Bilmiyorum

15.4K 418 14
                                    

"Kızım nasıl aranızda bir şey yok? Eve bir giriyorum diz dize göz göze buluyorum sizi. Bak bir şey var da anlatmıyorsan.."

"Bilmiyorum Burcu. Bilmiyorum." Gerçekten de bilmiyordum. Birinin olmak ne demekti? Bora niçin onun olmamı istiyor şimdi? Birine aitlik nasıl bir şey? Daha önce hiç bir ilişkimde birine ait olma hissini yaşamamış biri olarak aklımda bir çok soru vardı. Daha önce hiç bir sevgilime 'benim' gözüyle bakmamıştım. Nasıl birinin olunur ki? Tüm yüreğimi ona mı vermemi bekliyordu benden? Bu nasıl mümkündü?

"Burcu." Susup bir kaç saniye suratına baktım. "Sen Engin'in misin?"

"Nasıl yani?"

"Basbaya işte. Ona mı aitsin. Onun musun? Ya da o senin mi?"

"Engin benim her şeyim Nilay. Sanırım biz birbirimize aitiz." Yanaklarıma şişirdiğim nefesi tek solukta dışarı üfledim. Bora'da anlamadığım bir şeyler vardı. Ona evet de diyemiyordum. Hayır da diyemiyordum. Güvenip güvenmediğimi de bilmiyordum.

"Burcu. Bora onun olmamı istedi."

"Nilay? Sen ciddisin. Kızım bu güzel haber işte. Hoşlanıyor çocuk senden. Hatta bence hoşlantıdan da öte." Burcu'nun söylediklerini düşünürken kafamı iki yana salladım.

"Bilmiyorum Burcu. Onda bir şeyler var güvenemiyorum. Ya da güvenden de farklı. Bakışları gerçek gibi, delip geçici. Ama sözleri.. Bilmiyorum." Elimdeki sert kahveden bir yudum alırken Burcu konuşmaya başladı.

"Sen bir şeyler hissediyor musun Nilay?"

"Biliyor musun, onu da bilmiyorum." Kafamdaki düşünce denizinde boğulmak üzere olduğumu farkettim. Bora'ya bir şeyler hissediyordum. Ama içimden bir ses farklı düşünüyordu. İçimdeki sesi de anlayamıyordum. Başka bir dil konşuyordu sanki.

Ayaklarımı sürüyerek odama ilerledim. Düşünmemek. Tek istediğim buydu. Düşünmemeyi bir süre düşündükten sonra kendimi yatağın üzerine bıraktım. Tavanı seyrederken biraz olsun içimdeki sesler sessizleşmişti. Uçuşan birkaç sorudan başka bir şey yoktu. Ne hissettiğini bilememek kötüydü. Bir insan nasıl olur da hislerinin adını koyamaz. Üzgünken üzgünüm diyorum, mutluyken mutluyum. Aşıkken..Aşıkken aşığım diyor muyum? Ama bu aşk değildi. Bora farklı biri. Onu o kadar çok tanımıyorum. Bir kitabı sadece kapağına bakarak sevemediğim gibi Bora'yı da tam olarak tanımadan hislerime bir isim bulamıyordum. İlgi miydi? Hoşlantı mı? Sevgi? Hayır. Hiç biri değildi. Peki ya aşk? Aşk mıydı bu? Aşk böyle miydi? Daha önce aşık olup olmadığımı düşündüm. Aşkı hep okuduğum kitaplardan öğrenmiştim. Birine aşık olmuş muydum? Bora'yı düşünürken kalp atışlarımın depara kalkması aşk mıydı? Soruların cevaplarının olup olmadığını bile bilmiyorken kendi kendime konuşmak bile zordu. Sürekli soruyorum kendime. Ama cevap alamıyorum kendimden. Hislerim hakkında kendime yalan söylüyordum. Ne hissettiğimi kendime itiraf etmek düşüncesi bile korkutucuydu. Mavi gözlerin gözümün önüne gelişi, kumral saçlarının yoğun kokusu, dünyanın en mutsuz insanını bile güldürebilecek cinsten olan gülümsemesi, Bora.. Bu kitabın kapağıydı. Ne zaman kitap alacak olsam kapağına bakarım. Kapağı güzelse içeriğe yönelirim. Bu sefer kapağı beğenmiştim. Peki ya içindekiler? Daha okumaya başlamadan konuşmak zor. Bora'yı okumalıydım. Kapağını beğenip büyük bir hevesle elime aldığım her kitap gibi. Onu tek tek, cümle cümle, önemli yerlerin altını çizerek okumalıydım. Belki çok severim bir daha okurum. Bir daha. Bir daha. Belki de onu hayatım boyunca okuyup ezberlerim. Her hücresini, her metre karesini..Peki ya tam tersi olursa? Ya kapağının aksiyse? Ya onu okumak beni mutlu etmezse. Düşüncelerime sus emri vermeliydim.

Yataktan doğrulup sırtımı duvara yasladım. Dün gece tek kelime edemeden Burcu eve gelmişti. Sonra da konuşmamıştık zaten. Konuşsaydık da ne diyebilirdim ki? Ağzımı açıp tek kelime edemezdim heralde. Komidine uzanarak telefonu elime aldım. Şarjın bittiğini görünce bir umut şarja taktım. Ama beklediğim şey yoktu. Mesaj, cevapsız çağrı, Bora.. Hiç bir şey. Telefonu yatağın üstüne gelişi güzel atıp evin içinde dört dönmeye başladım. Bugün dersim yoktu. Tüm gün evdeydim. Ve bu sürekli düşünecek zaman bulmama neden oluyordu. Düşünmekten nefret ediyordum. Düşüncelerim beni öldürüyordu sanki. Mutfağa yönelirken uğraşacak bir şeyler bulmayı ümit ettim. Hiç bir şey bulamayınca dolaptan bir kaç abur cubur çıkarıp tezgaha yığdım. Kalori bakımında oldukça zengin ve varlıklı olan sağlıksız abur cuburları paketlerinden kurtarırken gözüm mikrodalganın üzerindeki küçük radyoya takıldı. Kendime uğraşacak bir şeyler bulmuştum. Eski radyoyu elime aldığımda onu uzun zamandır unuttuğum aklıma geldi. Aslında çok sevdiğim bir radyoydu. Arada bir açar bir kanal bulunca şükreder ve o kanalı dinlemeye başlardım. Radyoyu açıp kanal bulmak üzere yuvarlak büyük düğmeyi bir sağa bir sola çevirmeye başladım. Tam bir kanal buldum derken cızırtı sesleri yükselmeye başladı. Sonunda pes edip radyoyu tezgaha koyunca bir kanal cızırtılı da olsa çekmeye başladı. Çocuklar gibi mutlu olmuştum. Fakat çok da uzun sürmedi. Sesi biraz yükselttiğimde şarkının tanıdık geldiğini fark ettim.

Çünkü Sen BenimsinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin