FİNAL

10.4K 258 49
                                    

Birini sevdiğinizde ne hissedersiniz? Mutluluk, huzur, diğer bütün güzel hisler..? Hayır yalnızca kendiniz gibi hissedersiniz. Eğer bir insana gerçek duygular besliyorsanız kendinize dönüyorsunuz demektir. Aşk bu dünya üzerindeki en güzel ilaç ve yeri geldiğinde en güzel zehirdir. Peki panzehir kimdir biliyor musunuz? Ellerini tuttuğunuzda huzur bulduğunuz, gözlerine baktığınızda aşkı gördüğünüz, sizi her daim seveceğine inandığınız, sarıldığınızda kendinizi dünyanın merkezinde sandığınız, ve bir an olsun yanından ayrılmak istemediğiniz o insan. Evet, sizi aşkıyla zehirleyen o insandır panzehriniz. Tıpkı yılan zehirlerinin etkisinin yalnızca o zehirden yapılan panzehirin etkisiyle geçirilebilmesi gibi. Panzehrim onun gözlerinde gibi bir an ayıramıyordum gözlerimi. Gülümsüyordu. O uğruna destanlar yazılacak gülümsemesini bir daha göremeyeceğimi sanıyordum.

"Sen gerçek misin?" Kafa salladım. Kollarının arasındaydım hala. Yüzümün her zerresine bakıp tekrar gülümsedi. Sonra da alnıma hafif bir öpücük kondurup tekrar geri çekti yüzünü. "Gerçeksin." Sesli bir şekilde güldüğümde başımı göğsüne yasladım.

"Bir daha benden gitmeyeceğine söz ver." Ellerimi yavaşça avuç içlerine aldı. "Bir daha söz konusu ölüm bile olsa seni benden mahrum bırakmayacağına söz ver." Derin bir nefes aldı. "Neden yanında olup elini tutmama izin vermedin?"

"Korktum."

"Ölmekten mi?" Kaşlarını çatıp kafasını iki yana salladı.

"Gözlerinin önünde ölmekten." Ellerimi tutan ellerini iyice kavradım.

"Peki iyileştikten sonra? O zaman neden geri dönmedin bana?" Derin bir nefes alıp gökyüzüne baktı.

"Üçüncü defa hastalanıp hastalanmayacağımı bilmiyoruz değil mi?" Ellerimden çektiği elleriyle yüzümü tuttu. "Ben tekrar hasta olabilecek ve belki de bu sefer ölebilecek bir adamım. Yine de hayatında olmamı istiyor musun?" Kaşlarımı çattım.

"Şimdi buradasın. Kanlı canlı karşımdasın. Neden ihtimallere bırakıyoruz ki hayatımızı, ben senin yanımda olmanı istiyorum." Yüzümdeki ellerinin üzerine koydum ellerimi. "Hem bir gün öleceğiz diye birbirimizden vaz mı geçelim? O zaman ben de elbet öleceğim. Hayatından gideyim mi bu yüzden?" Kafasını iki yana sallayıp beni göğsüne bastırdı.

"Hayır." Saçlarımın kokusunu derinlemesine çekti içine. "Gitme."

"Her şeyi anlatmanı istiyorum." Usulca başını salladı. Sonra tekrar gülümsedi bana. Sıkıca sardığı bedenim kendini güvende hissediyordu. Yüzünü yine saçlarıma ve boynuma gizledi.

"Önce biraz kokunu içime çeksem?" Gülümseyip ona sıkıca sarıldım.

"Seni çok özledim." Saçlarımın arasında hafifçe kıpırdayan yüzü boynuma değdiğinde gıdıklandım. Belli belirsiz öptü boynumdan.

"Seni çok özledim."

Kısa bir süre sonra Bora'nın arabasına bindik. Evine vardığımızda sanki benden bir an ayrılmak istemiyormuş gibi arabadan iner inmez elimi tuttu. Gülümseyerek yanıtladım bu hareketini. Eskiden birlikte kaldığımız evdi bu ev. Yavaş yavaş basamakları çıktığımızda bütün anılarımız geçiyordu gözlerimin önünden. Bora hızlıca kapıyı açtığında dönüp bana baktı.

"Ben de o günlerden sonra ilk defa giriyorum bu eve." Derin bir nefes aldım ve elini tuttum. O konuşmaya devam etti. "Bu evi yuva yapan sendin çünkü." Gözlerim yavaş yavaş dolarken Bora içeri girdi. Elini tuttuğum için ben de hemen arkasından evin içindeydim. "Sadece annemin yolladığı temizlik şirketi giriyordu iki yıldır." Etrafa bakındım. Her şey aynıydı. Kitaplığım bıraktığım gibiydi. Okuyup masanın üzerine bıraktığım kitap yerli yerindeydi. Bora'nın elini nazikçe bıraktım ve yatak odasına geçtim. Gözlerim dolduğunda içerisinin de aynı olduğunu fark ettim. O günden tek farkı yatağın toplanmış olmasıydı ama nevresim aynı nevresimdi. Gülümsediğim anda zaten gözümden kopup gitmeye çok meraklı olan gözyaşım yanaklarıma doğru süzüldü. Bora da arkamda gelmişti. Kapı pervazına yaslanmış öylece izliyordu beni. Yatağa doğru yürüdüğümde yaşadığımız tüm o güzel günler birer birer akıyordu gözlerimin önünden. Yatağın ucuna oturduğumda odaya bakmaya devam ediyordum. Bir saniyeliğine Bora'ya baktığımda yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki. Anlatması zor türden bir mutluluk. Beş yaşındaki bir çocuğun kaybettiğini sandığı oyuncağını tekrar bulmasındaki gibi, işini kaybettiğini sanan bir emekçinin aslında kovulmadığını öğrendiği hatta terfi aldığı andaki gibi bir mutluluk. Ben de gülümsedim. Yavaşça bana doğru yürüyüp önümde dizlerinin üzerine çöktü. Sonra da ellerimi aldı avuçları arasına. Ellerim doğru adresi bulmanın kıvancını taşıyordu. "Evine hoşgeldin." Yavaşça dudaklarına götürüp öptü ellerimi. "Yuvana hoşgeldin." Gözyaşlarıma rağmen gülümsemeye devam ettim. Çok nazik bir hareketle yüzümü sildi. Sonra da yanıma oturdu. Ayaklarımı kendime çekip ona doğru çevirdim vücudumu.

Çünkü Sen BenimsinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin