"İkisi de senin." Önce elimdeki diğer paketi alsa da birkaç saniye sonra geri bana uzatıp kafasını iki yana salladı.
"Paylaşalım. Biri senin biri benim olsun. Yoksa annem kızar. Bana hep kızıyor paylaşmayınca. Bana diyor ki Mithat Dedeye söylerim bir daha oyuncak almaz sana. Sonra çok korkuyorum ben. Dedem bana oyuncak alır değil mi Nilay Teyze?" Onu hafifçe yere bırakırken yanaklarını sıktım.
"Kıyamam sana. Ama üzülme Hayat bak ben alırım sana bir sürü oyuncak." İki elini kocaman açtı ve gözlerini kocaman pörtletti.
"Bissssürü mü?" Gülümsedim.
"Evet bissssürü." Bana tekrar sarılırken gözlerim bize doğru gelen Yağmur'u buldu. Kızı doğmuştu ve tam 2 yaşına basmıştı. Testler down sendromlu doğacağını söylese de o testlere inat sapasağlamdı. Hayat'a sarılmayı bırakınca Yağmur'a sıkıca sarıldım. Eşiyle tatile çıktıklarından bir süredir görüşemiyorduk.
"Nilay! Nasılsın?" Yavaşça kafa salladım ve gülümsedim.
"İyiyim. Sen? Siz nasılsınız? Tatil nasıldı?" Bu sırada Hayat etrafa gülücükler saçarak zıplıyordu. Konuşurken bir yandan da onu takip ediyordum gözlerimle.
"Güzeldi." Gülümsedi. "Hayat çok özledi seni." Hayat'ın sarı saçlarını hafifçe okşadım.
"Ben de onu çok özledim." Neredeyse 6 aydır görüşmüyorduk ve Yağmur gittiğinde harabeye dönmüş bir Nilay vardı. Öğrendiğim her şey beni içinde bulunduğum bataklığa daha çok çekmiş ve mahvetmişti. Tam 1 yıl geçtiğinde yavaş yavaş kendime gelsem de gülebilmem yaklaşık 6 ayımı almıştı benden. Tüm bu süreçte beni hayata bağlayan tek şey Hayat'ın gülümsemesi olmuştu. Yaklaşık bir buçuk yılı beraber geçirdikten sonra 6 aylığına Kanada'ya gitmişlerdi. Şimdi meleğim bana geri dönmüştü ve ben artık gülebiliyordum. "Kim lunaparka gitmek ister?" Hayat küçük ellerini havaya kaldırıp sevinç çığlığı attı.
"Ben ben!" Yumuk yumuk elini tutup yürümeye başladım. Bir yandan da geçirdiğim günleri ve öğrendiklerimi düşünüyordum. Annemin gözyaşları ve söyledikleri gitmiyordu aklımdan. Bir yandan ağlıyor bir yandan anlatıyordu.
"Hastaneye yanıma geldiğinde bundan 6-7 yıl önceydi. Hayata tutunmaya çalışan bir oğlan çocuğu. Gözlerinde öyle bir umut vardı ki onu kurtarmayı çok istiyordum. Canımı verebilsem verirdim o mavi gözlü çocuğa. Bir keresinde bana ölürsem nereye gideceğim dedi. Hiçbir cevap veremedim ona Nilay. Ölümü ufak yaşında kabullenmiş o çocuğa hiçbir şey diyemedim. O yıl abini kaybettiğimiz yıldı. O dönemler iyileşme aşamasındaydı. Elimden tuttu. Üzülme dedi, ben senin oğlun olurum. Bir de oda arkadaşı vardı Ömer. Ömer'in durumu daha feciydi. Yaşça büyüktü ondan ve kimsesizdi. Abinin ilik verdiği dönemlerde Bora'nın bir gece ağlayarak dua ettiğine şahit oldum. Ne için ağlıyorsun dedim. Dönüp yan yatakta uyuyan Ömer'i gösterdi. Umarım ilik ona uygundur dedi, umarım o kurtulur. Neden diye sordum sen de kurtulmak istemez misin bana hayır dedi onun durumu daha kötü ben beklerim biraz daha. Ama duaları tutmadı Bora'nın, ilik sadece kendisine uygundu. Mavi gözlü güzel çocuk kurtulacaktı. Hem de benim oğlum sayesinde. Bora iyileşirken Emre kaza geçirdi. Ne zaman mavi gözlerine baksam Emre'yi görüyordum, bağrıma basıyordum Bora'yı. Ailesi arada bir yanına geliyordu. Başına gelen bu kötü hastalığı da bir tek ailesi biliyordu zaten. Tedavi olmak için arkadaşlarından, etrafındaki herkesten kaçıp bizim hastaneye yerleşmişti. Kimse bilsin istemiyordu. Kimse ona acısın istemiyordu. Sonra o mavi gözlü çocuk hayata yeniden tutundu. Kaybettiğim oğlum sayesinde tutundu. Bora tamamen iyileştiğinde oda arkadaşı Ömer'i kendi elleriyle verdi toprağa. Sonra ailesi geldi götürdü Bora'yı. Gitmeden önce sıkıca sarıldı bana. Bir gün geleceğim anne dedi. Sana söz veriyorum bir gün geleceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çünkü Sen Benimsin
Romance"Bak anlamadıysan eğer tekrar söyleyeyim. Sen bensin. Ve seni sevdiğim günden beri bana aitsin. Seni bırakamam, kaybedemem. Senden asla uzaklaşamam. Çünkü sen benim içinsin. Çünkü sen benimsin. Bu asla değişmez. Bu bir kaide. Benim kaidem. Hiç bir i...